Sunday, August 30, 2015

Polonezköy




 


















 
 
































Saturday, August 29, 2015

Yeniköyden Beykoza

İstanbulda artık gezilecek yer kalmadı!!! Şaka şaka...Her haftasonu yeni birşey öğreniyorum. Eşim ve benim ortak sevdiğimiz semt Yeniköy. Hadi kalk gidelim dedik... Trafiği anlatmayacağım hiç... Haliç de orta şeridin kapalı olduğunu daha Ataköy çıkışında görünce usta manevralarım ile yolların kraliçesi olduğumu kanıtlayarak !!! kısa birsürede mekana ulaştık. (not: sabah ki trafik durma vaziyetine gelmiş aynı şekilde saat 19:00 da hala devam ediyordu.... Korkunçluğunu siz düşünün....) Yeniköyde yürüyüş filan derken ne görelim karşıya Beykoza tekne kalkıyor. Birkaç gündürde boğazda tekneye binmek istiyordum ama kısa olsun diyordum denk geldi... 15dk.da Beykoza vardık. Beykoz korusu güzeldi... Unutmayacağım bir şarkı duydum aman tanrım!!! Aliusta şarkı dinlerken beni fotoğraflamış ... :-) Yüzümü görmelisiniz.. Neyse Beykoz börekçesi olabilir ismi tam hatırlayamadım, yeri meydanda oradan kırpidesi aldım peynirli. Bayılırım Kırpidesine. Lezzetliydi diyebilirim. Herşeyden önce mekan temiz gözüküyordu. Neyse dönüş yolu yine tekne ile Yeniköy ve Yeniköyde yorgunluk kahvesi. Birgün daha İstanbulda tamamlanır....









Wednesday, August 26, 2015

Peynirli Kabak

Geçen gün videosunu izledim pek beğendim. Birazda modifiye ettim.. Orjinali bir kabak ve bir patlıcan ile yapılıyor ben evde patlıcan olmadığı için kabak- kabak denedim...:-)

Orjinalinde kaşar peyniri vardı (tost kaşarı) ama ben onun yerine hellim peyniri koymayı tercih ettim.

Orjinalinde soğan eklemişlerdi ama ben istemedim...

Son olarak evde fesleğen veya derotu olsaydı ekleyecektim. Nefis olurdu herhalde... Ama yoktu biberiye ile idare ettim... Buyrun peynirli kabak yemeğine...





Tuesday, August 25, 2015

Yağmur

Bu sabah 3 yazımıda peş peşe yayınlıyorum... 1000 yazı geçtikten sonra... :-)  İstanbulda yağmurun yağmasıyla ve rüzgarın artmasıyla havalar serinledi biraz.... Bu benim için çok üzücü bir durum. Çünkü sonbaharın yaklaştığını ve kışında çok yakında olduğunu gösteriyor.
Aslına bakarsanız ilk defa bu yıl  bir yılın (2016 yılının) biran önce sağlıklı bir biçimde geçmesini diliyorum... Umarım dileğim kabul olur...
Gelelim yağmurda pencere olayına.. Evden dışaıya çıkamayınca penceremde ne varsa onu çektim... Leyleklerden sonra çiçeklerim poz verdiler... :-)






Leylekler göç ediyor

Her sabah uyandığımda camdan dışarıya ve gözkyüzüne bakarım. 23 Ağustos pazar günüde aynı şeyi yaptım ve sevgili leylekleri gördüm... Göç ediyorlar. Bu göç olayı bana hep hüzünlü geliyor nedense... Sanki geri döndüklerinde evlerine bulamayacaklar gibi... Helede İstanbul yakınlarında bukadar betonun içinde.... Birde tabiki göç yolları ve uçaklar...
Yıllara baktım geçen yılda , ondan önceki yılda aynı tarihlerde göç etmişler... Güle güle gitsinler, güle güle gelsinler ..yolları açık olsun .. nediyeyim... Yaşam alanları bol olsun...






When the camera speaks

Geçen gün aşağıdaki fotoğraf sergisine gittim ve Zeynep Yassıbağın fotoğraflarla çok uyumlu yazdığı sözlere bayıldım... İşte o sözlerden birkaçı....



18 AĞT. - 14 EYLÜL 2015 "WHEN THE CAMERA SPEAKS..."FOTOGRAF SERGİSİ
Fotografçılar: Cenk GENÇDİŞ - Fazıl H. YILDIRIM
Metinler: Zeynep YASSIBAĞ



      When the camera speaks  does the shadows have souls?
·         When the camera speaks it encourages you for leaving the frame
·         When the camera speaks retrospecting is a journey on its own
·         When the camera speaks you can touch the time
·         When the camera speaks the only way to hold on to life is underestimating it
·         When the camera speaks happiness occupies double space on earth
·         When the camera speaks we all know that life gets lighter  if we share it
·         When the camera speaks if we just goes on with great enthusiasm from pure spite of the reclusion.
·         When the camera speaks it question if it is the weight of our choices that keeps us in the same place.
·         When the camera speaks your eyes hear the song of fellowship
·         When the camera speaks waves are more precious than gold in the morning light
·         When the camera speaks helps you to see yourself from a distance if you forget how amuzing you are…


Monday, August 24, 2015

1000 yazım...

1000 yazım.... 10 yılda tam tamına 1000 yazı...  Bu yazının ne olacağını çok merak ediyordum.... Kendiliğinden sıradaki fotoğraflarım neyse o olacaktı ama biraz hile yaptım. Leylekleri, fotoğraf sergisi yazısını ve yağmurda yaprakları bir kenara bırakarak kendimi ön plana çıkarttım....!!!

Bu vesile ile eski blog arkadaşlarımın yazılarına baktım bazıları 2012de birçoğuda 2014 de yazı yazmayı bırakmışlar.... Üzüldüm demek ki bende 2 yıldır blog okumuyormuşum çok ayıp.... Sonra izleyici sayıma baktım... 347... acupofcaffeinein daha çok takipçisi olmasını isterdim ama olmamış... Buradan beni izleyen sadık izleyicilerime teşekkürler.

Son olarak 15 Mayıs 2007 de Yıldızcım tarafından yazılan ve beni anlatan yazısını buldum (altta yazıyı tekrar yayınlıyorum). O zamanlar birbirimizi 3 yıldır tanıyormuşuz şimdi 11 yıl oldu. Ne çok güzel anı birlikte yaşadık... Onunla gerçek hayatta, sizlerlede sanal hayatta. İşte bu nedenle güzel anları bol olan bir hayatımız olsun...Hayatımız paylaştıkça güzel...Acılarımızın az olduğu, dostlarımızın bol olduğu güzel günleri hep birlikte sağlıklı olarak yaşamak dileğimle....

En son son olarak;

Hayatlarınıza  herzaman bir fincan kafin kadar canlılık verebilmek umuduyla....



Yıldız tarafından yazılan yazı 15 Mayıs 2007.... :

""Geçtiğimiz gün O'nunla tanışmamızın üzerinden tam 3 yıl geçti. Güzel bir tesadüf eseri tanışma yıldönümümüzde yine beraberdik.

Tanıştığımız gün, ben O'nun yaşadığı şehirdeydim bir iş toplantısı için. Stresliydim biraz da. Akşam yabancı konuklarımızı yemeğe götürmüştük, O'da gelmişti bu yemeğe, ayaküstü tanışmış ve uzak köşelerde oturmuştuk. Yemek bitmiş otele doğru yürürken yanıma gelmiş ve "sen de epey gezmeyi seviyormuşsun duyduğuma göre" demişti bana. O'na "nerden duydun?" diye sormuştum ben de. Sonra ayırılmıştı yollarımız o gecelik.

Ben çok kez yine gittim O'nun yaşadığı ve benim çok sevdiğim o güzel şehre. Ama şimdi bu satırları yazarken anlıyorum O'nunla gezince ayrı bir güzelliğe bürünmüş bu şehir. Tanıdığım hiç kimseye benzemiyor O. O'nun gözlükleriyle bakınca dışarıya, bir yandan etraf şenleniyor, diğer yandan da pek çok kişiye sıradan gelen, canınızı çok ama çok acıtıyor.

O'nunla beraber yemek hazırlamak da bir oyun, yaptığım basit bir salataya bile övgüler sıralayabiliyor. Taksi şöförlerinin bile bilmediği tüm sokakaları biliyor, yeni yerler keşfediyor, sonra da bu keşifleri beraber yeniden keşfediyoruz ya da yeni keşifler yapıyoruz. O'nunla trafik keşmekeşi de yaşanmaz o koca şehirde, üstelik harika bir şoför DJ'dir de. Harika bir tatil arkadaşıdır aynı zamanda. Tatil planlarını önceden araştırır ve geliştirir, mesleğinin hakkını tam verir.

Herhangi biriyle, mesela bize servis yapan garsonlarla çok çabuk iletişim kurar, böylece zaten beraber olduğumuz için keyifli olan anları kat kat keyifli hale getirir. Katışıksız bir ruhu vardır, çektiği fotograflar, yazdığı yazılar oldukça saftır. Özellikli hediyeler hazırlamayı çok iyi bilir. En küçük hediye bile O'nun eli değince sıradışı olur. Bazen belki aylar öncesinden kurar hediye fikrini. Hediyeden ziyade O'nun hediye fikridir zaten özel olan.

Başka hiç kimseye benzemediğinden O'na "deli" derim ben. Ama deli olmasaydı ben de bu satırları yazamazdım sanırım.

Zariftir ve kırılgandır da aynı zamanda. Bunca rengin altında elbetteki karanlık kuytular da vardır derinliklerde. Öğrenmiştir onlarla yaşamayı ve etrafındakilere bunları göstermemeyi. Ama ben O'nu bu rengiyle de severim ve beklerim gösterebilmesini istediğinde. Sadece "tatlı hayatın da acı hayatında paylaşılabilir olduğunu" bilmesidir istediğim.

Uzaklardan bile olsa aynı şeyleri beğeniriz, alırız, kullanırız. Binlercesi arasından aynı çalışmayı seçip duvarkağıdı yapmışlığımız vardır mesela.

Daha yeni döndüm sayılır O'nun yanından, daha erken gitmez isem, yakında önemli bir gününde yine O'nun yanında olacağım.
Veeeee O bir fincan kafeindir canlılık veren :)

O kadar uzayabilir ki bu yazı...
Böyle özel zamanlar iyi ki var, karşılıklı bildiğimiz ama birbirimize bu kadar net söylemediklerimiz içimizden çıkıyor böylece.

O'na şarkı:

O beni prenses peri sanıyooooooo...."

Saturday, August 22, 2015

Istanbul is calling -- 999 post








































About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html