Monday, January 23, 2006

Budapeşte

Viyana’dan 3-4 saatlik otobüs yolculuğunun ardından Budapeşte’ye vardık. Neyazık ki, sınırı geçerken Macar güvenlik görevlilerinin sempatik ve güleryüzlü tutumları ile karşılaşmadık Zaten sizi kenara çekiyorlar, otobüsden indirmiyorlar ve bir güvenlik görevlisi gelip tak tak pasaportunuzu damgalıyor, suratınıza bakmadığı gibi, konuşmanıza bile izin vermiyor. Neyse sınırı geçince ihtiyaç molası için durduk. Bu arada yeni bir şey daha öğrendim, Macersistan’da tuvaletler paralıymış. Sınırdaki hariç, girdiğim tüm tuvaletler tertimizdi, metrolardaki de buna dahildir. (Su çekme ve kullandığın yeri temiz bırakma kültürünün neden bizlerde de olmadığını anlamış değilim!) Neyse Budapeşte, Buda ve Peşte olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Buda bölümü eski şehrin bulunduğu bölge, Peşte ise yeni şehrin. Hoş yeni dediğime bakmayın, buradaki binaların en genci bile nerdeyse 200 yaşındaydı. Diyorlar ki II. Dünya Savaşında bizi o kadar çok bombalamasalardı bugün daha çok görecek eserimiz olurdu. “Hmmmmm” diyebildim sadece!!! Çünkü yolda yeni bir şey görmek için epey çaba sarf ediyordum. Şehre Buda bölümünden girdik, şehrin girişi çok kötüydü ama itiraf etmeliyim ki şehri görünce tüm bu kötü düşüncelerimi geri aldım. Bu arada şehrin en güzel bölümü Buda trafı... Buda bölümünde Kale var ve Citadel denilen yüksek bir tepevar...Oradan Tuna’yı ve nehirde gezen tekneleri seyredebiliyorsunuz. Peşte’de oteller karesi diye bir bölge var. Hatta for season square diye de söyleniyor. Önemli 4 otel burada yer alıyor. Savoy, For Season ve diğerleri... (güzel bir kare hem oradan zincirli köprüden kaleyede geçebilirsiniz).
Peşte’de bir de Parlamento Square’i olarak bilinen bir alan var. Dünaya’da 3 tane parlamento binası bulunan tek şehir burası sanıyorum. Proje ihalesi açmışlar, üç projeyi de çok beğenmişler ve üçünün de yapılmasına izin vermişler, bugün bir tanesi tarım bakanlığı olarak kullanıyor (1956 yılında ki Sovyet ayaklanmasında halkı burada kurşuna dizmişler, ibreti alem olsun diye kurşun deliklerini kapatmamışlar ve hatta bugün o günleri hatırlatsın ve bu delikler daha çok gözüksün diye kahferengi demir tokmaklar takmışlar), diğeride devlet ile ilgili bir işte, en görkemlisi de kendi asli görevini yerine getiriyor ve Parlamento binası olarak kullanılıyor. Bu binanın bir kısmını bugün gezebiliyorsunuz.
Budapeştede sokaklar çok geniş ve uzun tıpkı Madrid ‘teki gibiiki ışıkta geçebiliyorsunuz.
Metrosu çok kullanışlı.1 no’lu metrosu (sarı renk) görülmeye değer. Ahşap kaplamalı ve hemen yerin bir basamak altında. Hatta burada Budapeşte Metrosu’nun tarihi hakkında da dilerseniz bilgi edinebilirsiniz.

Parlamento Binası:
Yapımına 1885 yılında başlanmış ve 1904 yılında tamamlanmış. 18000 metrekare üzerine kurulmuş heybetli bir yapı. Macersitanın en pahalı binasıymış. İçindeki altın döşemelerin ağırlığından olsa gerek! Bu kadar da olmaz canım detircesine her yer altın kaplı! Üç bölümü gezmemize izin veriyorlar, ana merdivenler girişinden sonra, “ Kubbe salonu (dome hall) ” , “Taç giyme törenin de takılan mücevherat (the Coronation Jewels)”, ve “ Parlamento görüşmelerinin yapıldığı odanın aynısı olan fakat yüksek bölümde ve isteyen kişilere kiralanan oda (the Deputy Council Chamber or the former session room of the Upper House)”. Buradaki, kırmızı halı kaplı merdivenlerden çıkmak bile kendimi kraliçe gibi hisstmeme yeti doğrusu. Burada imparatorun tacı bulunuyor. Tac’ın tepeindeki hac’ın neden yamuk durduğunu ise kimse bilmiyor. Dolayısyla bende bilmiyorum!!! Macarlar eskiden budistlermiş. …………… hiristiyanlığı getirmiş. Neyse Macaristana faydası dokunan tüm kişiliklerin heykelleri bu bölümde ve duvarda yer alıyorlar ve hepsi de tac’a bakıyorlar sadece bir tanesi dışında, onuda hanımsı buldukları için suratını çevirmişler sanıyorum! Hasburg imparatorluğundan 3 kişininde heykeli var burada ve neden var, inanın Macarlarda bilmiyor. Unutmadan, Maria Terresada burada. Neyse gelelim bugün kiralık olan parlamento toplantı odasına, 4 düğmeli elektirikli sandalyeleri var, “evet”, “hayır”, “kararsızım”, “cevabım yok”. Nasıl ama. Bu binanın havalandırma sistemini anlatıcağım çünkü gittiğim her yerde anlattılar. Önemli olsa gerek! Eskiden tonlarca buzu dışarıya koyuyorlamış , pervaneyi çalıştırıyorlarmış ve havayı içeri veriyorlarmış. Temiz hava şeklinde. Yaaaaaaaaaa… Buz fabrikası iflas edince!!! Onlarda elektrikli olan soğutmayı tercih etmişler!!!
Burası, Ankara’nın ceylan derisinden koltukları olan parlamento binasından çok farklı! Bir kere sarı ve her yer altın. Aman bizimkiler duymasın! Şimdi burada birde siyasi sistemi anlatıp da canınızı sıkmak istemiyorum en iyi ben eski siyasetçilerin “dinleme bölümünü” anlatayım. Eskiden bu kişilikler puro içiyorlarmış, camın önünde uzun küllükler var böyle bir kaç puro dizebileceğiniz türden, üzerinde de numaralar yazıyor. Nedeni, Puroların karışmaması içinmiş efendim. Yani 24 numaralı puroya sahipseniz ve bitmek üzere ise hemen yandakine sulanamıyorsunuz!!! Düşünmüşler diyeyim ne diyeyim!!! 629 odası olan, bir sürü çıkış noktası olan ve 500.000 kitap barındıran birde kütüphanesi var. Kuaför, yemekhaneyide dahil edelim bari bunların içine. Asıl buradan çıktıktıktan sonra arkanızı bu binaya verin, yönünüzü Tuna’ya çevirin ve yürüyün nedeni ni yürüyünce anlayacaksınız. Ama yinede ben sizi merakta bırakmayım, sizde okumaya devam edin bakalım…

Peşte’de Tuna kenarı:
Arkamızda parlamento binasını bıraktık ve zincirli köprüye doğru Tuna boyunca yürümeye başladık. Demirden yapılmış eski ayakkabı heykelleri karşısında birden bire durup kaldık. Tüyleri ürperten bir görüntüdüydü. Yahudileri oraya dizmişler ve ayakkabılarını çıkarttırarak kurşuna dizmişler, bugünde onların anısına bu demirden yapılmış ayakkabı heykelleri var.

0 comments:

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html