Friday, June 30, 2006

picasa web album-datca



resimlerin tamamı için burayı tıklayabilirsiniz.

Thursday, June 29, 2006

Öğleyin yemek yediğim yer



Bedenim tatilden dönmüş olabilir, ama ruhum henüz tatilden dönmedi. Pek dönmesinede gerek yok sanırım! Dinlensin biraz daha, huzur bulsun bulunduğu yerde...
Gelelim fotoğrafa; efendim öğleyin Nişantaşında salata atıştırdığım bir cafe. Sahibi çok efendi bir insan ve ben kendimi bildim bileli aynı yerde, aynı güleryüzlülükle bu cafe'yi işletiyor.
Dedim ki sizlerde bir görün içersinin güzelliğini.
İşte böyle çoooookkkk iş var. Geri dönmek lazım işe. Birgün değiştireceğim tüm bunları...!!!

Wednesday, June 28, 2006

Tatil Bitti



HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin s
eni ısıttığı kadar sıcak.

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...
CAN YÜCEL

Tatil bitti... evet bunuda Can Yücel'le bitirmek istedim. Çünkü gördüğümüz yerlerden en az onunda bizler kadar keyif aldığına eminim...
Kaldığım yerden Eylül ayında devam etmeyi düşünüyorum. Bakalım bakalım... O ana kadar tatil bitti diyorum.

Tuesday, June 27, 2006

Cennet Koylardan Dönüş


"They say dreams are the windows of the soul--take a peek and you can see the inner workings, the nuts and bolts." Henry Bromel, Northern Exposure, The Big Kiss, 1991
Tatil boyunca toplam 2010 km yaptık.Tatile 2 kişi başlayıp 4 kişi olduk, sonra yeniden iki kişi olarak bitirdik.
İzmirde molada kalamar yedik, 8 gün boyunca tadı damağımızda kaldı, dönüşte, İstanbul yol ayrımında dedik ki, "kardeşim şimdi kalamar tadmadan mı gideceğiz,ve yol bizi yine pasaporta dödürdü...:-)"
Toplam 12 yeni koy keşfettik. Bunlardan 8'i tarafınızdan biliniyor. 4 tanesinide biz satın aldık ARDE-1,2,3,4 isimlerini verdik.:-))
5 tane karışık türkçe sözlü müzik CD'im oldu. Buda hayatım boyunca edindiğim Türkçe sözlü CD ve kasetlerin sayısından fazla olarak anılara kayıt edildi.
Toplam 3 tane yeni nickname'im oldu.
5 gün boyunca üst üste hemen hemen her öğün deniz börülcesi yedim...:-))


Şekil-1: her sabah kanoyla boylu boyunca gezindiğim koy. Öylesine bir tekne misafir gelmiş. Koyu tamamlamak bir saate yakın sürüyor.



Şekil-2 Aile'de japon olunca sanırım bal kabaklarıda böyle hafif çekik gözlü oluyor...!!!



Şekil-3 ve Şekil-4: Bendeniz, sakın size sırtımı döndüğümü sanmayın manzarayı seyrediyorum, diğeride hay allah yattığım yerden çektiğim için ayak parmaklarımda çıkmış....!!!! bak şu işe!!! :-)) kehh..kehh..





Şekil-5 ve Şekil-6 Denizden çok ganimet çıkardım...ççççoookkkkk... kimisini orada bıraktım, kimisini topladım geldim...

Monday, June 26, 2006

Issız koylardan, insan yığını betonlara


TATİL DİLEKLERİNİZ İÇİN HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM... EVETTTTTTT KAÇTIIIMMMM. dedim ve son noktayı koydum, bilgisayarımı kapattım. O yüzden gecikmeli teşekkürümü kabul edin lütfen. Umarım hepiniz dilediğiniz gibi tatiller geçirir ve zamanın her sn.de işte budur dersiniz...
Benim tatilim de bunun gibi birşeydi işte... "Hadi ya.. offf be... bundan daha güzeli var mı.. kehhh...kehh.. kahhh..kahhh..." şeklinde geçti...

Evet tatilimin bir haftası rüzgar gibi geldi geçti. Çok detay anlatmayacağım, sadece kısa resim notları vereceğim, çünkü TATİL ANLATILMAZ, YAŞANIR. keh..kehhh...Bendeniz de tam 9 gün çılgınlar gibi yaşadı, hani derler ya, durdurun zamanı, dinlensin ruhunuz vs.vs..!!! Gazete yok, TV yok, bilgisayar yok... Sadece ağustosböcekleri ve kristal mavi suyun kumsaldaki çakıl taşlarına vuran melodili sesi. Yok olan şeylerin en güzelleri de;


1.insan yok, 2.kalabalık yok, 3.gürültü yok...
Haaaa... buarada bir iki koy satın aldık. Haberiniz olsun. İsimleri ARDE-1, ARDE-2, giriş ücretsiz, sadece temiz tutma şartı arıyoruz...

Şimdide ARDE-1 koyumuzun resmini gösterelim sizlere...Bu koya giden yolun isminide cennet yolu koyduk.



Birazda olaya börtü böcek koyalım... Sarı ağacın bütününü görmenizi isterdim...

Friday, June 16, 2006

3,2,1



Evvvvvvvvvvvvvveeeeeeeeeeeeettttttttttttttt... 3,2,1 ben kaçtım.

Thursday, June 15, 2006

bir resim-bir fotoğraf-2 CD


Yolculuk için 2 CD.aldım. Malum haliniz uzun bir yol olacak. Arabada şöyle kıpır kıpır birşeyler dinlemek lazım, yoksa insan nasıl ulaşır MYS'ye...
George Dalaras'ın "Latin" ve Cuba, Mi Amor! 2 CD'de beğendim. Her ikiside pek bir kıpır kıpır...
Company Segundo, İbrahim Ferrer, Ruben Gonzales, Merceditas Valdes, yol boyunca bize eşlik edeceklerden sadece bir kaçı...


Geçen günlerde birşeyler arıyordum, tesadüfen Kübalı bayan resamların sitesine girdim. Resimin kime ait olduğunu not almıştım, sayfanın adresini de ama kaybetmişim neyazık ki. Resimde NY olduğu için ve bendenizde bugünlerde en çok NY özlediğim için..vs...vs...

Wednesday, June 14, 2006

Kısa notlar...


Balkonum'daki çiçeklerim çok güzel gözüküyorlar...
Yıldız'lı blog hasta...
196 saat 30 dk 15 sn'lerden geriye 50 saat kaldı...
İstanbul yağmurlu, gri ve çamurlu...
Son dakikalarda müzakerelere katılıyoruz :-)
Piyasalar dalgalı...
Umarım M,Y,S yerli yerinde bizi bekliyordur...

Monday, June 12, 2006

Biraz tekne, biraz yürüyüş, biraz bisiklet





Bahçemizdeki kiraz ağcı, kırmızı boncuk gibi kirazlar tüm dallarını kaplamıştı, ufacık kiraz ağcının.


Cumartesi, annemle Ortaköy'e gittik. Beş çaylarımızı içtikten sonra, günbatımını boğazda seyretmek için tekneye bindik. Tekne, çok güzeldi, hiç çıstık çıstık müzik çalmıyordu. Dahası, ufak ve bembeyaz tertemiz deri koltukları vardı. Güneş, yalıların üzerinde pek bir güzel parlıyordu...


Sabahleyin yaptığım bisikletli sahil turunda (30 km kadar)pek bir yorulmuştum. Teknede dinlenip yorgunluk atmak, yazın, boğazın keyfini çıkartmak pek bir güzel oluyor canım.
Pazar, Paul'den zeytinli ekmekler, bademli çörekler, vs.vs. alındı. Yine yükseklerden Boğazı gören bir yerde mevki belirlendi, çaylar, nefis manzara, açıkhavada kahvaltı keyfi...




Yazın İstanbul'da olmak çok güzel oluyormuş dendi...
Biraz tekne, biraz bisiklet, biraz yürüyüş derken bir haftasonuda böyle geldi geçti. Bu hafta hiç geçmzez herhalde. Bu arada çok gitmek istediğim tatilime nazar değdi. Problem üzerine problem. Artık heycanımı yitirdim ve gitmek istediğimden bile emin değilim...

Thursday, June 8, 2006

170 saat 30 dk 15 sn...



Bunu yapmama tam tamına 170 saat 30 dk 15 sn kaldı...Biliyorum "AMA HAKSIZLIK BU" dediğinizi duyar gibi oluyorum...:-)))

Tuesday, June 6, 2006

Yenilik-ABD'deki dostlara- KGS Boğaziçi Köprüsü


" Günün Sözü" köşesi açılmıştır. Geçen günlerde (bir ay kadar önce) bir mail geldi. Uzun zamandır görüşmediğim Fransız bir arkadaşım internet de gezerken, tesadüf eseri benim sitemi bulmuş, Türkçe bilmediği için dolayısıyla da önceleri ben olduğumdan emin olamamış ama ismimin altındaki özlü sözden hemen ben olduğumu çıkartmış. Demek ki dedim bu özlü sözlerin bir faydası var...!!! Sözün kısası benimle pek bir bütünleşen bu günün sözü bölümünü hizmetinize açıyorum efendim...



Bunuda ABD'deki arkadaşlarıma armağan ediyorum...:-))) Benimde durumum hiç farklı değildi. Ortama ve şartlara uygunluk zamanla KISMİ olarak sağlanmıştır. Bilgilerinize...:-))


KGS'li Geçiş

Bunuda yazmadan edemeyeceğim. Cumartesi günü Boğaziçi Köprüsünden geçmek istedim. KGS sırasına girdim. Tam o sırada da bir motosikletli vardı, oda çantası ile plakasını kapatıyordu. Sıra bana geldi, KGS kartımı okuttum tam geçerken oda yanımdan geçti (kaçak olarak) dolayısıyla alaram çaldı. Olayın peşini bırakmadım. Az ilerde üçgenlerimi yaktım, plakasını okudum. Ertesi günü ilgili yerleri aradım. Sonuç ne biliyormusunuz;
Onun ödemediği para benim kartımdan düşülüyor. Benim KGS'em olduğu için dolayısıyla otomatik olarak öten alaram benim kartıma yazılıyor.
Beyfendi, ama plakası bu. Neden işlem yapmıyorsunuz, hem neden bana yazıyorsunuz. Yok kardeşim, durum bu, malesef sistem böyle işliyor dendi.
Ne sistem ama değil mi?
Ne yapılır, bu durumda, motosikletlinin üzerine direksiyon mu kırılır...!!!

Monday, June 5, 2006

Çengelköy


Çengelköy ismi hakkında birkaç rivayet vardır. Bölgenin 15. yüzyıldaki durumu ile ilgili fazla bilgi bulunmamasına rağmen, İstanbul’un fethi hazırlıkları sırasında Fatih’in Çengelköy sahillerine geldiği ve gördüğü Bizans’tan kalma gemi çengelleri (çıpalar) nedeniyle buralara önceleri “Gemi Çengeli” şeklinde isim verildiği, daha sonraları sadece “Çengelköy” olarak anılmaya başlandığı söylenir.
Bir diğer rivayete göre ise, daha önceleri “çengelçapa” denilen gemi çengellerinin yapıldığı köyün Çengelköy olarak anılmaya başladığıdır. Ayrıca, Osmanlı döneminde gelip bu boğaz köyünde cami yaptıran Çengeloğlu Tahir Paşa’nın semte ismini verdiği de söylenir


ÇENGELKÖY
Boğazın her yeri bir parça değişmiş şimdi,Yine Çengelköyü lakin öyle!Bahçeler, bağlar, ağaçlar, evler...
Yine sessiz, yine sakin öyle!Elli yıl köyden uzak kalmışkenTanıdım: İşte benim doğduğum ev!İşte, en eski mahallem, sokağım!Geçiyor aynı sokaktan hâlâKendi halinde vakur insanlar...İşte hiç fasılasız dört mevsimKöye lezzet dağıtan bostanlar!İşte tılsımlı o bağlar ki bütün dünyadaYoktur eşi!Sonbahar oldu mu dallar eğilir,Sararır ayvalar altınlaşarak,Meyve halinde verirler güneşi.Tanıdım: Çarşının en ihtiyarıBaşı göklerde asırlık çınarı.Bir tevekkül katıyor manzaraya.Çekilen eski kayıklar karaya.Öyle hoş bir yüzü vardır ki köyün,Bir gören artık unutmaz neresi?İşte, kış vakti coşup çağlarken,Yaz gelip kupkuru kalmış deresi!Tanıdım: Şevk ile erken uyanıpGittiğim camii bayramlarda!Karabaş nesli tükenmiş artıkKediler damlarda...
Gözlerim daldı yine,Bir hayal alemine!Elli yıl önceki tipler geçiyor karşımdan:Kamil Ağa... göğsü açıktır kış, yaz,Karda, yağmurda da hep böyle gezer aldırmaz.Yaşı yetmişse de hâlâ gençtir,Dağılır, parçalanır göğsüne çarpan yıllar...Bir avuç taze köpüktür sankiŞu ağarmış kıllar!Sami bey... ismi tanınmış hattat.Bizce İzzetle Yesari'ye de üstün kat kat.Huyu hırçıncadır amma severiz"O bizim hattatımızdır" diyerekÖvünür, hem överiz.Hatemi bey ki Meşihatteydi,"Molla bey!" derdik ona.Şıktı, bir parça da hatta züppe!Başta bir ince sarık, sırtta ipek bir cüppe,Elde mercan tesbih,Şal yelek, incecik altın köstek...Şıktı velhasılı pek!Komşumuz Miralay Ahmet bey ki:Unutulmaz daha genç yaşta ölenO güzeller güzeli Eşi Növber Hanımın iç acısı!Kerim Ağa... hamlacı, Abdülmecidin hamlacısı.Anılır ismi, sayar gençler onu,Boğazın eski kürek şampiyonu!

Her zaman kaşları öfkeyle çatık,Yüzü hep böyle asık,İşte en sert baba: Çerkes Ali bey!Köyde sessiz yapılırken her şey,İki haylaz çocuğun terbiyesiDuyulur her gece çığlık, çığlık!İşte ilk sevgilim, ilk aşkım,O güzel Naile ki,Hepimiz gizlice aşıktık ona!Titreyen perdelerin ardındanArıyorken biz onun gölgesini,Ansızın gökten uçan bir yıldızGibi bir gün bırakıp gitti bizi!


İşte, gayetle temiz,İşte, gayetle titizEbe İlhame Hanım!Severiz, bizleri paylar da yine!Çünkü biz dünlü çocuklar, hepimizDoğmuşuz ellerine!Elde bir çanta uzaktan görünür,Köyün en hazik olan, diplomasızCerrah Mustafendi!Evvela çanta gider, sonra peşinden kendi.İhtiyar Angeli aktar küçücük dükkanda,Sürme, laden, kına hep ayrı durur bir yanda.Kutular ayrı, paketler, kavanozlar ayrı."Ne arasan bulunur derde devadan gayrı!"Ve nihayetSokağın bekçisi sadık Karabaş!Bizi bir gördü mü gözler parlar,Duyulur tatlı, kesik havlamalar.Köyde herkesle yakından tanışır,Dili yok, söyleyemez söz amma,Sallanan kuyruğu dildir konuşur!




İşte rüyası hayalimde kalan Çengelköy!Elli yıl önceki tipler işte!İşte bağ semti, Çakaldağ, Maslak...İşte, İcadiye!İşte, mehtabı yakındanBir gümüş ayna gibiSeyreden Tarlabaşı!İşte, tarihe bakan gözlerleCeneviz devrini görmüş çarşı!Yine rüyalara dalmış uyuyor,Küçücük koydaki sessiz yalılar,Yine herkes tanıyor birbirini,Yine eş, dost öyle!Bir benim sade uzaktan gelmiş,Bir benim sade köyün bilmediği,Bir benim el sayılan!Beklerdim bir tanıdık yüz boşuna,Bekledim boş yere bir dost bakışı,Bir dost gülüşü..."Göçtü çoktan!" dedilerAnarak ismini sordumsa kimi!Daracık, kuytu sokaklarda gezip,Aradım gençliğimi!

Orhan Seyfi Orhon
Bir parkta oturdum. Şehir gürültüsünden uzak...
Gelecek nesillere bırakacağımız denizlerimiz... Bugün DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ...

Bu denizde hala yaşamaya çalışan canlılar... Son dakikalarını görüntüledim. Deniz yıldızı, denize geri dönerek biraz daha yaşamaya çalışacak, yengeç, o sizlere ömür oldu... :-(

İlginç ağaç. Ağacın hemen yanıbaşındaki komşu gül, ağcın gövdesini basamak yaparak dolana dolana tepelere çıkmış ve ağcın kucağına oturmuş...:-)

Sunday, June 4, 2006

Kuleli Askeri Lisesi


Şu beyleri çok kıskanıyorum. Bir Kuleli Askeri Lisesi, birde Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul'un en güzel manzarasına sahip okullardır. O okulların birinde okusaydım, herhalde hiç mezun olamazdım. Gezerken düşündümde, Kuleli Askeri Lisesinin tarihini bilmek fena olmazdı diye, hemen araştırdım ve sitelerinden aldığım bilgiyi aynen sizinlede paylaşıyorum.

Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) İstanbul’u aldığı zaman Kuleli’nin şimdi bulunduğu yerde (Paspas Korusu) namı ile anılan bir koru vardı;içerisinde bir manastır ile bir kule bulunuyordu.

Yavuz Sultan Selim devrinde (1512-1520) bu manastır yeniçerilere kışla olarak verildi.Hatta bu kışla mevkii Bostancı başı Odaları diye anılırken zamanla güzel ve süslü bir bahçe haline gelişinden olacak Kuleli Bahçesi diye tanındı.Kuleli bahçesi Osmanlı saraylılarına çiçek ve sebze yetiştirmekte kullanıldı.Kanuni,şehzadeliğinde gezmek için buraya gelirdi.

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1577)padişah olunca bahçede yüksek bir kulesi bulunan dokuz katlı ve her katı fıskıyeli havuzlarla süslenen büyük bir kasır yaptırdı.Yaz aylarında bilhassa buraya gelir otururdu.

Sultan Ahmet III (1703-1730) devrinde kule bahçesi ve etrafı has olarak kendisine verildi.Bizans devrinden kalan kule yıktırıldı.

Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’nın damadı Kaymak Mustafa Paşa tarafından sahilde bir mescit yaptırıldı. (1744)

Mahmut II (1808-1839),bostancı başı odaları mevkiinde,yani okulun şimdi bulunduğu yerde süvari askerleri için Nikola ve Tanaş adında olan bu kışla Kuleli Askeri Lilisesi’nin ilk yapısı oldu.

Abdulmecit devrinde (1839-1861)kışla yanında yerine,yarı kargir olarak yenisi inşa edildi(1843).İki tarafına da kuleler yapıldığından kışlaya bu tarihten itibaren Kuleli Kışla denilmeye başlandı.

1847 de su yolları tamamlanarak kışlanın su işi de halledildi.

Kafkasya’lı Hüseyin Paşa tarafından tertiplenen Sultan Abdulmecit’i tahtından indirmek hedefini güden bir hareketin meydana çıkarılması üzerine,suçluların Serasker Rıza Paşa tarafından muhakemesi Kuleli Kışlasında yapıldı (Kuleli Vak’ası 1859)

Kırım savaşına iştirak etmek üzere İstanbul’a gelen Fransız ve İngiliz askerlerin bir kısmı Fransa’nın İstanbul Maslahatgüzarı M.Cheferre’in isteklerine uyularak bu kışlaya yerleştirildi (1854).Burası Müttefik Askerlerin kışla ve hastahanesi haline getirildi.Harbde yaralanan ve tedavileri sırasında ölen müttefik askerleri kışla’nın kuzeyindeki mezarlığa gömüldüğünden,yakın zamana kadar bu mezarlığa İngiliz Mezarlığı deniliyordu.

Kışla, 1856’da İngiliz’ler tarafından boşaltılırken,çıkarılan kasdi bir yangınla tamamen yandı ve haraboldu.

Abdülaziz devrinde (1861-1876) kışla ana duvarları kargir,iç bölmeleri,tavan ve tabaları ahşap olarak iki kat halinde inşa edildi (1871).Böylece bugünkü kışla ortaya çıktı.

Friday, June 2, 2006

Ömer Hayyam



Çocukluğum hep hastanelerde geçti. Bir bakıma ameliyathanede büyüdüm diyebilirim!:-) Sözü uzatmayalım, bir projem var ve bu proje için doktor gerekiyor, bende bugün hastaneye giderek beraber büyüdüğüm insanları ziyaret ettim ve yardımlarını istedim!!!
Hastanede çalışan doktorlarımız okadar zor şartlar altında çalışıyorlar ki, sürekli dert dinleyip, kimselere dertlerini anlatamıyorlar...
Neyse bugün, doktor abilerimden birtanesi bana Ömer Hayyamdan üç dörtlük okudu. Eeee.. dedim bunu yazmam farz oldu artık...

Geçmiş günü beyhude yad etme,
Bir gelmemiş an için de feryat etme,
Geçmiş gelecek masal bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.
Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...
Zira senin üstünde de otlar bitecek.
Ömer Hayyam

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html