Saturday, July 24, 2010

Bursa

Dönüş yolunda Bursa'ya uğradık, İskender yemeye. İskenderin mucidi beylerin yeriydi (mehmetoğlu iskender).Kayhan çarşısının içinde. Bir kaç şubesi var. Bence en güzel şubesi kayhan çarşısından düzmdüz çıkıp ulu cami'ye giderken sağda mavi beyaz bir dükkan. Salaç görünümlü nefis iskenderli!
Karnımız doyunca bir kaç Bursa anısı görüntüleyim dedik ve Koza hana girdik. Koza han çok eski bir han, içersinde eşarp ve şal satılıyor, aşağısında da kafeler var. İşte böyle. Gezi bitti.:-) Yeni gezilere diyelim.






Friday, July 23, 2010

Nerde Ne Yenir- Datça ve Palamutbükü


İstanbuldan giderken Akhisardan geçerken tabiki Ramiz köfteye uğranır. Ancak yolun üzerindeki yer değilde, çarşı içindeki esas yerine uğramanızı tavsiye ederim. Ocak başının olduğu en eski bölüme zaten sadece esnaf ve yerli halkı oturturuyorlar, hemen yanında çinili diğer bir yeri var işte orasıda bizlere kalıyor.
Yanlız ben köfteyi geçtim de o ne pide diyeceğim. Pidesi inanın çok lezzetliydi. Birde salatası, köftede bildiğiniz gibi lezzetli. Mekan hoş ama biraz bakımsız.
Palamutbükünde nerede yemek yedik:

Aylin Ahaşap evler rest.: pidesini denedim. Pide lezzetliydi ama servis kötüydü.

Ceylan motel: eskiden burayı çok seviyorduk. Yemekleri çok lezzetliydi. Çok köhne ve salaştı ama sanıyorum yemeğede lezzeti veren oymuş. Bu sene yenilemişler, mezeleri yine lezzetli ama o eski tadı alamadım.

Dostlar: Burası çok salaş. Sahipleri iki yaşlı teyze. Oğullarını kaybetmişler. Onlarda bütün mallarını yiğenlerine vs. dağıtmışlar. Evleri hemen rest. üzerinde. Dağıtırkende bir şart koşmuşlar buraya dokunmayın olduğu gibi kalsın biz ölünce ne yaparsanız yapın. Umarım bu teyzelerin ömrü uzun olur.
Datçada heryerde kabak çiçeği dolması yedik. Ama burası tarçını biraz daha fazla koydupu için mi bilmem yoksa tencereden bize sıcak sıcak servis ettikleri içinmi bilmem çok lezzetliydi. Birde masaları hemen denizin dibinde, ayaklarınıza minik dalagalar geliyor. Atmosfer süper.

Adamik rest: Burasının dekoru çok güzel. İşleten çocuklarda çok efendi ve kibarlar. Fotoğrafdaki kırmızı mavi masalı yer.
Burada sakızgırığı köfte'yi denedik. Gürcan sabahleyin dağa çıkıp sakız ağacı dallı topluyormuş. Köfteyide bu dalda pişiriyorlar. Üçüncü köftemde damla sakızının tadını aldım. Çok yağlı değil. Değişik bir tad denemek isiterseniz deneyin derim. Birde nedense kendimi Kosta gibi hissettim.

Datçada Zekeriya sofrası: Canımız ev yemekleri çektiği için gittik. Çok lezzetli olduğunu söyleyemeyeceğim ama yazın ev yemeği yemek için uğranabilir. Yanlız çok kalabalık oluyor.

Wednesday, July 21, 2010

Bördübet

Bu yolda mutlaka araba kullanmazınızı tavsiye ederim. Biz Bördübet'e Datça girişinden girdik. Nefisti. Kıyı boyunca koyların güzelliği büyüleciydi. Bördübet de iki tane tesis var bunlar bir tanesi Klup Amazon diğeri de Golden Key. Fotoğraflarda Golden Key var.
Golden Key den çıkınca geldiğiniz yöne değilde Marmaris yönüne doğru giderseniz nefis çam ormanlarından geçiyorsunuz. Arabanın içindeki çam kokusunu İstanbula kadar saklamak istedim. :-) Ama ne çare...


Tuesday, July 20, 2010

Datça- Badem ve Üzümler

Doğa çok cömert. Bir okadar da güzel. :-) Nurlu badem yemekten bir hal oldum. Badem delisiyim. :-) Bademi çatlamadan toplamak lazım mış. Nurlu bademin (tombul bol etli en lezzetli olan) yaşı 15 haziran gibi çıkıyormuş. Kurusu da 15 ağustostan sonra. Birdaha fırsatımız olursa şubat ortası gibi gidip ağaçların çiçek açmasını seyredeceğiz. (badem ağaçlarının)





Knidos

Palamutbükü

Bu tatil çok güzel geçmedi. Göz kapağı enfeksiyonu olmuşum. Muğlada Güney göz hastanesine uğramak zorunda kaldık. Bir torba ilaçla ve denize girmeme tavsiyesi ile yolumuza devam ettik. Hoş ben denizgözlüğümü kullanarak yine denize girdim ama sürekli odaya giderek göz damlalarını damlatmak pek hoş olmadı. Zaten giderken bir de uçuk çıkmıştı. Her denize girdiğimde dudağımda kanadı. Of ki of luk bir durumdu. Sonra başka rahatsızlıklarda çıktı derken moralim iyicene bozuldu. Bir ara tüm bu sağlık sorunlarını bir kenara koydum ve sadece yatıp dinlendim. 2011 yılında daha iyi bir yaz geçirmenin hayallerini kurdum.
Nazar değmemesi için neler yapılması gerektiğini öğreneceğim.:-)
Fotoğraflar Palamutbüküne ait. Datçadan yaklaşık 20 km sonra. Çok güzel bir yer eskiden sadece keyif adamları gelirdi, şimdilerde çok farklı gruplardan insanlar var buda hoş değil tabiki. Doğası bozuluyor. Oraya uygun olmayan kocaman arabalar, onlar istiyork diye çirkin yapılar vs.
Umarım bir kaç yıl daha çok fazla bozulmadan devam eder.
Şimdi Yakaköyde birde sanat merkezi açıldı tam oldu. Köylülerin ellerinden badem tarlaları alınıyor yerine kardeniz işi çirkin evler dikiliyor. Umudumu yitirmedim birgün canım memleketimde herşey daha güzel olacak.
Not: Bu arada fotoğrafları büyük koyunca orjinal halini göstermiyor bazı yerlerini kesiyor, örneğin baykuşlu fotoğraf ve iskelede dede ile torunların olduğu fotoğraf. Bu dizi böyle oldu yine normal boyutda yayınlarım.




Monday, July 19, 2010

Datça -Koylar

Datça - Bölüm-2

Eski Datça bambaşka bir yer. Umarım daha uzun yıllar koruruz. Bu sefer gittiğimde çok farklı yerlerin açıldığını gördüm. Yeni rest. cafeler, incik boncukçular, oya satanlar vs.vs. Bazıları gerçekten hoş, gezilmeye değer, bazıları ise gereksizdi.




Eski Datça Mahallesi: İskele Mahallesi'nden 2,5 kilometre uzaklıktaki sarı tabelalar takip edildiğinde Eski Datça'ya ulaşılır . Taş evleri ve taş kaplamalı sokaklarıyla ilginç bir dokuya sahiptir Eski Datça mahallesi. Datça aşığı şair Can Yücel'in evi ve anısına yapılan Can Evi de adıyla anılan sokakta yer almaktadır.
İlk zamanlar Datça ilçe merkezi olan Eski Datça, şimdilerde Datça’nın üst mahallelerinden biridir. Korunabilmiş mimarisi ile yöreye uygun taş örgü binaları korunmuş, restore edilmiş. Taş ve dar yolları ile bir tiyatro dekorunu anımsatan tipik bir köy. Eski Datça’dan bahsederken ünlü şair Can Yücel’den bahsetmemek olmaz… Ömrünün son yıllarını geçirdiği Eski Datça’da şiirlerine de konu ettiği bu yerde kalabilmek O’nun için önemliydi.

-Vasiyet-
Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı Istanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua falan da istemez
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!
Can Yücel


Eski Datça Mahallesinde 1940 yapımı eski okul binası, Kaymakamlık tarafından restore edilmiş ve El sanatları Merkezi’ne dönüştürülmüş. Merkezde Datça’lı kadınların el emekleriyle üretilen kilim, dokuma ve oya işlemeler butiklerde, pazar yerlerinde satılıyor. Bambaşka bir doğanın içinde kurulan At Çiftliği, ata binenler için oldukça keyifli bir ortam.

Kaynak:datca.cc

Datca - bölüm-1

Datça

Datça dan yapılan 9 günlük tatilin ardından geri dönmek çok üzücü. :-( İnsan hep oralarda yaşamak istiyor. Gökyüzü masmavi. Hayat sakin. Ev, bahçe, deniz, biran önce birşeyler yapıp bu şehri İstanbulu terk etmek lazım.
Yol üzerinde birkaç yere uğradık. Bunlardan birtanesi de Milas'dı. Muğla evlerini görelim dedik. Kültür ve koruma dairesi isimli (belediye içinde bir oda)bir yere girdik. İnanılmaz bir sigara dumanı. "Muğla evleri yoğunluklu olarak nerede, acaba bunları gösteren bir harita var mı" diye sorduk. Cevaplar bilgi vermekten çok uzaktı.Sonra sokaklarda yürmeye başladık.Evlerin halini görüncede üzüldük. Hepsi kaderine terk edilmişti. Fotoğraflarıma bakınca evleri hiç çekmediğimi, sadece yaşlı bir adam ve iki kapı fotoğrafı çektiğimi gördüm.
İnsan üzülüyor, her geçen gün artan betonlaşma, sahillerin yok olması. Siteler, siteler, sonra kalabalık sitelerin önünden denize giremedikleri için km'lerce araba kullanmalar sonrada bundan da vazgeçip çok sevdikleri sitelerine uğramamalar. Geriye kalan boş, ruhsuz beton yığınları. İlkokuldan başlayarak çevre, sanat tarihi, doğa bilimi gibi dersler verseler ve aileleride işin içine katsalar belki birkaç kuşak sonra düzelme olur.







Yüz yılı aşkın bir zaman önce Sir Charles Newton şöyle yazmıştır: “İki dev sütun ile üzerlerindeki arkhitrav parçası ve tamamlanmamış üçüncü bir sütun, Apollon Tapınağı’ndan tek ayakta kalanlar. Anıtsal kalıntılar düştükleri yerde, parçalanmış buzullar gibi üst üste yığılmış duruyorlar”. Fransız ve Alman arkeologlar sayesinde, yapı bugün çevresindeki sütun dizisi dışında tümüyle ayaktadır. Yunan dünyasında, Didyma Apollon Tapınağı, dev boyutlu mimarlık yapıtlarının salt Romalıların tekelinde olmadığını anımsatır.

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html