Thursday, January 31, 2008

 
 
 
 
Posted by Picasa

Thursday, January 24, 2008

Doğatepe-brunch-13.01.2007

Doğatepe İstanbul da benim en sevdiğim mekanlardan biridir. Bilmem belkide eskiden üniversitem burada olduğu içindir...!!! Bir geminin güvertesinde otururr gibisiniz ve tüm manzaraya hakimsiniz... tabiki yazın buranın keyfi daha fazla çıkıyor...Yıldız arkadaşımda İstanbul'a geldiğinde buraya getirmiştik. Bir dahaki gelişinde de geliriz tabiki...!!
Gelelim etkinliğe...Amerikadan hocam geldi. Mr.Gupta...Dolayısıyla bir toplantı yapalım dedik ve toplandık...
Ortam çok güzeldi... yenildi, içildi, sohpet edildi ve bir daha ki bulaşmanın ucu açık bırakılarak ayrılındı... Brunch burada epey bir çeşitli oluyor...Denemek isterseniz tavsiye ederim...

Tuesday, January 22, 2008

Miriam Mendez- Bach por Flamenco


Cumartesi akşamı hep beraber CRR'de konsere gittik. Demet arkadaşımı katılmak istediği başka bir etkinklikten alıkoydum ama buna değdiğine inanıyorum...
Konseri beğendim. İlk parçada klasik müzik mi dinliyorum yoksa flamenco mu? diye bir kargaşaya düştüm ama sonra toparlandım. Hele flamenco şarkı söylemelerine bayıldım...Birde dadns ettiklerki.an vardı kii.. ayyyyy...ayyy deedim. Keşke daha uzun olsaydı... Hatta "OLEY" bölümlerinin tamamına eşlik ettim... :-) Jose Salinas ve Carmina Cortes çok yanık söylüyorlardı...:-))

Bir ara dediki Türkçe söylemek için bir kaç cümle ezberlemiştim ama unuttum. Hoş bunuda ingilizce söylemek için İspanyolca bir iki defa Miguel Reyes'e sordu...bence çok şekerdi...Benimle aynı fikirde olmayan çok kişi vardı...!!! İngilzce evrernsel bir dilmiş sanatçıların iletişim kurması için gerekliymiş vs...vs...

Neyse Miriam Mendez hakkında ufak bir bilgi vereyyim. Kendisi 3 yaşında piyano öğretmeni olan annesii ile müziğe başlamış. Sevilla ve Barcelona konservatuarlarında eğiitim almış. On iki yaşında ilk konserini vermiş.

Flamenco müzik camiasında piyanonun Carmen Amaya'sı, klasik müzik çeevresinde İispanyol Piazzolas'ı olarak adlandırılıyormuş.

Daha önce Antalya da konser vermiş. Artık bir daha ki konserin de görüşmek üzere diyorum...

Monday, January 21, 2008

Ceylinus-Yiğenim-Minik Burun

Ceylinus Pazar Sabahı annesi ve babası ile yürüyüşe çıkmıştı. Halaya da uğrayalım demiş :-)eee...hal böyle olunca poz poz resimlerini çekmekte bize düştü tabiki...
Mankenlere deres verir nitelikte poz veriyor vallahi...Ceylinus bak diyorsun hemen poz moduna geçiyor...:-))
 
 
 
 
Posted by Picasa

Friday, January 11, 2008

Daha Çooooook....

Aşağıdaki 4 fotoğraf Mr.Ali Güder tarafından Amsterdam da çekilmiştir. Yıldızcımın istediği üzerine konmuştur. (Aslında bu blog kar amaçsız ve reklamsız çalışmaktadır.:-))
 
 
 
 
Posted by Picasa

10.01.2008

Wednesday, January 9, 2008

Brüksel- 30-31 Aralık 2007

Gezimizin son durağı Brüksel'di. Son 4 gün'dür çok hastayım. O yüzden her zamanki gibi önce fotoğraflar sonra yazı diyorum... Yiyecek fotoğraflarını koyup hainlik yapmak istemiyordum ama gri ve puslu Brüksel'i sadece sevdiren bu yeme içme bölümü oldu :-) Birde son karedeki tonton teyze turistlerin arasında kendine resim çekmek için yer bulmaya çalıyordu...Süperdi...

Posted by Picasa




Posted by Picasa





 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
 
 
Posted by Picasa

Saturday, January 5, 2008

Bruges- Aşıkların Kenti

 
Amsterdam'ın yazısı nihayet bitti. Sıra geldi Bruges'e.
Bruges'de ne kadar insanın yaşadığını bilmiyorum (bazıları 45 bin bazıları da 3 bin kişi diyor) ama yılda 3 milyondan fazla turistin bu şehri ziyaret ettiğini okuduğum bir kaç kaynağa dayanarak söyleyebiliyorum. Rakamlara bakınca Bruges aslında çok ufak bir şehir değil. Belçika'nın en önemli şehirleri arasında yer alıyor. Aynı zamanda West -Flanders'lerin başkenti. Bruges'e Brüksel'den her 20 dk.da bir kalkan trenlerle ulaşabiliyorsunuz. Biz de sabahın çok erken saatinde Midi/Zuid'den kalkan trene bindik ve 45-50 dk'lık bir yolculuktan sonra şehre ulaştık. Daha önceki yeni yıl gezimde Siena ve St.Gimignano'yu anlatmıştım. Bu şehirde de oraların havası var. Ortaçağ'dan kalma bir şehir deniyor. Ama bazı kaynaklar bunun tam olarak doğru olmadığını bazı yapılarda 19 yy. neo-gotik tarzının görüldüğünü belirtiyorlar.
 
Posted by Picasa

Aşıklar kenti olarak bilinen Bruges için bence bir gün yeterli değil.
2000 yıllık bir tarihi olan bu şehrin kısa bir tarihçesini vereyim.İlk olarak 9 yy. da Viking'ler Reie nehrinin sonunda buraya yerleşmiişler. Eski İskandinav kelimesi Brygga'dan Bruges ismi gelmiş. Liman anlamına geliyormuş. Liman şehri olmasından dolayı önemi gün geçtikçe artmış. 13.yy. da tüm Avrupa'ya bu liman şehrinden Flaman elbiseleri gönderiliyormuş. Tabi bu kadar kuvvetli ve ünlü olunca Fransa buraya saldırmış ama Bruges'ler tarafından püskürtülmüş. (14yy.da) . Yine bu yüzyılda Kuzey Avrupa'nın deposu olmuş ve şehirde italyanca, ispanyolca ve diğer avrupa dillerini duymak mümkünmüş. 15yy.da Antwerp limanının daha büyük olması ve tekstil endüstrisindeki durgunluk bu liman şehrini vurmuş.Yine de boş durmamışlar ve son dönem gotik tarzında inanılmaz kiliseler ve binalar yapmışlar.
 
Posted by Picasa

16 yy. da tüm bunlar hatıralarda kalmış ve onların deyişiyle kış uykusuna yatmışlar. 1800'lerin ortasında Belçika'nın en fakir şehri olmuş. 20.yy. da ise turizmi keşfetmişler ve uykudan uyanmışlar...!!! Şehrin 10 mil dışındaki yeni liman Zeebrugge çalışmaya ve hareketlenmeye başlamış. Çok sayıda kanalları, köprüleri ve taş evleriyle Bruges "Kuzey'in Venedik'i" unvanını almış...!!! Bruges UNESCO'nun World Heritage listesine alınmış.
Görülecek yerleri, Minnewater (aşıkların gölü olarak da biliniyor), Kanallar, Beguinage, Our Lady's Church, St.John's Hospital, Salvator Cathedrali, Gruuthuse, Market, Belfry, Burg square, Holy Blood, Godshuzen...
Tabi ki bir de şehrin eski kapısının oradaki yeldeğirmenleri...
 

Hepsini anlatmayacağım. Sadece bir ikisinden kısaca bahsedeceğim. Minnewater, Dutch (Flemenkçe'de) "Minne" aşk demekmiş. Bruges'ün sembollerinden biri olan kuğuları bu park alanında çokça görmeniz mümkün. Bir rivayete göre şehrin yöneticilerinden biri olan Pieter Lanchals (Uzun boyun)demekmiş. Bu ailenin arması Kuğu'ymuş. 1488 yılında Maximilian tarafından Bruges halkı sonsuza kadar kuğulara bakmakla cezalandırılmış.!!! Neyse, yazın gitmenizi ve bu güzel gölü doyasıya seyretmenizi tavsiye ederim.
 
Beguinage'den (Begijnhof) Amsterdam'da bahsetmiştim. Burada da aynı yer var. 1245 yılında kurulmuş. Yüksek ağaçların bulunduğu bahçeden buraya giriliyor. Evlerin çoğu 17-18 yy'a ait. Beguinage, anladığım kadarıyla 13 yy da Beguine movement adında bir dini akımmış. Rahibeler geleneksel yeminlerini etmiyorlarmış. Sadece bağlı kalacaklarına dair bir yemin ediyorlarmış. Beguinages denilen şehrin dışındaki bölgede yaşıyorlarmış. İsim de buradan geliyor. Hoş çoğu yeminlerini bozup tekstil işinde çalışıyormuş. Aslında zengin ailelerin kızları da bunlara katılıyormuş. Grand mistress of the Beguinage da güzel evlerde yaşıyorlarmış. Fakir beguines'lar da bir kaç rahibenin bir arada yaşadığı evlerde yaşıyormuş. Sanıyorum zenginlik yüzyıllardan beri insanlara bir ayrıcalık getiriyor.
 
Gruuthuse evi ve müzesi. İsmini Gruuthuse ailesinden alıyor. Gruut buğday (kabuksuz arpa) anlamına geliyormuş. Ortaçağ'da bira yapımındaki ana madde. Bruges lordu buğday satışında tekelmiş. Bu yüzden isim de buradan gelmiş. Gruuthuse, buğday evi. Aile fertleri ya diplomat ya da sanatsevermiş. Bahçesindeki heykelin altında ünlü fransız mottosu yazılı. Yazının sonunu o mottoyla bitirmek istiyorum.
 
Posted by Picasa

Market Place (Grote Markt) 1996 yılında trafiğe kapatılmış. Belfry kulesi var. Biz de fotoğraflarımızı bu kuleden çektik. Tüm tarihi binalar da bu meydanda.
Meydanın güneyinde gördüğünüz o şeker gibi evler Ortaçağ görünümlü ama çoğu o dönemden kalmamış. O döneme uygun olarak 19 yy da inşa edilmiş. yazın cafeler masalarını dışarıya çıkarıyorlarmış. (fotoğraflarda gördüm). Aynı Siena gibi. Ehhmm..ehhmmm... artık bu kadar bilgi verdim. Gittiğinizde benim için de bir Blanc Bruges içersiniz değil mi? :-)
 
Belfry Kulesi. 83 metre yükseekliğinde. 1240 yılında yapılmış. 1280 yılında yangında yanmış. Sonra yeniden inşa edilmiş ama 1493 ve 1741 yılında yeniden yanmmış. Zavallı kulenin kaderi işte... Şehrin en önemli dokümanları burada saklanıyormuş. 47 çanı olan bu kulenin çanlarından farklı şekilde ses çıkıyor. Her birinin de anlamı farklı (tehlikeyi haber veren çan sesi, önemli duyuru çan sesi. vb.) Biz yeni yıl çan sesini duyduk. İnsancıklar nasıl akıllarında tutuyorlar acaba bu sesleri:-)
Neyse tam 366 basamakla kuleye çıkılıyor. Yerse demek istiyorum. Biraz nefes nefese kaldıktan sonra tepe noktaya daracık merdivenlerden (sona doğru daralıyor) çıkıyorsunuz. Yanınıza ufak fotoğraf makinası alın. Çünkü elinizi telden dışarıya çıkarıp objektfinizi ancak dışarda tutabiliyorsunuz. Elinizde minik olmalı tabi ki...:-))) Bir zamanlar bu meydanda 394 stand varmış ve insanlar elbiselerini satıyormuş. Vallahi biz o dönemden birşey görmedik. Sadece bu dönemde kurulan bir buz pisti (yeni yıl için) ve kayan insanlar gördük.... Yukarı çıkmak isteyenlere bol şans diliyorum...:-)))
 
Şu dantel merakını da anlatayım da kurtulayım. Fakirlik döneminde halk bunalıma girince kadınlar evlerinde dantel örmeye başlamışlar, bu da yeni bir endüstri doğurmuş. Sanıyorum şimdi bunalımdan çıkmışlar çünkü artık dantel örmüyorlarmış (eskisi gibi)!!! Tahta çubuklara bağlanan bu yöntem epey bir zor ve sabır gerektiriyor. Hiç bana göre değil.....
 
Şehrin dış kapısında 5 tane yel değirmeni var. Görmek isterseniz. Bende güzel fotoğraflarını çektim. Bir parktan gidiyorsunuz. Bankları yeşil ve yılan figürü var.Ne anlama geldiğini öğrenemedim ne yazık ki?
Posta kutuları kırmızı.Çok canlı ve benim de çok hoşuma gitti. Bruges, Brüksel'den çok daha güzel o yüzden aynı zamanda yapacaksınız buraya daha fazla zaman ayırmanızı tavsiye ederim.
 
Posted by Picasa


Biz biraz kısa tutmak zorunda kaldık. Çünkü Bruges'e vardığımızda dönüş biletimizi alalım dedik. Biletçi panik amcam dedi ki grev var. Her an olabilir. Şimdi bilet almayın. Nasıl olsa çok kalabalık değil. Hem burada kalabilirsiniz!!! Ben sizin yerinizde olsam 12'den önce dönerim dedi.
Yaaa... olamaz. Hemen karşısındaki turizm bürosuna yollandık. Olayı anlattık. Oradaki rahat amcam da gerinerek yaaaa...öyle birşey söylendi ama merak etmeyin gidersiniz. MERAK ETMEYİN Mİ!!! (Brüksel bu arada gri havası, çukurları ve grevleri ile ünlü, adamlar dk. başı grev yapıyor...!!! )
O zaman rahat amcaya güvenelim dedik.... Saat 14:00 de geri döndüğümüzde, tam bilet aldık perona gideceğiz. Grev başladı. Haydi... şansa bak... Aslında gerçekten şansa bak... Çünkü istasyonun hemen yanıbaşında kurulan buzdan heykeller müzesini gezdik...Brüksel'i anlattıktan sonra burayı da anlatırım. Neyse bir şekilde geç de olsa trene bindik....:-)) Bu da böyle bir maceraydı. İstasyonun içi çok güzel... Duvarları resimlerle süslü...5dk. ayırın derim...

 
Son olarak diyorum ki. Bu ufak şehri doyasıya yaşayın. Sokaklarında dolaşın, kanal turu ve fayton turu yapın. Mutlaka bahar veya yazın ziyaret edin.
"PLUS EST EN VOUS" "HERE IS MORE ON YOU"....
 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
 
 
Posted by Picasa

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html