Saturday, November 20, 2010

Diyarbakır

GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

CAHİT SITKI TARANCI

Diyerek başladı gezimiz. Tur rehberimiz çok değerli bir insan. O olmasaydı belki birçok olumsuzluğun yaşandığı bu GAP turu'nu bukadar güzel ve özel anmayacaktık. Çok keyifli, çok hüzünlü, çok kahkahalı, çok danslı, çok türkülü, çok şiirli, çok yorucu, çok koşturmalı, çok aç kalmalı bir gezi oldu. Ama hepsinden önemlisi çok duygulu bir gezi oldu. Detayları en son bölümde vereceğim ama şimdi geziye başlayalım.:-)

Evliya Çelebi ise Diyarbekir adının, kız şehri anlamına “Diyar-ı Bikr”den geldiğini belirtmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Diyarbakır 'a şöyle değinmektedir: Hz. Yunus Musul’dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda güzelliği ile tanınmış “Amida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir. Yunus Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Amida'ya kendi dinini kabul ettirir. Yunus Peygamber Diyarbakır'a yapılacak kalenin planlarım çizerek kıza verir. Kız da kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber: "Kal'anız mamur olsun, gönlünüz sürür dolsun" diye dua eder. O günden sonra şehrin adı "Kız şehri" anlamında Diyar-ı Bikr" olur.

Kanuni Sultan Süleyman'ın hastalığında hekimler onun Diyarbakır’daki Karaca dağa gitmesini, önermişler. Orada tam 21 gün tedavi görmüş (bu arada Diyarbakır’ın plakası da 21) ve iyileştikten sonrada yüzyıllar boyunca söylenen şu beyti dile getirmiş:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.


Ulu Cami:Bazal taşları kullanılmış. Anadolu da kurulan ilk cami. 2 farklı mezhep birlikte namaz kılıyorlarmış ama 2 ayrı hoca ile birlikte. Hanefi ve Şafi.
639 yılında Martoma Kilisesinin camiye çevrilmesi ile oluşmuş.
1091 yılında büyük bir onarım görmüş.
Camide ünlü bilgin El Cezeri’nin yaptığı güneş saati bulunmaktadır.


Cahit Sıtkı Tarancı’nın evi:


1733 yılında yapılmış. Diyarbakır evleri eskiden 4 mevsime uygun olarak inşa ediliyormuş. Her mevsim evin farklı bir cephesinde yaşanılıyormuş.

Evlerde kullanılan taşlar dişi ve erkek taşalarmış. Erkek taşlar duvarda, dişi taşlar delikli olduğu için yerde kullanılıyormuş.

Evin içinde odası, kitaplığı, beşiği, vardı. Diyarbakır evlerinin bir özelliği de avlusunda havuz bulunmasıdır.

Bu evin süslemeleri ve merdivenleri çok güzeldi.








Hasanpaşa Han.
Diyarbakır valilerinden Hasan Paşa taralından 1572-1575 yılları arasında inşa etti¬rilmiş olan bu han, Diyarbakır'ı ziyaret eden sey¬yahların da hemen dikkatini çekmiş ve han hakkın¬da seyyahlar önemli bilgiler vermişlerdir.

1612 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Polonyalı Simeon, şehre geldiği zaman indiği Hasan Paşa Hanı'nı,

... Muazzam kârgir bir bina olan bu hanın 500 beygiri barındırabilecek yer altında iki ahırı, renga¬renk demir parmaklıklarla çevrilmiş çok güzel ha¬vuzu, üç kat üzerine birçok kârgir odaları vardı...

diyerek çok güzel bir şekilde tanıtmıştır. Yine daha sonraki tarihlerde Diyarbakır'a gelen Evliya Çelebi [1654-1655), İnciciyan (1804) ve J. S. Buckingam (1815) Hasan Paşa Hanından önemle bahsetmişler¬dir". Bunlardan Buckingam'm 1815 yılı için verdiği bilgiler arasında hububat piyasasının burada toplan¬dığı hakkındaki kaydı, XIX. yüzyılda da bu hanın büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir".

Eskiden kervanların konakladığı bu yerde şimdilerde biz turistlere kahvaltı veriliyor. konaklarmış.






Surp Giragos Kilisesi:

Ortadoğu’nun en büyük ermeni kilisesi. 22 m. yüksekliğinde çan kulesi varmış. Şu anda restorasyon yapılıyor ve yeniden kule yapılacakmış eskisi gibi yeniden.:-)

1915-1960 arası askeri mühimmat deposu olarak kullanılmış. Sonra Sümerbank haline gelmiş. Sonra Ermeni cemaatine verilmiş. Ancak çok fazla talan edilmiş. Kapı tokmaklarından yüksek duvarlardaki yazıtlara kadar her şey çalınmış. 90’lardan sonra yakın köylerden kaçan kürt göçmenlerin meskeni olmuş. Rahip Dikran para toplayıp kiliseyi restore etmek için çok uğraşmış. Ama karşısına vakıflar yasası gibi pek çok engel çıktığından pes etmiş.

Gavur Mahallesinin içinde birde Meryem Ana süryani kilisesi vardı. Ancak kapalı olduğu için biz göremedik.

1915 den önce 2915 ermeni vatandaşı burada yaşarken günümüzde bu mahallede yaşayan hiç ermeni kalmamış.

Burada bir evin sokak kapısından içeri baktım, inanılmaz derecede hoş bir avlusu vardı. Tenekelerin içinde bir sürü çiçek, avlunun etrafı bahçe gibiydi.

Mıgırdıç Margosyan, ünlü Diyarbakırlı yazar. Gavur mahallesi ile ilgili çeşitli kitaplar yazmış.



4 sütunlu minare:
4 sütun 4 mezhebi simgeliyor. Hanefi, Hanbeli, Maliki, Şafi. Bunun karşısında gavur mahallesi var. Bu mahallenin sokakları Arnavut kaldırımı taşları ile döşenmiş. Eskiden buraları eşekle dolaşan kadınlar temizlermiş. O kadar temizmiş ki bir gün bir çocuk eve bakraçla yoğurt götürürken düşürmüş sonra etrafına bakmış gören kimse olmayınca da toplamış içine koymuş. Evin hanımı bir yoğurda bakmış bir çocuğa hani bunun kaymağı demiş. :-)




Diyarbakır surları.

Diyarbakır surları havadan bakıldığında kalkan balığı gibi gözüküyor. Kalkan balığının beyin kısmında devlet daireleri ve idari kısımlar bulunuyor.

Diyarbakır bir sevda kenti . Surların üzerinde merdivenler birleştirilerek kalp şekli verilmiş. Surların üzerinde 2 başlı kartal varmış. Bu kartla şehri her yerden görmek ve hakim olmak anlamında kullanılıyormuş. Bunun dışında Mardin kapısının olduğu bölümde Eyo’nun Deliği vardı. Bu delikten nefis bir manzara var. 10 gözlü köprü buradan gözüküyor. (1065 yılında yapılmış. Dicle nehrinin üzerinde). Bunun hikayesine gelince, Eyo(Eyüp) oralı bir serseriymiş. Bakmış herkesin bir eseri var, oda kensisi'nin bir seeri olsun istemiş. Gitmiş muhtarla konuşmuş. Oda neyaparsan bende esere senin adını vereceğim demiş. Eyüp'de surların altında bu deliği açmış.  Muhtar çaresiz açılışını yapmış. açılışını yaparkende ne ad vereceğini bilememiş Eyo'nun deliği demiş.:-)

Keçi burcunun üzerine çıkılıyor. Burası İstanbul’daki Yerebatan sarnıcına benziyor. Cemil İpekçi burada defile yapmış.

Suyun olduğu tarafa bakan (Dicle) kapıya ma kapısı. Urfa kapısı. Kuzeye bakan kapı Ergani kapısı. Yenikapı, Rumeli kapı var.

Diyarbakır da eskiden üzüm bağları varmış. Bu üzüm bağlarından dolayı bir mahallesinin ismi de bağlar mevkii.

Atatürk 2 kez Diyarbakır’a gelmiş. Bir 1916 (11 ay kalmış, kolordu komutanı olarak). 1937 de cumhurbaşkanı olarak gelmiş.

Diyarbakır eskiden çok ağaçlıklıymış, Evliya çelebi seyahatnamesinde bir sincabın Urfa’ya kadar daldan dala atlayarak gittiğini anlatırmış.

Diyarbakır surları milattan önce 2000 yılında yaptırılmış (balığın kafası) surların büyük bölümü de milattan sonra 359 yılında doğu roma imparatoru Constantin tarafından yaptırılmış.

Surların az bir bölümü 1929 yılında yıktırılmış. Hikâyesine gelince; Diyarbakır’ın çok sıcak olmasının sebebi surlara bağlanmış. Surlardan dolayı şehrin hava almadığını düşünen bazı siyasiler sıcaktan kurtulmak için de bir tarihi katletmede bir sakınca görmemişler ve surları dinamitlerle yıkmışlar.

Fransız arkeolog Louis Albert Gabriel o tarihlerde Diyarbakır’da araştırma yapmak için bulunuyormuş. Bu katliamı görünce kalbi duracakmış nerdeyse. Siyasileri durdurmak için çok çaba sarf etmiş ama beceremeyince Atatürk’e mektup yazmış. Atatürk de şehir yapılırken hiçbir tarihi dokuya zarar verilmeyecek demiş. Bunun üzerine surlar kurtulmuş.

Surların yüksekliği 7-8 metre, uzunluğu da 5,5 km. Çin Seddi’nden sonra en uzun sur olduğu söyleniyor. Ama Çin’deki duvar. Sur değil.









1 comments:

hkmt said...

blogunuzu çok beğendim.. oldukça güzel bir sayfa.. tebrikler :)

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html