Tuesday, November 20, 2007

Konser- Stacy Kent




Konser yeri: İş Sanat Saat: 20:00, İstanbulda yağmur yağıyor. İş çıkışı aman tanrım trafik nasıl gideceğim, birde üstüne üstelik, soluk borum 1000 C kızarmış yanan kızıl renkli bir boru, ciğerlerim ise patlamaya hazır kazan dairesi gibi...ama gittim ve inanılmaz bir şey gerçeekleşti, traffiğe çok az takıldım... 18:40 ta oradaydım. Hatta vitrin alışverişi için vakit bile vardı. Ama pizza kokusu bulunduğum alanı terk etmemi önderdi. :-)
Nefis bir konserdi. Stacy Kent... egosu olmayan tatlı sevimli kadife sesli bayan...nefis bir konser verdi. Öksürük nöbetlerimi alkış aralarına sakladım... ama değerdi...
Her fırsatta Jim Tomlinsonı tanıtırken "my husband" deyip biz bayanları kıskandırsada varsın olsun diyorum...:-)))


STACEY KENT'in "Breakfast on the Morning Tram" albümünde aşağıdaki parçaları çok beğendim...

1. The Ice Hotel (Jim Tomlinson/Kazuo Ishiguro)
3. Ces Petits Riens (Serge Gainsbourg)
4. I Wish I Could Go Travelling Again (Jim Tomlinson/Kazuo Ishiguro)
7. Breakfast on the Morning Tram (Jim Tomlinson/Kazuo Ishiguro)
9. So Romantic (Jim Tomlinson/Kazuo Ishiguro)


Stacey Kent - voice
Graham Harvey - piano and Fender Rhodes;
John Parricelli - guitars (yoktu)
Dave Chamberlain - double bass
Matt Skelton - drums and percussion
Jim Tomlinson - tenor sax, alto sax, soprano sax, flute

Not: fotoğraf kendi sitesinden alınmıştır.

Friday, November 16, 2007

4 ay...)

Zaman ne çabuk geçiyor değil mi... 4 ay önce bugün çok güzel bir gün geçirdim ve hayatımda plandığım iyi şeyler için ilk adımı attım. Ünlü bir atasöz derki... Doğru yolda sekerek yürümek, bilmediğin yolda koşmaktan daha iyidir....:-) İşte böyle efendim...
Hayatımdaki tek zenginliğim sahip olduğum dostlarımdır. Düğünümde dek sadece dostlarım vardı. Düğün ile ilgili anlatılacak çok kare var ama... Misafirlerimizin akıllarında kalanları özetleyeyim.... Ali'nin sevdim biir genç kadını şarkısını söylemesi. Benim eteklerimi kaldırarak dans etmem. Nikah şekeri yerine verediğimiz müzik CDsi...

Haaaa... benim aklıma ne kaldı derseniz... Dostlarımın yazlık topuklu ayakkabıları içinde ayakları parçalanıncasına peşimden koşmaları, gözlerimin içindeki gülümseyi izlemeleri ve kaybolduğu anda yanımda bitmeleri... Sıcak ve sevgi dolu bir akşam...

Üç dileğim var. Demet, Yıldız, Serra için kullanıyorum bunu...

Monday, November 12, 2007

Tabelalar

Tabelalar ile ilgili bir projem vardı ama ne yazık ki gerçekleştiremedim. Neyse efendim... bir gün daha çok sabırla yeniden ve yeniden deneyeceğim...
Şimdilik bir kaç başarısız denemem var hepsi okadar...







Posted by Picasa

Wednesday, November 7, 2007

CANIM DOSTUMA

Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif.. Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç... Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü.. Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin.. Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün.. Can Yücel
İYİKİ DOĞDUN DEMETCİM...
Yanımda senin gibi bir dostum olduğu için dünyanın en şanslı insanıyım..
Yeryüzünündeki hiçbirşey seninle kafa çekmek, dedikodu yapmak, rejimdeyken 2 tabak patates kızartması yemek, tatillerde seni kanser etmek, karanlık yollarda yürüğemiz hop ederek araba kullanmak, beraber ağlamak, beraber gülmek, beraber şarkı söylemek, yürümek, anlatmak, PAYLAŞMAK'tan daha heycanlı , zevkli ve değerli olamaz...
Canımusuma sevgiilerimle....
Arzu

Monday, November 5, 2007

Boğazda bir Pazar kahvaltısı keyfi

 
Güneşli günü görünce hiç affetmem...:) Sabahın köründe yollara düştük... Kahvaltı, kahve keyfi, çay keyfi...Değişik yeni bir yer keşf ettik. Süper, bir kahvaltı meekanı... Dostlarım için rezerve ettim burasını...
 
Sonbahar da İstanbulda pek bir güzel oluyor canım... Hangi renkleri çeksem diye epeyce bir düşündüm...
 
Posted by Picasa

Yukarıdan boğaz köprüsüde çok güzel gözüküyor... Keşke o evlerden birinde otursak... Orada oturanları kıskanmıyor değilim yani...
 
 
 
Posted by Picasa

 
Posted by Picasa

Burası 1800'lü yılların başında fil ambarı adıyla inşa edilmiş. Kulağa pek inandırıcı gelmese de filler bu iskeleden karaya çıkar, bir süre bu ambarda bekletildikten sonra Anadolu'ya gönderilirmiş. İyi de filin Anadolu'da ya da İstanbul'da ne işi var, onu pek anlayabilmiş değilim.

 

 
 
Neyse uzun bir yürüyüşün ardından, Bağdat caddesinde alışveriş keyfi... ve gün bitti...
 
Posted by Picasa

 
 
Cuma akşamı yeni bir yerde yemek yedim... Saloon denilen bu yere çok hoş... Yemekleride fena değil.... tavsiye olunur...

Saturday, November 3, 2007

KENDİ GÖZÜM...

 

Eevet geçen gün otobüste trafikte pek bir sıkıldım... Ne yapsam ne yapsam dedim... Fotoğraf makinesini çıkardım ve gözümün fotoğrafını çekmeye başladım...!!! Üste üste defalarca çektim... Otobüsdeki insancıklarda içlerindden herhalde kız delirdi diyorlardı... (garip bakışlarından aldım bu mesajı....:-))) ama yinede umurum olmadan can sıkıntımı gidermek, vahşi ve dayanılmaz trafiği unutmak için çıt çıt yaptımda durdum...ve sonunda işte bu fotoğraf çıktı...:-) Nasıl ama...Lütfen yeşil rengi oylamasına oyunuzu kullanın...:-))))
Posted by Picasa

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html