Tuesday, December 25, 2007

Güle Güle 2007- Mutlu Seneler

mutlu yıllar... yeni yılınız kutlu olsun... sevdiklerinizle beraber güzel, başarılı, mutlu, eğlenceli, sağlıklı bir yıl geçirmenizi dilerim...

Sevgilerimle...

Efendim bendeniz yine gider... Aşağıdaki memleketi daha önce görmüştüm ama bu sefer orayla birlikte başka şehirleride göreceğim...



Bu iki fotoğrafımı Bağdat caddesinde çekmiştim... İki ağacı çok güzel süslemişlerdi. Yeni kutlamasında eksik olmasınlar istedim...:-)






Posted by Picasa

Blog yazmaya neden başladım

Bal sultan beni mimlemiişti. Birazcık geç cevap verdim. Uzun zamandır yazmayı planlıyordum ama nedense hep erteliyordum...Ama söz vermiştim. O yüzden sözümü tutuyorum ve kısaca blog maceramı özetliyorum....
Sorulara gelince...
1. Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?
2. Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?
3. Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
4. Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir halalmaya başladı mı?
5. Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?

1. Blog yazmaya 2005 yılının Mayıs ayında başladım. Blog annem canım dostum Yıldız'dır. Blog ilham kaynağımda Hindistancevizleridir. İşte böylelikle bende yazmaya başladım. Üniversitedeyken sitem vardı ama bu kadar aktif ve keyifli değildi.

2. Blog yazılarımın bir çizgide olmasına özen göstermiyorum. Çünkü genelde ne düşünüyorsam onu yazıyorum. Hoş şu sıralar biraz gezi sitesine dönüştü...:-) Daha önce merak ettiğim herşeyi araştırıyor ve yazıyordum şimdilerde ise yine araştırıyorum ama yazmaya vakit bulamıyorum...:-)

3. Gün içinde blog yazmıyorum. Geceleri 1-2 saat ayırıyorum...:-) Resimleri yüklemek zaman alıyor... Ama bir yandan film seyrederken yada bir yandan yemek yerken bu işi hal ediyorum...:-)

4. Blog yazmak benim için hep eğlenceli oldu.Zorunluluk olarak görmedim. Zaman içinde yaptıklarıma dönüp bakmak hoşuma gidiyor. Hem unutmuyorum hemde fotoğraflar olunca okuması daha renkli oluyor.

5. Blog yazmayı ne kadar daha sürdürürüm bilmiyorum. Ama ben hayatımda yaşadığım her güzel şeyi dostlarımla paylaşmayı seviyorum. Benim gördüğüm güzellikleri onlarında görmesini istiyorum. Paylaşabildiğim kadar mutlu oluyorum.

İşte böyle blog dünya maceram...

Sunday, December 23, 2007

Büyük Ada- Bayramın 4.günü

Efendim bayramın son günü Büyükadaya gittik. Hava çok güzeldi. Aşağıda gördüğünüz uzun yokuşlu fotoğrafta yokuşun ardından yukarıda ki kır gazinosuna ulaşıyorsunuz. Ayyyy... ayyyy... ne lezzetli yemekti...Herbirşeyden yedik vallahi... Mangal sucuk ve köfteleri fotoğraflayamadım. Saniyede tabaktan süpürdükte...
Bu arada yukarı çıkarken İngiliz bir bey amcaya 1Ytl karşısında fal baktırdım. Bana İnduz taşı çıktı... Önemli ve mühim bir taşmış bu...
Bu adada en sevdiğim yerlerden biride Turing işletmesidir. Sabahın erken saatlerinde giderseniz çok ucuza kahvaltı edebiliyorsunuz. Neyse gezilecek yerler çok... Rehberelik yapabilirim...Bercesteye sözüm var unuttmuş değilim... Bu arada martı bana süper poz vermiş değil mi? Ada bu mevsimde çok güzel... Çimenler yemyeşildi üzerinde hiç poşetler, bira kutuları vb. şeyler yoktu...
Adadaki tarihi yerleri buldum...Detay isterseniz aşağıda bilgiler mevcut...
 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
TARIHI YAPILAR
AYA YORGI MANASTIRI : Patrikhane kayitlarina göre insa tarihi 1751’dir. Bu tarihte yapilmis olan küçük kilise, sapel ve dua yeri eski kilise diye bilinir ve iki katli, kiremit örtülü küçük bir yapidir. Tepede çan kulesinin hemen arkasindaki kesme tastan yapilmis olan kilise ise yeni Aya Yorgi Kilisesidir ve 1905 de insa edilmis, 1909 yilinda açilisi yapilmistir.
AYA NIKOLA MANASTIRI : Manastir Karacabey Koyu’nun kuzeye bakan yamacinda kuruludur. Bizans döneminde asil manastir ve kilise deniz kenarinda kurulu idi. Zamanla bu manastir yikilip denize göçünce XVI. yüzyilda simdiki yerinde küçük bir kilise olarak yapildi. 1894’deki büyük depremde yikilan Heybeliada Ruhban Mektebini’ni yeniden insa ettiren banker Stefanovik, artan malzeme ile de Aya Nikola manastirini yaptirmistir.
ERMENI KATOLIK KILISESI : Anadolu kulübü’nden Çankaya Meydan’nina çikan Mehmetçik sokakta soldadir. 1868 yilinda Avrupali tüccar Andon Apelyan tarafindan Meryem Ana adina yaptirlmistir. Tek açiklikli dikdörtgen bir hacimden ibaret olup besik tonoz örtülü, besik çatili kiremit örtülüdür.

SAN PACIFICO LATIN KATOLIK KILISESI : Bahçesi bir taraftan Lâla Hatun sokagina bir taraftan Yeni sokaga bakar. 1885 yilinda yapilmistir. Dikdörtgen planli tek açiklikli besik tonoz örtülü, ahsap besik çatilidir. Ortodoks kiliselerinin aksine Ikonastasis yoktur. Basit bir narteksi vardir.

 
 
Posted by Picasa

 
 

 
 
Posted by Picasa

HRISTOS MANASTIRI . Ada’nin ikinci yüksek tepesi olan Isa Tepesi’nde kurulu olan ve asli belki Bizanslilar dönemine dayanan bu manastir, 1597 yilinda Patrik Meletios Pigas tarafindan yeniden kurulmustur. 6 Agustos yortu günüdür. Bir anlamda bag bozumunu sembolize etmektedir. O gün gelen ziyaretçilere papaz tarafindan (bir zamanlar) üzüm ikram edilirmis.
AYA DIMITRI CEMAAT KILISESI : Ada’nin Kumsal semtinde, Zagnos Pasa caddesi ile Alaçam sokaginin kesistigi yerde büyük bir bahçe içindedir. Büyük dini bayramlarda ayin burada yapilmaktadir.Ortodoks adalilarin müsterek gayret ve katkilari ile insa edilmistir. Dis cephede girisin üzerindeki kitabede 1856-1857 tarihi okunmaktadir. Dik dörtgen planli, üç neflidir.
AYA DIMITRI CEMAAT KILISESI : Ada’nin Kumsal semtinde, Zagnos Pasa caddesi ile Alaçam sokaginin kesistigi yerde büyük bir bahçe içindedir. Büyük dini bayramlarda ayin burada yapilmaktadir.Ortodoks adalilarin müsterek gayret ve katkilari ile insa edilmistir. Dis cephede girisin üzerindeki kitabede 1856-1857 tarihi okunmaktadir. Dik dörtgen planli, üç neflidir.
 
 
 
 
Posted by Picasa

PANAIIYA KILISESI : Bir kapisi çarsi caddesine, diger kapisi arabacilar meydanina açilir. Panagiya Kiliseleri Meryem Ana adina yapilir ve üç yortuya atfedilir. Meryem Ana’nin dogumu (26 Ekim), Meryem Ananin mabede girmesi (21 Kasim), Meryem Ananin ölümü (15 Agustos). Adadaki büyük kilise de Meryem Ana’nin ölümüne adanmistir ve bulundugu yer Ada’nin eski mezarlik alanidir.

AYA TODORI SAPELI : Maden semtinde Yilmaz Türk caddesinde evler arasinda, yolun hemen altinda, küçük bir sapeldir. Yoldan 17 basamakla inilir. Bunun da eski bir mezarlik kilisesi oldugu tahmin edilmektedir.

PROFITIS ILIAS MEZARLIK KILISESI : Aya Nikola’da Rum Ortodoks mezarligi içindedir. 1878 yapilmistir. 4 x 7mt. ölçüsünde dikdörtgen planli, ahsap basit bir yapidir.

MUSEVI SINAGOGU (Heset Le Abraham Sinagogu) : Kumsal semtinde olup dikdörtgen planlidir. Sivri bir kubbesi vardir. 1921 yilinda yapilmistir.


Kaynak:http://www.videosofturkey.com/eksayfa/tatil_adalar_buyukada_heybeliada_burgazada_kinaliada.html
Fotoğraflar: Acupofcaffein

Anadolu Kavağı-Bayramın 3.Günü

Anadalu Kavağı bayramda çok kalabalık değildi. Bu yüzden rahatça dolaşabildik...Birçok İtalyan ve Japon turistle beraber...
Geçmiş seferlerde gidipte fark edemediğim yerleri keşfettim. Taş Yalı Butik Hotel. Denize sıfır ufak bir restoranı var. Hafta sonu brunch için düşünülebilir...!!! Denemediğim için puan veremiyorum. Çünkü benim gözüm kalamar ekmekteydi... Sahilde fotoğrafladığım kalamar az sonrasında miğdeme indiler...:-)
Yukarıda Yoros Çay Bahçesi var. Mutlaka kalye çııkmanızı ve burada oturmanızı tavsiye ederim. Balıkları çok güzel görünüyordu. Kaleye çıkınca hamakta dinlenmek lazım tabi ki...!!!(Demetcim ne yapayım? benim kaderim bu !!! Birden bire hamaklar önüme çıkıveriyorlar...!!!)
Bu kale neyin nesiymiş merak ediyorsanıız aşağıda uzunca bir araştırması var... Bu arada tekne turu esnasında keşf ettiğimiz vaniköydeki çay bahçesinde salep içerek bayramın 3.gününü tamamladık.
 

Yoros Kalesi adı nereden geliyor?
Anadolukavağı Kalesi veya Ceneviz Kalesi olarak da bilinen bu kalenin adı, "kutsal yer" anlamına gelen Hieron'dan geliyor görüşü oldukça yaygın. Bununla beraber, antik çağ tanrılarından Zeus'un sıfatı olan "uygun rüzgarlar'' anlamına gelen "ourios"tan aldığı da iddia ediliyor. Yoros adının doğrudan doğruya "dağ" anlamındaki "oros"tan gelmiş olması da düşünülebilir, belki de bu görüş daha doğrudur.
 
Boğaz'ın, Karadeniz'e açıldığı bu bölgede, belki de kalenin olduğu yerde, on iki Tanrı adına yapılmış bir mabet vardı. Geçen yüzyılda burada bulunan bazı antik mimari parçaların bu mabedin kalıntıları olduklarına ihtimal verilir. Buradaki 12 tanrı adına yapılmış yapılar, Kale'nin tarihini tek tanrılı dinlerden öncesine götürmemizi olanaklı kılar.

 
Yoros Kalesi'nin bir Ceneviz yapısı olduğuna inanılır. Oysa değildir. Kulelerinden birinde görülen tuğladan harflerle yazılmış Grekçe kitabe, buranın Bizans inşaatı olduğunu gösterir. 14. yüzyılın başlarında, 1305'te kale, Şile Kalesi ile birlikte Türklerin eline geçmiş, ancak fazla bir süre elde tutulamamıştır. 1348'den itibaren de, Karadeniz ticaret yolu hakimiyetine sahip bulunan Cenevizliler buraya hakim olurlar. Fakat 14. yüzyılın sonlarında, Boğaziçi'nin Anadolu yakasına tamamen hakim olan Osmanlılar tarafından tekrar fethedilmiştir.
 
Posted by Picasa

Yoros'un tarih içinde sıkça el değiştirdiği anlaşılıyor. Ceneviz idaresinde kaldığına dair belgelerden biri de L. Sauli'nin 1831 tarihli, Ceneviz idaresine dair kitabında yer alan ve Prof. Multedo adında bir kişi tarafından kalenin kapısı üstünden kopya edilen Latince bir kitabe. Tarih kısmı okunamayan bu kitabede "Cenevizli Vincenzo Lercari'nin kutsal burun üzerindeki kaleyi tamir ettirdiği" bildiriliyor.

 

Yıldırım Bayezid'in, 1391'de karayoluyla Kocaeli'nden büyükçe bir kuvvetle gelerek Yoros'a çıktığını, buradan da Yahşi Bey'i göndererek Şile Hisarı'nı teslim aldığını Âşıkpaşazâde yazıyor. Bayezid bundan sonra Yoros Kalesi'ni bir üs gibi kullanıyor. Ardından, Güzelcehisar da denilen Anadolu Hisarı'nı yaptırıyor. Bu, Konstantinopolis'i fethetme yolundaki hazırlıkların en önemli ayaklarından sayılıyor. Kalenin yakınlarındaki ormanlık bölgede, içinde buranın zaptı sırasında şehit düşenlerin mezarları olan bir şehitlik vardı.
 
Yoros Kalesi, 19. yüzyılda bir kez daha terk ediliyor. Çünkü artık savunma ve durumda bulunuyordu. Burayı ziyaret edenler duvarlarda ve kulelerde Cenova armaları gördüklerini bildirirler. Ancak, Kaleyi yerinde inceleyen tarihçiler bu izlerin yanlış yorumlandığını düşünmektedirler. Geç bir dönemde örülerek kapatılan ana girişin iki yanındaki haşmetli kulelerin cephelerinde, mermer üzerine kabartma olarak birer yarım ay (hilal) içine, kollarının uçları tomurcuklu haçlar vardır. Her iki taşın da dört köşesinde Grekçe kısaltmalı harfler incelendiğinde, görülür ki, bunlar hakkında şimdiye kadar yazılanlar eksik veya yanlıştır. Karadeniz tarafındaki kulenin üzerindeki harfler "İsa'nın nuru, herkesin nurudur'' anlamına gelen kelimelerin kısaltmasıdır. Marmara tarafındaki kulede ise yine "ışık, nur" kelimelerinin kısaltması teşhis olunur. Ancak XY kısaltmasının hangi kelimeyi ifade ettiği üzerinde bir uzlaşma yoktur.

 
Çifte burcun kapıya dönen yüzlerinde ise yine mermere işlenmiş bir haçı çevreleyen dairenin içinde de "İesos Hristos Zafer" anlamındaki kelimelerin kısaltmaları yer almıştır. Örülü esas kapının iç tarafında ve yukarıda bir mermer levhada, iki küçük sütun kabartmasına oturan kemer biçiminde bir çerçevenin içinde bir haç vardır. Bunun kolları arasındaki boşluklarda da kısaltma oldukları belirtilen dört harf bulunur. Kaleyi inceleyen gezginler, harflerin Bizans devletinin klasik formülü olan dört B'yi burada teşhis ettiklerini sanmışlardı. Buradaki dört harf, "Ey sahip, despot Mihael Palaeologos'a kurtarıcı ol'' anlamına gelen dört kelimenin başharfleri olarak okunmalıdır. Böylece kalenin, şehir Latinlerden 1261 'de geri alındıktan sonra İmparator VIII. Mihael Palaeologos (hd 1261-1282) tarafından yaptırıldığını ileri sürmek mümkün olabilecektir.
 
Posted by Picasa

Yoros Kalesi'nde şimdiye kadar hiçbir araştırmacının üzerinde durmadığı veya göremediği bir kitabe daha vardır. Kalenin yukarı bölümünü enine bölen sur duvarının, kuzeydeki burcunun yukarı kısmında tuğlalardan yapılmış çepeçevre iki satır halinde bir yazı bulunur. Burcun sur duvarına bitiştiği köşeden başlayıp, burcun yuvarlaklığını takip ederek, öbür köşeye kavuşan bu tuğla kitabede aralıklı olarak tek tek bazı harfler teşhis edilmektedir. Ama zamanıla ağır tahribat sonucu aralardaki boşluklar büyümüş, bu konuyu çözecek bir araştırmaya ise henüz raslanmıyor. Yalnız böyle bir kitabenin varlığı, bu ara duvarın Ceneviz veya Osmanlı ilavesi olmadığını açıkça kanıtlıyor.
 

 
Posted by Picasa

Sade Kahve- Bayramın 2.Günü

Epey yorucu bir bayram tatili geçirdim...:-) Dinlenmek hak getire oldu. İlk gün geleneksel kutlamaların tamamını yapıp akşam üzerinden itibaren gezi planları yapmaya başladık...
Neyse 2. gün sade kahveye gittik. Herzamanki menu alındı...:-) Nefis bir hava vardı istanbulda... Buz gibiydi... ama sıcak mangal ayaklarımdan başlayarak her yeri ısıtıyordu... Sucukların ve yumurtaların da fotoğraflarını çekmiştim ama yurt dışında yaşayan arkadaşlarımı düşünürek yayınlamaktan vazgeçtim...!!! :-) Sıcak salep kalsın... O na benzeyen Chai var oralarda nede olsa...:-)))
 
 
 
 
Posted by Picasa

Sunday, December 16, 2007

Yıldız Parkı

Yıldız Parkı'nın isminin nereden geldiğini merak ettim ve araştırdım. Sultan IV. Murad (1623-1640) ve III. Selim (1789-1807) dönemlerinde de ilgi gören bu çevrenin; III. Selim’in, annesi Mihrişah Valide Sultan için “Yıldız” adıyla yaptırdığı bir köşkten dolayı bu ad ile anılmaya başladığını öğrendim.

 
Posted by Picasa

Hava çok soğuktu ama tüm soğuğa rağmen yürümekten vazgeçmedik. Arabayı Yıldız Porselen'in oraya bıraktık. Bir grup İngiliz değişik bir biçimde Noel kutlaması yapıyordu. Neyse yürüyüşe başladık ve Yıldız Porselin'in arka tarafındaki nefis restorantı keşfettik. Manzarası çok güzel, sadece bunun için bile gidilebilir.
 
Yıldız Şale'ye girdik. Seneler önce ziyaret etmiştim. Bahçesini çok severim. Hatta burası İstanbul'da en sevdiğim yerler arasındadır. Bahçesinde bakım yapıyorlar. Baharda çiçeklerle beraber enfes gözükücek. Minik ahşap köprüleri gerçekten görülmeye değer. Burada hiç fotoğraf çekmedim.
 
Biraz da Yıldız Şale ile ilgili bilgileri paylaşayım. Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan ve adını Fransızca “dağ evi” anlamına gelen “chalet” sözcüğünden alan Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının en ilgi çekici yapılarından biri... 3 farklı mimar tarafından yapılan 3 ana binadan oluşuyor. İlk bölümü ahşap. O yüzden burada ısınmayı şöminelerle yapmışlar. Diğer iki binada ise çini sobalarla... 4 salonu var. En büyük salonundaki halı sanıyorum dünyanın en büyük tek parça halısıymış. O döneme ait el dokuması kenarları yolluk şeklinde dokunmuş....
 
 

Tavanı altın yaldız panolarla süslenmiş, duvarlarında büyük boy aynalar bulunan görkemli Tören Salonu, sedef kakma kapılı süslemelerinde belirgin biçimde doğu etkileri görülen Sedefli Salon, tavanlarındaki manzara resimleriyle ünlü Sarı Salon, çeşitli Avrupa ülkelerinden gelen değerli döşeme eşyası, birbirinden zarif çini sobaları, vazoları, görkemli ve oymalı yatak takımlarıyla çok sayıda salon ve oda ile görülmeye değer bir konuk evi...

Cumhuriyet döneminde kısa bir süre için lüks kumarhane olarak işletilmiş...!!!
 
Posted by Picasa

Eee.... bukadar yürüyüş yaptıktan sonra kendimizi ödüllendirme zamanı dedik ve kır evinde oturup gözleme yiyip yanında sıcak çayımızı yudumladık...
 
 
 
 
Posted by Picasa


 
Kim ne derse desin ama Yıldız Parkı'nın kışı yazından çok daha güzel oluyor...!!! Bunun nedenini dostlarım anlamıştır...!!! :-)))
Dönerken baktık ki bizim İngilizler Noel kutlamasını biraz abartmış... İlerleyen saatlerde kimbilir neler yapacaklar...

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html