Monday, October 19, 2015

Mobbing- Duygusal Taciz


İran da oğlunu öldüren kadın ipte sallanan katilin yanına gidip tokat attıktan sonra af ediyor ve oğlunun katilini idam cezasından kurtarıyor. Tokat atana kadar katili affetmediğini içinde hiç böyle bir his olmadığını tokat attıktan sonra duygularının değiştiğini ve içine huzur geldiğini ifade ediyor.
Bende bu yazıyı tamda bu nedenle kaleme alıyorum… Yazıyı yazdıktan sonra mobbing uygulayan kimseleri af edebilmeyi umuyorum.

Mobbing yapılınca neler hissedersiniz? Duygusal taciz dedikleri şey ne? Nasıl doğru ifade edilir bilmiyorum. Bununla birlikte elimden geldiğince kısaca yaşadıklarımı anlatmaya çalışacağım.
Duygusal tacizi, yalnızlaştırma, başarısızlık, duygusal çöküntü olarak üç başlık altında toplayabiliriz.

Yalnızlaştırma nasıl gerçekleşiyor; genelde size takıntısı olan kişinin diğer kişileri örgütlemesi ile oluyor. Önce bu kişi bir yönetici veya işyerinde bulunduğu pozisyon nedeni ile herhangi bir nedenle güç sahibi ise bunu diğer çalışanları veya kendine bağlı çalışanları örgütleyerek kolaylıkla yapabiliyor. Bunun için tek nedeni sizi bir tehdit olarak görmesi. Bunun çeşitli nedenleri var, kariyeriniz, mutlu bir aile hayatınız, sosyal yaşantınız, insanların sizi dinlemesi , sevmesi, sayması, eğitim durumunuz, hayat görüşünüz ve her şeyden önemli GÜLMENİZ. Evet aslında bakınca nedenler çok abartılı değil. Herkes bunlara bir şekilde kısmen de olsa sahip olsa da ne yazık ki fark etmiyor. Başka bir değişle kendilerinde eksik olarak gördükleri ve takıntı yaptıkları konuları (duygu, düşünce, diploma, kariyer, fiziksel güzellik, giyim, davranış şekli, konuşma sitili) mobbing yapacakları kişinin elinden alarak onu da yoksun bırakmayı hedefliyorlar.

Gelelim yalnızlaştırmaya. Etraflarındaki çalışanları önce sizin işe yaramaz ve başarısız bir insan olduğunuz hakkında ikna etmekle başlıyorlar. İkna olmayanları yaptıkları işle tehdit etmeye başlıyorlar, ör: daha fazla iş yükü vererek, onunla ilgilenmeyerek, bak sen ona inanırsan seninde sonun onun gibi olur hissi ile tamamen seçim mecburiyetinde bırakarak kendi saflarına çekiyorlar. Aslında yalnızlaştırmayı istedikleri kadar kolay yapamıyorlar, çünkü gizlide olsa mobbing yapan kişinin bulunmadığı ortamlarda kurduğunuz ve sevgi ile devam ettirdiğiniz ilişkiler kısmen de olsa sürdürülebiliyor. Tabi ki bu zamanla şiddetleniyor ve çalışma arkadaşınıza kadar ulaşıyorsa hedefe %90 oranında ulaşılmaya başlandığını gösteriyor. Çalışma arkadaşınız sizinle kahve içerken birden bire içmemeye başlıyor, sizinle görünmemek için çeşitli nedenler uyduruyor, ör: yemeğe beraber giderken aniden gelen telefonlar veya benim ufak bir işim var onu hal edeyim siz gidin ben sonradan gelirim bahaneleri….

Güçlü ve olayın farkında olmanıza ve bunu çalışma arkadaşlarınızın yüzüne vurma cesaretiniz olmasına rağmen kabullenmediğiniz hep bir NEDEN SORUSU var. Yalnızlaştırmanın bir diğer şeklide yönetimsel bir olay ise toplantılara çağrılmamaya başlıyorsunuz, herkesin davetli olduğu yemekli eğlenceler için size davetiye verilmiyor. Hatırlıyorum da bir baloya benim dışımdaki tüm müdürler davet edilmişti . Zorlada olsa o davete gitmiştim. O gün mücadele etmek anlamlı gelmişti ama yıllar geçtikçe bu tarz insanlara değer vermemek, onları zavallı olarak görmek ve hatta onlarla konuşma isteğimin olmaması mücadele isteğimi tamamen söndürdü. Çünkü NEDEN sorusunun cevabını siz biliyorsunuz ama onlar bilmiyor. Dolayısıyla inançları değiştirmek hele de kendi İNANCINIZI değiştirmek yerine çok daha kolay olan bir yolu seçerek bulunduğunuz ortamı terk ediyorsunuz.

İkincisi Başarısızlıktı. İşte sizi en çok yaralayan ve en çok üzen konulardan biri bu oluyor. Başarısız olduğunuza inandırıyorlar. Daha önceleri hayranlıkla okudukları e-maillerinizde hatalar buluyorlar, daha önce başarı ile çözdüğünüz olayları eleştirerek aslında sizin çözmediğinizi destekle yaptığınızı vurguluyorlar, ödüller almanızı, belgeler almanızı yerden yere vurarak sizi iş yapamamakla suçluyorlar. Hiç unutmadığım örneklerden bir tanesini vermek istiyorum, bir toplantı yapılıyor başarısız olan işin suçlusu olarak ben gösteriliyorum. Yöneticinin yanında olan kişide bunu da var gücü ile kanıtlamaya çalışıyor. Önce debelenerek savunma yapıyorum, sonra bakıyorum dinlenmiyorum susmaya başlıyorum. Dediğim gibi insanların inançları değiştirilmiyor. Tek tesellim toplantıdan sonra masadaki en az 3 kişinin yanıma gelerek beni destekleyemedikleri ve beni yalnız bıraktıkları için özür dilemeleri olmuştu. Hayat işte diyorsunuz.

Ancak başarısızlığı derinlere kadar hissettirmeye başlamışlarsa tehlike çanları çalıyor. Siz daha çok hata yapmaya başlıyorsunuz, üzüntü, hayat kırıklığı ve çeşitli nedenler sizin iş yapma hevesinizi kırıyor, iki dakikada bitirdiğiniz iş 2 saatte ve binlerce hata ile bitiyor. Bunun sonucunda isteksizlik, dikkatsizlik, kendini yetkin hissetmeme hepsini en derinden hissediyorsunuz.

Üçüncüsü ve bana göre de en önemlisi bu oluyor, Duygusal Çöküntü. Yalnızlaştırma ve başarısızlıkla bir şekilde mücadele edip kendinizi telkin edebiliyorsunuz da duygusal çöküntüden yakanızı kolaylıkla kopartamıyorsunuz. Peki ama bu nasıl gerçekleşiyor. İş hayatında yaşadığınız bu üzüntüleri bir şekilde evinize ve ailenize onlarla konuşarak yansıtıyorsunuz. Türkiye zaten negatif bir ülke ve bulunduğumuz ortamda bir çok olumsuz duygu var bu nedenle bir müddet sonra arkadaşlarınız ve dostlarınızda ilettiğiniz negatif düşünceleri duymak istemiyorlar. Sizden uzaklaşmaya başlıyorlar. Daha az görüşme istekleri oluyor. Hatta bire bir görüşmeler yerine sizinle baş başa kalmak yerine üçerli, dörderli toplantıları tercih ediyorlar. İşte yıkıntının altında kalma durumu burada başlıyor. Dostlarınıza yansıtmamak, eşinize ve ailenize aktarmamak için kendi kabuğunuza çekiliyorsunuz ve iç dünyanızda hesaplaşmaya başlıyorsunuz.

Sonuç olarak, Mobbing yapanlar yaptıkları tüm uğraşılar sonucunda kısmen de olsa başarıya ulaşmış oluyorlar. GÜLÜMSEMENİZİ geçici bir süreliğine de olsa bırakıyorsunuz.

Her psikolojik taciz sonrasında yoluma devam ettim, ediyorum da. Arkamda bıraktıklarım sadece köleler (iş yerleri ve kapitalist dünyamızın doyumsuz fertleri), kişilikleri olmayanlar, zincirlerini kıramayanlar, özgür olamayanlar, mutlu olamayanlar, sahip oldukları unvandan güç alarak kendilerini güçlü görenler (aslında sizinle çalışamayacağız cümlesini bile söylemekten aciz olup binlerce takla attıktan sonra başkalarına söyleterek güçlü olduklarına inanlar), onları dava etmeyeceğimi öğrenmek için sürekli cümlelerle oynamaya çalışan kuklalar ve DUYGULARINI sürekli gizleyen insanlar…

Her ortamda kahkahayla ve yüksek sesle gülecek kadar ya da çok kolay ağlayacak ve duygularımı tüm yalınlığı ile gösterebilecek kadar cesurum. Hiçbir zaman kendimi olduğumun dışında birisi olarak gösterme çabam olmadı. Her zaman OLDUĞUM GİBİ ve GÖRÜNDÜĞÜM GİBİ BİR İNSAN OLDUM. Sanırım bu nedenle hep başım belaya giriyor…

Gelelim yazının başında söylediğim gibi yazıyı yazdıktan sonra af etme olayına. Yazıyı yazarken fark ettim ki aslında bu insanlar sayesinde bir çok kazanımlar elde ettim. Hayatla ilgili derslerimi aldım. Sadece İSTEMEDİĞİM öğretmenlerden ders aldım diyebiliyorum … Af etmek oda ayrı bir konu olsa gerek…..

1 comments:

bücürükveben said...

Bence bu insanlar bildiğin - affedersin- pislik, yani aşağılık duygusuyla böyle davranıyorlar. Bunları en iyi kendi silahlarıyla vurmalı, onlar ne yapıyorsa, beterini onlara yapmalı, iş yeriyse size suç atmamaları için her şeyi belgelemeli, asla ezilmemeli, bir laf vardır dinsizin hakkından imansız gelir diye, onlar ne kadar cesursa enaz onlar kadar cesur olmalı, haksız güçlü olursa karşındakini ezmekten sadistçe zevk alır, örnek Tayyip. Tüm ülke vatandaşlarına mobbing yapıyor adam.
Faydalı bir yazıydı çok teşekkürler. :)
Ben de beklerim sayfama.
müjde dural

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html