Monday, April 30, 2007

Antalya-1

Evet efendim... Bir haftalık Antalya macerasıda sona erdi... Deniz, Kum, güneş...sakin sahilde yürüyüşler...kimselerin olmadığı kumsalda dinlenme...vs..vs...
çılgın gece hayatı...!!! The Lion King show...
Yemek yemek yemek...


Tatilin en güzel yanı, çanta kullanmamak, trafiğe çıkmamak ve birde en önemlisi dağınık bıraktığın yerlerin arkandan toplanması, sonra yediğinin önünde yemediğin arkanda olayı!!! ayyyyyyyy.... hayatım keşke hep tatil olsa....:-))


Kuş cennetindeki kuşların fotoğrafını çekmek isterdim ama beceremedim... Birde size mis gibi kokan ver heryeri kaplamış olan hanımeli sarmaşıklarının kokusunu koklatmak isterdim ya neyse...
Baharda her yer çok güzel... çiçekler... yeşil çimenler...çiçek açan ağaçlar... en güzelide nefis ve tertemiz hava...

Friday, April 20, 2007

Canımus Kardeşimus

Yarın canım kardeşimin doğum günü. Şimdiden onun doğum gününü kutluyorum... Nice, sağlıklı, mutlu, eğlenceli ve güzel günler diliyorum. Tüm sevdikleri ve ailesi ile birlikte...
İyiki doğdun Ümit...

Thursday, April 19, 2007

Buzdolabı Mıknatıslarım


Gittiğim her yerden en az bir mıknatıs ve bir kupa ile dönerim. Bu nerdeyse bende alışkanlık oldu ve bu alışkanlığım sayesinde de iki koleksiyon sahibi oldum. Anneşkomada söylüyorum o da gittiği her yerden bana mıknatıs ve kupa getiriyor. 19 Martda gittiği ve 20 gün süren (orta Amerika) Mexico City, Taxco, Acapulco, Tuxtla, Chichicastenango, Antigua, Copan, Guatemala City, Flores, Tikal, Belize, Chetumal, Chichenitza, Cancun, Havana gezisinden gelen yeni konuklarımıda buzdolabımın ikinci katına yerleştirdim. Not1: Annemin çektiği bu geziye ait fotoğrafları daha sonra yayınlamayı düşünüyorum...
Not2: Londra'ya ait telefon Kulübeside Yıldız arkadaşımın hediyesidir.

Tuesday, April 17, 2007

Köy Enstitüleri


Konu ile ilgili kaynaklara:

http://www.koyenstituleri.de/ke_t/2006_t/2006_t_g.html
http://www.elyadal.org/
http://www.iisg.nl/today/en/16-09.php
http://www.geocities.com/ualtunay.geo/ke.html' den ulaşabilirsiniz.

Ben manevi miras olarak hiçbir nass-ı kat'i, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.

Mustafa Kemal Atatürk





KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN DOĞUŞU ve BAŞARDIKLARI

Köy Enstitüleri fikri ( 17 Şubat- 4 Mart 1923)
1. İzmir İktisat Kongresinde kendini gösterir. Bu anlamda
İzmir İktisat Kongresinde ” liberal ekonomi” modeline uygun
olarak “ faydacı eğitim” felsefesi benimsenmiştir. Bunun
kanıtı da, faydacı eğitim felsefesi fikrinin öncüsü John Dewey’in
Türkiye’ye davet edilmesidir. ( 1924) Dewey kalkınma için
gerekli eğitim hamlesinin başlatılmasını, eğitim hizmetlerinin
köye götürülmesi ile sağlanabileceğini belirtmiştir. Köye eğitim
hizmeti 1936 da başlamış ve bu tarih de 35.000 köyde ilkokul
yoktur. 16 Milyon nüfusun 12 milyonu köylüdür. Bunlardan
erkeklerin % 76.7 sı, kadınların ise % 91.8 i okur- yazar değildir.
İlk adım 1926 da Milli Eğitim Bakanı Mustafa Nejat tarafından
atılmış “ Köy Muallim mektepleri “ açılmıştır. Daha sonra 1936
da deneme amaçlı başlayan “ Köy Enstitüleri” 1940 da yasallaşarak
Türk Eğitim tarihinde doğan reform olmuştur. 1942 de Hasanoğlan
Yüksek Köy Enstitüsü açılmış ve 1946 da sayıları 21 e ulaşmıştır.
Kuruluşu üzerinden 6 yıl sonra programları ve dersleri değiştirilmiş,
1950 yılında da kapatılma sürecine girip 1954 de kapatılmışlardır.

1950 den sonra “ Marshall yardımı” nın gelişi kapatılma süreçlerinin
hız kazanmasına neden olmuştur. Bu yardım içinde “Köy Enstitüleri”nden
vazgeçilmesini sağlayan 12 kadar eğitim projesi vardır.

KÖY ENSTİTÜLERİ’nin başardıklarını şöyle özetleyebiliriz:
- Yüzyıllardır biriken feodal toplumun üretim ve yaşam biçimini
ortadan kaldırmaya başlamıştır.
- Bilimsel ve felsefi anlamda laik eğitim başlamıştır.
- Feodal toprak rejiminin değişimi toprak ağalarının kendilerinin
ortadan kaldırılma tehdidinin hissetmelerine neden
olmuştur.
- Sanayi için eğitilmiş, nitelikli iş gücü oluşmaya başlamıştır
- Sanat, edebiyat, bilim teknoloji de olumlu beklentiler oluşmuştur.
- Atatürk’ün özlediği demokratik toplum ve kültür için kurumsal alt yapı
oluşmaya başlamıştır.
- Ataerkil toplumdan çekirdek aile toplumuna dönüş belirtilerini vermeye
başlamıştır.
- Ezberci değil, analitik düşünen- sorgulayan birey yetiştiren demokratik
ve üretici eğitim başlamıştır.
Bu bağlamda yukarıda yer alan özellikler statükoyu rahatsız etmeye
başlamıştır.
Köy Enstitülerini kuranlarda yıkanlarda statükolarını korumak ve
güçlendirmek için hareket etmişlerdir.
Bu emellerini gizlemek için de “ Köy Enstitü”lerinin üzerinden politika
yapmışlardır.
Görüldüğü gibi, demokratik kültürden, bilim ve bilimsel düşünceden yana
olmayan her birey ve kurum “ Köy Enstitü”lerinin ortadan kaldırılmasında
birinci derecede sorumluluk sahibidir.

Bu gün önemli olan ; Köy Enstitüsü ruhunun yeniden kazanabilmektir.
Mustafa Demir

Kaynak: http://www.cumok.org/html/cumok/istanbul/koyenstitu.htm

Monday, April 16, 2007

hafta sonu olayları

Bu haftasonun en güzel olayı teyze olmamdı. Pazar günü Lale arkadaşım sayesinde teyze olmanın keyfini çıkardım. Efe 14.04.2007'de dünyaya geldi. O kadar saçları uzun ki, kesinlikle bir berbere gitmesi gerekiyor.:-)) bendeniz bebeklere anne babalarının verdikleri isim dışında isim koymayı sevdiğimden Efe'ye de bigman ismini verdim. İfadesi o kadar büyük adamlara benziyor ki...Süperdi. İşte karşınızda big man...





Uzun bir aradan sonra bebekte sahilde yürüdüm. Baloya gitmek için 10 gün aç kaldığımdan Pazar gününü özgürlük günü olarak ilan edip yemeklere saldırdım...:-))
Efendim Marmaris büfeden şöyle kocaman bir amerikan salatalı sosisli sand. yedim. Üzerine bebek dondurmacısından dondurma, akşamada 3 tabak mantı... Bugün nefes bile alamaıyorum...:-)))
Yediğim iştiğim benim olsun diyorum ve size gördüklerimi fotoğraflarla anlatayım diyorum...
Gözüme güzel gelen bir iki kare çektim... Yatın üzerindeki hamaklar kopardı beni... Ayyyyy... şöyle yaz gelsede,güneye uzansam, teknelerin birinde hamağın üzerinde seyretsem gökyüzünü, hersene bir önceki seneden daha fazla tatil istiyorum... kesinlikle yaşlanma belirtileri bunlar...:-)))



Sonra Erguvanlar açmış.

Bu evin penceresi çok hoşuma gitti.


sokakta yaşayan yanlız adam, dostları sokak köpekleri ile birlikte...


Baharın müjdecisi çiçekler...

Thursday, April 12, 2007

Bahar Yorgunluğu



Bendeniz bahar yorgunuyum dostlarım.... Bir haftadır ortalarda yokum biliyorum ama bir hafta daha olamayabilirim... Siz kendinize iyi bakın...

Thursday, April 5, 2007

konuşmalar...

Ortaokuldan beri yanıma kim oturursa otursun benimle hep konuşur...Hepte anlatacak bir dert bulurlar...

Geçen gün taksideyim...Mutlaka konuşma olacak biliyorum... Amcam bana dedi ki...
Taksici: "bil bakalım kaç yaşındayım..."
Arzu: söyle bir baktım..."72 dedim..."
Taksici: " vallahi gerçektende tam isabet...bakıp 58 diyenler, 6 diyenler oldu, ama ilk defada tam isabet söyledin..."
amcam yine sorularına devam etti...
Taksici: "bu seferde bil bakalım kaç yıldır bu işi yapıyorum..."
Arzu: "45.."
taksici: "yok dedi çık yukarı"...
Arzu "hmmmm...52"
Taksici: "vallahi bu seferde tam bildin, yoksa sen müneccimmisin dedi..."
sorular devam etti, nerelisin vs..vs..
ikide bilmece sordu...
1. tespihle kadın arasındaki fark ne dedi?
cevap: tespih çekilir kadın çekilmez.... bu çok kolay oldu dedim...:-)))
2.Hangi bağda üzüm yetişmez...
cevap: bunuda siz bulun....

Gelelim bir diğer konuşmaya...

Cumartesi havanın gri ve puslu olmasına rağmen ve yağmurunda çiselemesine aldırış etmeden 1 hafta öncesinde sözleştiğimiz üzere mısır çarşısının arkaları, sultanhamam, mercan bölgesini gezmeye gittik...
Şimdi gittik gitmesine de, herzaman park ettiğimiz Ticaret Odasının park yeri dolu ve birde önünde kuyruk var... hadi bakalım... biraz ilerleyince üst geçitin altından sağ dönünce orda da belidiyenin yeri var oraya park edelim dedik, ne gezer.. heryer dolu, ilerleye ilerleye Ticaret Odasının arkasına geldik... sürgülü otopark kapısını hafif geçince arabayı durdurduk, arabanın arkası otopark çıkışını tamö engellemiyordu ama normal şartlar altında araba oraya park edilmez, hemen oradaki kebapçıdan bir adam fırladı, koşarak yanımıza geldi... bizde tüm şirinliğimizle, "abi ya, arabayı buraya park edellim mi?" dedik... baktı bize, şöyle bir süzdü, nekadar kalacaksınız dedi.. vallahi ne bilelim işte.. 1-2 saat kalırız.. tamam ozaman dedi...ismin ne dedik.. "BAKİ"...
Gezdik, dolandık, girmediğiz han, görmediğimiz dükkan bırakmadık... Eskiden esnafların, sanatkarların olduğu hanlar, inanamazsınız, herşey için bir han var... Ufak çiçek için bir han, saat için bir han, gömlek için bir han, overlok için vir han... vs.. vs.... inanamadı gözlerim... bazı dükkanları hayranlıkla seyrettim, taş duvarlar yüksek tavanlar... bazı esnafın sabrı ve dürüstlüğü karşısında ağzım açık kaldı....
neyse tüm bu gezi 6 saat kadar sürmüş... Elde ne var dersiniz...mavi, pembe, yeşil renkli 3 tane cam kelebek...balkon saksısı için... bir uğurböceği... yine balkon için... 8 tane kelebek.. perde için... nasıl ama...
Baki bizi görünce... abla ya nerdesiniz dedi... sorma dedik... ancak bitti....
Bende sizi görünce "çarşıyı alıp getireceğinizi zannettim, ama eliniz boş döndünüz dedi..." :-))) bu aradada bize şemsiye tutuyor, arabanın kapısını açıyordu... Ufak bir bahşiş ile Baki'nin yanından ayrıldık...

evet dedim... sanıyorum İstanbul'u bana sevdiren de, nefret ettiren de insanları...

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html