Anadolu Kavağı...
Anadolu Kavağında bir kuklacı var, hiç açık rastlayamadım...Vitrinini çektim. Belki siz gittiğinizde açık bulursunuz...Benim içinde bir kukla alırsnız...
Polonezköy....
Polonezköy de bir kültür evi var. Bahçesinde de bu heykeller... eski yazılarıımı bulayım link veririm... bu yeşil alanlar son demlerini yaşıyor...
Avrupalılar bize BETONA TAPANLAR diyorlar...Gerçekten de çok haklılar. Bir yer biraz ilgi görrdümü 10 katlı beton yığınlarını dikiyoruz... Burada da gördüğünüz beyaz ev gibi Ponlonyalılara ait evler vardı... O kadar çirkin bir otel yapılmış ki...
Çoğu İstanbullu için, yalnızca hafta sonunu geçirdikleri bir sayfiye yeri olan Polonezköy, 164 yıllık tarihinde, Polonya'dan Türkiye'ye uzanan pek çok ilginç öyküyü barındırıyor.
Polonezköy'de yaşayan Polonya kökenliler dinsel törenlerini düzenli olarak yapıyorlar. Onlardan biri olan "İlk Komünyon" töreni için İstanbul Katolik Ruhani Lideri Piskopos Lui Pelatr tören giysilerini giymiş, kiliseye doğru ilerliyor. Polonezköy'ün belgelenmiş tarihi Zosia Ryzy'nin Anı Evi'nde sergileniyor. Evin duvarlarındaki fotoğraflardan biri: 28 Kasım 1914. Leon Cianciara ve Jadwiga Dochoda'nın nikâhı. Her yıl Haziran ayında düzenlenen Kiraz Festivali, Polonya'dan gelen konukların da katılımıyla gerçekleşiyor.
Tüm Polonezköylüleri içeren bir öykü anlatsaydım, ilk tümcem şu olurdu: "Bu köyü Türkiye'de yuva yapan yaralı bir Polonya kartalının çocukları kurdu". Ne çok film senaryosu çıkar bu köyün geçmişinden, diye düşünürüm Polonezköy'de dolaşırken. Tatil günlerinde İstanbul'un Beykoz ilçesindeki bu köye akın eden, çimenlere uzanıp gazesini okuyan, mangal başında karnını doyuran, hamaklarda şekerleme yapan insanların burayı yalnızca bir sayfiye yeri olarak görmelerinden rahatsız olurum. Onlar Zosia Teyze'nin Anı Evi'ne girip çıktıktan sonra, diğer öykülerin peşine pek düşmezler...
Bu öykülerden birinin kahramanı olan Prens Czartoryski'nin adına ilk kez Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde rastladım. Yıllar önceydi. 808 envanter nolu, krem rengi zeminli, çiçekler ve Çin bulutlarıyla süslü, hatayilerden oluşan bordürleri olan bir ipek halının önündeydim. Şöyle bir yazı vardı altında: "Safevi hükümdarı Şah Abbas Dönemi'nde ipek ile altın ve gümüş iplik karıştırılarak dokunan halılar ortaya çıkmıştır. Batı hükümdarlarına hediye olarak gönderilen halılar, aynı zamanda sipariş üzerine Avrupa hanedan ailelerinin armaları yer alacak şekilde de dokunmuşlardır. Polonya soylularının amblemlerini taşıyan halıların çokluğu, öte yandan 1878 Paris Dünya sergisinde teşhir edilen ve Polonyalı Prens Czartoryski'ye ait olan halı, bu halıların Polonya'da dokunduğu düşüncesini doğurmuş ve ‘Polonez Halıları' teriminin doğmasına neden olmuştur".
Prens Czartoryski ülkesi Polonya'dan çok uzakta, İstanbul'da, baharda yemyeşil dev halıları andıran çayırların üzerindeki bir köyün, Polonezköy'ün doğmasına da neden oldu. Aslında Polonezköy'ün öyküsünün başlangıcını, 1772'de yapılan bir antlaşmaya bağlamak yanlış olmaz; çünkü masadan kalkan Avusturya, Rusya ve Prusya temsilcileri o gün Polonya'yı haritadan siliyorlardı. Leh halkı ise özgürlüğünü yeniden kazanmak için bir var olma savaşına girecekti. Bu mücadelenin önemli simgelerinden biri olan Prens Czartoryski, bir sürgün olarak yaşadığı Paris'te, 1833 Şubatı'nda bir Türkle, Namık Paşa ile el sıkıştı. Osmanlılar ve Polonyalılar o günden sonra, o dönemdeki ortak düşmanları olan Çarlık Rusyası'na karşı güç birliği yapacaklardı.

1855'te İstanbul'da koleradan ölen ve bu kentteki müze evi 2005'te yeniden düzenlenerek açılan Polonya'nın ulusal şairi Adam Mickiewicz'in yazdıkları bu dostluğun bir özeti: "Polonya'nın, komşu düşmanlar tarafından ezilmesine hiçbir devletin ses çıkarmadığı günlerde, tek dostumuz Türkler olmuştur. Biz Türkleri düşmanımızın önünde eğilmediği ve Polonya'nın işgalini kabul etmediği için, üstün bir millet olarak severiz".

Polonyalılar özgürlükleri için 18301831'de Ruslara karşı ayaklandı. Bir kez daha yenilgiye uğradılar ve ağır bedeller ödediler. Çarlık Rusyası, işgal ettiği Leh topraklarından askere aldığı erkekleri, Kafkasya'da Çerkezlere karşı zorla cepheye sürdü. Ülkeleri işgal altında olan Lehler, trajik biçimde, kendilerini hiçbir bağlarının olmadığı bir savaşın içinde buldular. Bir bölümü cephede öldü. Savaşmak istemeyenler askeri mahkemelere, idam mangalarının önüne çıkarıldı. Çerkezlere teslim olanlar ise, işkence gördü ve esir pazarlarında satıldı. En şanslıları, kaçarak Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına geçebilenler oldu. İşte, Prens Czartoryski 1840'lı yılların başında İstanbul'da "Şark Ajansı"nı kurduğunda Osmanlı sınırları içindeki bu Polonyalıları da bir araya toplamayı planlıyordu. Ajansın başına geçen Michal Czaykowski, 3 Mart 1842'de, Lazaryen rahiplere ait toprakların bir kısmını bir Leh köyü kurmak üzere kiraladı. Orman ve çalılarla kaplı bu araziye yerleşen koloni, kurucusu Prens Adam Czartoryski'nin adıyla, Polonya'nın ilk hecesini birleştirdi ve köy "Adampol" adını aldı.
--------------------------------------
National Geographic (Haziran 2006)
Yazı: Akgün Akova