Friday, November 11, 2005

prague romance


Prag...
Prag'da Sonbahar... Karanlık saatler neyi anımsatır size; neyi anımsatır fısıldanan yarım sözler, iterken gün ışığına otları ,çiçekleri? Robert Graves 'in 'Sevdaların Kışı' uzun bir acıyı mı getirir düşlerinize; yoksa zamansız bir kaçışı mı büyütür gözlerinizde?..Simdi sonbahar yağmurlu kapıların altında şarkı söylüyor, mevsimler yanarken yüreklerimizde... Suskunuz artık, mevsimler vız geliyor hepimize... Uykudan uyanan bir kız çocuğunun gülümsemeleri avutuyor bizi, zamanın açık penceresinden... Sevginin çoğalması ne anlam taşıyor, haydi bakalım bu kez sen anlat!.. De ki: ''Umutsuz bir umutla ölmek, ama düşersen ellerine Savaş çapulcularının, kurtulmak için pençelerinden Boy göstermek yeniden bir tören alanında, Yaralı ve göğsü madalyalarla dolu, kaldırıp kılıcın Kahraman bir bölüğe yeniden kumanda etmek'' Artık kalmamalı ne öfke ne pişmanlık ne de suçu paylaşma!.. Ne ölen aşkımıza yas, ne uluyan fırtına! Sen mutlaka bu gece Prag'da olmalısın ve Kafka 'yı okumalısın... Sabaha karşı gökyüzünde yıldızlar oynaşırken mutlaka Tuna Nehri 'ne bakıyor olmalısın... Charles Köprüsü'nde şafak sökerken yürümelisin... Bir öğle vakti Franz Kafka'nın doğduğu evi görmelisin; Mozart 'in Don Giovanni'yi ilk kez sahneye koyduğu Estates Tiyatrosu 'nun önünde sarı saçlı, mavi gözlü kızdan bohemya kristal bebekler almalısın, sonra da Antonin Dvorak Müzesi 'ni gezmelisin... Eğer o saatlerde Wenceslas Meydanı 'nda IMF karşıtı gösteriler yapılmıyorsa, müzisyen ve soytarıları seyretmelisin... Çocuksu düşler kurmalısın bir sabah Prag'da Tuna Nehri 'ne bakarken... Bir ara, geçmişe dönmelisin , gri gölgelerle kaplı 1968 Ağustosu'nda, Prag'da tankların paletlerinde ezilen çocukları, yıllar sonra da sosyalizmin coşkusunu düşünmelisin... Sormalısın kendi kendine: ''Ve bu mudur mutluluk? Çifte intihardan sonra Yürek yüreğe karşı yeniden hayata dönmek, Düzeltmek saçlarını, silmek dökülen kanı, Gencecik bir kız bulup kulağına gecede 'Sonsuza kadar' diye yeminler fısıldamak.'' Ne tartışma, ne öfke, ne pişmanlık ne de suçu paylaşma... Ağu vardı kadehte, getiren kim bize ne! Ne ölen aşkımıza yas , ne uluyan fırtına... Karanlıklarda esen, hüznün gülüşü yalnız!.. Bir soğuk kış manzarası , çitleri kar örterken!... Başını hafifce göğe kaldır istersen, bak yağmur yağıyor mu? Kafka'nın evini gezerken bir tuhaf yalnızlık yaşayacaksın!.. Eğer noktalı virgülleri, ünlemleri, soruları yerli yerine koyabiliyorsan inan mutlu olacaksın!.. Prag'da bu pazar ne düşünüyorsun bilmiyorum!.. Bilirim Prag'a sonbahar yakışır!.. Sen de Prag'a... Peki sen Miroslav Holup 'u tanır mısın: ''Git aç kapıyı Belki bir ağaç Bir koru Belki bir bahçe Ya da sihirli bir kent vardır dışarda. Git aç kapıyı. Sis olsa bile dışarda Dağılır Git aç kapıyı Islak karanlıktan başka, Oyuk rüzgardan başka Hiçbir şey olmasa bile dışarda. Git aç kapıyı. Hiç olmazsa Esinti olur Bir parça.'' Kafka'nın evinden çıktığında ıhlamur ağaçlarının üstünde kuleler göreceksin Prag'da... Uzaklarda ağır bulutlar ve hafif yol vardır... Sonra yum gözlerini ve düşün... Ne savaşlardan konuş ne zindanlardan ... deniz fırtınasından konuş... Herbert'in dünyasının ekseninin gıcırdayıp gıcırdamadığına bak, çürümenin paramparça hecelerinden söz et... Adsız çocuklarımızı düşün!.. Yaşamın kahreden o acı bahçelerinde gezin; inatçılığın, bencilliğin, ikiyüzlülüğün karşısında diren!.. Çünkü direnmek sana yakışır!..

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html