1000 yazım.... 10 yılda tam tamına 1000 yazı... Bu yazının ne olacağını çok merak ediyordum.... Kendiliğinden sıradaki fotoğraflarım neyse o olacaktı ama biraz hile yaptım. Leylekleri, fotoğraf sergisi yazısını ve yağmurda yaprakları bir kenara bırakarak kendimi ön plana çıkarttım....!!!
Bu vesile ile eski blog arkadaşlarımın yazılarına baktım bazıları 2012de birçoğuda 2014 de yazı yazmayı bırakmışlar.... Üzüldüm demek ki bende 2 yıldır blog okumuyormuşum çok ayıp.... Sonra izleyici sayıma baktım... 347... acupofcaffeinein daha çok takipçisi olmasını isterdim ama olmamış... Buradan beni izleyen sadık izleyicilerime teşekkürler.
Son olarak 15 Mayıs 2007 de Yıldızcım tarafından yazılan ve beni anlatan yazısını buldum (altta yazıyı tekrar yayınlıyorum). O zamanlar birbirimizi 3 yıldır tanıyormuşuz şimdi 11 yıl oldu. Ne çok güzel anı birlikte yaşadık... Onunla gerçek hayatta, sizlerlede sanal hayatta. İşte bu nedenle güzel anları bol olan bir hayatımız olsun...Hayatımız paylaştıkça güzel...Acılarımızın az olduğu, dostlarımızın bol olduğu güzel günleri hep birlikte sağlıklı olarak yaşamak dileğimle....
En son son olarak;
Hayatlarınıza herzaman bir fincan kafin kadar canlılık verebilmek umuduyla....
Yıldız tarafından yazılan yazı 15 Mayıs 2007.... :
""Geçtiğimiz gün O'nunla tanışmamızın üzerinden tam 3 yıl geçti. Güzel bir tesadüf eseri tanışma yıldönümümüzde yine beraberdik.
Tanıştığımız
gün, ben O'nun yaşadığı şehirdeydim bir iş toplantısı için. Stresliydim
biraz da. Akşam yabancı konuklarımızı yemeğe götürmüştük, O'da gelmişti
bu yemeğe, ayaküstü tanışmış ve uzak köşelerde oturmuştuk. Yemek bitmiş
otele doğru yürürken yanıma gelmiş ve "sen de epey gezmeyi
seviyormuşsun duyduğuma göre" demişti bana. O'na "nerden duydun?" diye
sormuştum ben de. Sonra ayırılmıştı yollarımız o gecelik.
Ben çok
kez yine gittim O'nun yaşadığı ve benim çok sevdiğim o güzel şehre. Ama
şimdi bu satırları yazarken anlıyorum O'nunla gezince ayrı bir
güzelliğe bürünmüş bu şehir. Tanıdığım hiç kimseye benzemiyor O. O'nun
gözlükleriyle bakınca dışarıya, bir yandan etraf şenleniyor, diğer
yandan da pek çok kişiye sıradan gelen, canınızı çok ama çok acıtıyor.
O'nunla
beraber yemek hazırlamak da bir oyun, yaptığım basit bir salataya bile
övgüler sıralayabiliyor. Taksi şöförlerinin bile bilmediği tüm
sokakaları biliyor, yeni yerler keşfediyor, sonra da bu keşifleri
beraber yeniden keşfediyoruz ya da yeni keşifler yapıyoruz. O'nunla
trafik keşmekeşi de yaşanmaz o koca şehirde, üstelik harika bir şoför
DJ'dir de. Harika bir tatil arkadaşıdır aynı zamanda. Tatil planlarını
önceden araştırır ve geliştirir, mesleğinin hakkını tam verir.
Herhangi
biriyle, mesela bize servis yapan garsonlarla çok çabuk iletişim kurar,
böylece zaten beraber olduğumuz için keyifli olan anları kat kat
keyifli hale getirir. Katışıksız bir ruhu vardır, çektiği fotograflar,
yazdığı yazılar oldukça saftır. Özellikli hediyeler hazırlamayı çok iyi
bilir. En küçük hediye bile O'nun eli değince sıradışı olur. Bazen belki
aylar öncesinden kurar hediye fikrini. Hediyeden ziyade O'nun hediye
fikridir zaten özel olan.
Başka hiç kimseye benzemediğinden O'na "deli" derim ben. Ama deli olmasaydı ben de bu satırları yazamazdım sanırım.
Zariftir
ve kırılgandır da aynı zamanda. Bunca rengin altında elbetteki karanlık
kuytular da vardır derinliklerde. Öğrenmiştir onlarla yaşamayı ve
etrafındakilere bunları göstermemeyi. Ama ben O'nu bu rengiyle de
severim ve beklerim gösterebilmesini istediğinde. Sadece "tatlı hayatın
da acı hayatında paylaşılabilir olduğunu" bilmesidir istediğim.
Uzaklardan
bile olsa aynı şeyleri beğeniriz, alırız, kullanırız. Binlercesi
arasından aynı çalışmayı seçip duvarkağıdı yapmışlığımız vardır mesela.
Daha yeni döndüm sayılır O'nun yanından, daha erken gitmez isem, yakında önemli bir gününde yine O'nun yanında olacağım.
Böyle özel zamanlar iyi ki var, karşılıklı bildiğimiz ama birbirimize bu kadar net söylemediklerimiz içimizden çıkıyor böylece.
O'na şarkı:
O beni prenses peri sanıyooooooo...."