Potocki Sarayı 1880'lerde Avusturya'nın eski Bakanı Jozef Potocki tarafından şehir merkezinde inşa edilmiş. Amaçları burayı saygın bir yerleşim bölgesi yapmakmış. Sarayın mimarı Fransız Louis Dauvergne, Fransa daki Hotel Particiluer den esinlerek inşaa etmiş. Saraya derinlik hissi verilmek için önünce park gibi birşey yapılmış. Ama 20 yy da bu park alanı bir apartman ağına dönüşmüş !! (tabi ki TOKİ 'nin İstanbula yaptıkları yanında solda sıfır kalır)
Sarayın arkasında bahçesi var. Bahçesinden koyduğum fotoğraflarda o devrin surları kapıları ve şehrin görünümü düşünülerek ortam canlandırması yapılmış heykelcikler görebilirsiniz. Aslında arkasındaki atölyede hala daha sanat çalışmaları devam ediyor.
1940 yılında Sovyetlerin eline geçmiş olan bu saray 1972 yılında düğün törenleri yapılmak üzere yeniden restore ediliyor. 2000'li yıllarında Saray Ukranya Cumhurbaşkanına konut olarak tahsis ediliyor. Sarayın içi çok mükemmel değil. Bir kaçtane koltuk takımı, bir kaç tablo var. Zaten bir katını dolaşabiliyorsunuz. Yaşlı teyzeler her odada sizi gözetliyor olacak. :-) Son olarak 2016 yılında Bayanlar Dünya Satranç Şampiyonası maçları bu sarayda oynanmış.
Burada gördüğünüz birinci ve ikinci fotoğraflar Lviv Polytechnic National University'e ait. Bu üniversite 1816 yılınmda kurulmuş. Polonyada ki Warsaw Polytechnic üniversitesi ile birlikte orta avrupanın en güçlü üniversitesiymiş. Toplam 16 enstitüsü ve 114 departmanı varmış. Aynı zamanda Ulusal Savunma Üniversitesi (Askerlik Enstitüsü) olarak da kullanılıyormuş.
İlk fotoğraf kütüphanesine ait. Güzel bir bahçesi var ama tabiki USA'daki kampüsler gibi değil ne yalan söyleyeyim. Evet hemen yanında Olga and Elizabeth Kilisesi var. Oraya yürüyelim ve kulesine çıkalım.
Olga and Elizabeth Church. Yunan kilisesi. Tarihçesini çok vermek istemiyorum. Bana göre içerisi de diğer kiliseslere oranla çok daha sadeydi.
Kilisenin içindeki banklara oturarak biz nereye kadar gelmişiz diye haritamızdan bakalım dedik. Bu arada bir rahibede bizi izliyordu. Sonunda dayanamadı yanımıza geldi. Kendi dilinde konuştu ama sonunda anlaştık bize "kuleye çıkmak istiyormusunuz" diye soruyormuş meğersem.
Eeee çıkalım dedik. Yeni de Town Hall' a çıkmış ve bir ton da yol yürümüş olmamıza rağmen rahibenin hatrı kırılmasın istedik. 1 TL ye yada 10 grivnaya kuleye çıkıyorsunuz. Çıkarken değilde inişte dönmenmekten resmen başım döndü.
Buradan şehrin diğer bir tarafının manzarası, üniversite kampüsünü vede şehrin turistik olmayan diğer tarafı görülebiliyor.
St. George Cathedral'i 1744- 1760 yılları arasında barok tarzında yapılmış bir yunan kathedrali. Çok tarihi bilgisine sahip değilim. Ama bulunduğu alanın çok güzel olduğunu belirtmeden edemeyeceğim. Bir tepenin üzerine kurulu. Önü ve arkası park. Hatta buradan şehrin merkezini bile görebiliyorsunuz.
Önündeki parkın içinde o kadar güzel ağaçlar vardı ki. Neyazık ki hem ışık çok yeterli değildi hemde cep telefonu ancak bukadar çekiyordu, o yüzden güzelliği gösteremiyorum.
Aşağı doğru yürümeye başlayınca aslında sabahleyin yokuş yukarı tırmanmış olduğumuzu anladık. :-) Hiç farketmemişiz. Nasıl yürümüşsek artık. :-) Bu arada aşağıya doğru yürüdüğünüzde karşınıza çıkan park Ivan Franko Park.
Ivan Franko'nun heykeli. Bu park sanıyorum Lviv'in en beğendiğim parkı oldu. Hemen yanında tezgah açmış el işi satan sanatçılarda bulunuyordu.
Ağaçların güzelliği renkleri nefisti.
Özgürlük meydanı. Aşağıdaki fotoğrafın solunda opera binası var. Çift yönlü ağaçlar ve banklarda satranç oynayan amcaları Odessa da olduğu gibi burada da görebilirsiniz.
Tarihi Eczane. Bu eczanenin dış görünüşüne ait fotoğrafları 3 veya 4. bölümde yayınlamış olabilirim.
Eczane yerin altında . İkinci dünya savaşı sırasında daha öncede dediğim gibi bu yer altında ayrı bir dünya kurulmuş. İlaçlar burada yapılmış ve buradan dağıtılmış.
Evet meşhur Rynock meydanın gece görüntüsü. Dans edenler, kaliteli sokak müziği herşey var. :-)
Aşağıda ki kapıyı çok beğenmiş olmalıyım. Güzdüz ayrı çekmişim, gece ayrı . İçerisi bir sanat galerisi.
Meşhur çikolata atölyeleri. Bizim aldığımız yerin kağıdını atmamıştım. Bulursam ismini son bölümde yazarım. Dükkanın içi oldukça güzeldi. yeride Rynok meydanın bir arka paraleli gibiydi.
Opera binasının gece görüntüsü.
Bu sokak önemli.Çünkü bir hikayesi var. Çıkmaz bir sokak. Şemsiyelerin üzerinde sağ üst köşede eğri bir merdiven görüyorsunuz. Bu merdiveni oraya koymuşlar. Aslında amaçları her çıkmaz da mutlaka bir çıkış yolunun olduğunu göstermekmiş... Başarılılarda. Bu sokağın tamamı sanat galeri ile doluydu.
Sanat içine tükürmek için değil de belkide içinde yaşayarak hayatı daha güzel görmek için vardır. Kimbilir.
2 comments:
Her bir fotoğraf roman kapağı gibi.
Tülin,
Bu şehiri beğeneceğini düşünüyorum. Yazın daha bir başkadır herhalde.
Post a Comment