skip to main |
skip to sidebar
Hani İstanbul'da 101 yapılacaklar listesi var ya yada ona benzer birşey bu listeye Bahar da Boğaz vapuru ile tur yapmayı da ekliyorum (Tabiki yoksa).
Süper eğlenceli bir gezi oldu bizim için. Araba ile trafik çilesi çekmek istemedik. Vapurla gidelim ayaklarımızı uztalım keyif yapalım dedik. O yüzden gezimize trenle başladık. Sirkeci garında indikten sonra tipik bir turist edasıyla garın fotoğraflarını çekmeye başladım.Vitrayları çok güzeldi. Epey bir havaya girdikten sonra gemiye bindik. Gemiye bindiğimiz de değil oturmak ayakta duracak yer bile yoktu. Neyse ben bir yer buldum oturdum. Bir yanımda Amerikalılar diğer yanımda Fransızlar oturuyoru. Geminin %95'i turisti. Bizde kendimizi yurt dışındaymışız gibi hissetmeye başladığımızdan pek bir keyiflendik. Turistlerin tarihi yerlerimizi görünce "ooo... olağanüstü", "muhteşem....", "inanılmaz..." gibi ifadeler kullanmaları beni pek bir mmutlu etti. Yolculuğumuz başlayalı 1 saat olmuştu, ve nnnaaa nııımmm..İki türk bayan geldi (tasvir etmiyorum, çünkü beni tanımadan okuyanlar yanlış anlayabilir, ama beni tanıyan arkadaşlarım zaten bu cümlemin altındaki tasviri anlamışlardır) ve araya dikildiler, hiç durulmayacak bir yere.
Yanımdaki Amerikalı kadın ayaklarını koyacak yer bulamıyormuş bahanesiyle hafif hafif tekmelemeye başladı. Bayanlar bu sefer tam kenara geldiler. Manzarayı iyicene kapattılar. Bu seferde yanımdaki Fransız bayanlar rahatsız oldu ve kalkarak korkuluklara yaslandılar. Bizim Türk bayanların sinir katsayısı epey bir arttı. Türkçe bilen yok mu dedi. Ben varım dedim. Aramızda geçen konuşmalar:
Bayanlar:"Yurt dışından kızımın arkadaşlar geliyor, onlara ne yedireceğimi şaşırıyorum şunların yapttığına bak..."
ben: "Olur böyle şeyler..."
Bayanlar:"Her yerede bizi ittirdier. One, two, three, four diyorlar elleri ile hayır işareti yapıyorlar, halbuki araya sıkışıp oturabiliriz, boşluk var...."
Ben:" Şimdi onlar Türk olmaddıkları için farklılar. Alan hakimiyetine önem veriyorlar. 4koltuk varsa 4 kişi oturabilir diyorlar. Hepimiz Türk olsak dediğiniz doğru sıkışırız, ama şimdi olmaz Alan Meselesi bu..."
Bayanlar şaşkın şakın yüzüme baktılar, birisi de kocaman bir saskızı epey gürültülü çiğniyordu...Baktılar olacak gibi değil,bir hırsla amerikalı kadının ayaklarını tekmeleyerek oradan uzaklaştılar. Elimden geldiğince barış elçisi olmaya çalıştım ama pek beceremedim...:-)
Neyse Amerikalı kadın benim İngililzce bildiğimi anladı ve başladı anlatmaya...
Sonuç cümlem: "Dünyanın her yerinde kötü ve iyi insanlar vardır oldu..."
Bu Amerikalı teyzemin kocasının yakasında bir iğne vardı ve Türkçe şöyle yazıyordu: "Barışı Düşle" ben de hemen onu yüksek sesle okuyarak Türkiye-Avrupa-Amerika arasındaki bir savaşı engelledim...:-)
Neyse Fransızlar beni pek bir sevdiler, bende yemeyi içmeyi sevdikleri için onları sevdim. Ben nereye gittiysem peşimden geldiler. Tabiki Amerikalılar da çaktırmadan beni izlediler...!!
Dönüş yolculuğumuz ayrı bir maceraydı. Amerikalı genç bir çifte Türkçe öğretmeye çalışan bir amca vardı. Diyaloglar anlatılmaz yaşanır diyorum. Hattta amcam bir ara şarkı bile söyledi..."İstanbul İstanbul olalı böyle güzel görmedi..." Sonra başka bir şarkı...Bu çocuklar da pek bir kibardılar kendi aralarında konuşunca çok sıkıldıkları anlaşıyordu ama amcamın onları müslüman yapmadan Amerikaya göndermeye hiç niyeti yoktu...!!!
Neyse bol kah kahalı süper eğlenceli bir gezi oldu. Gereçekten sizlere de tavsiye ediyorum, unutulmaz bir deneyim yaşayabilirsiniz...:-)
Not: Kukla sanatıçısından önceki yazılarımın birinde bahs etmiştim.Biraz imerenerek biraz da özenerek hatta biraz da kıskanarak ne güzel bir hayatı var sevdiği mesleği yapıyor demiştik. Ama bu gittiğimde kendisi ile konuşma fırsatı elde ettim. O da bana dedi ki sandığınız gibi değil. Bugün elimde olsa Afrika'ya giderim. Artık Türkiye benim Türkiyem değil. Ben de kendisine aynı şeyi söyledim. Güvenim kalmadı. Ben Afrikaya değil ama canım İtalya'ya gidebilirim :-)
Dün hava o kadar güzeldi ki, eve hiç girmek istemedik. Ortaköy'e gittik. Uzun zamandır alışveriş yapmıyorum, hatta bir alışveriş merkezine gitmeyeli tam tamına 3 ay oldu. Neyse kurulan tezgahlardan kendime çok güzel iki tane gömlek ve bir küpe aldım. Lavanta da oturup salata yedik ve limonata içtik. Hoş Yakamengen'deki limonata ile kıyaslanamazdı ama yine de çok lezzetliydi.
Bu arada eskiden Ortaköy'e gidince arabayı yıldız yokuşuna park edebiliyordum şimdi ise imkansız hale gelmiş. Dün askeriyenin oraya kadar çift taraflı her yer doluydu. Keşifçi ruhum sayesinde !!! bende yeni bir yer buldum. Manzarasıda aşağıdaki gibi. :-)
Ortaköy'den sonra Arnavutköy'e yürüdük.İstanbul'un en sevdiğim semti. Oradan Bebek'e ve biraz daha alışveriş (yargıcıdan çok güzel bir çanta aldım :-) Bu arada Yargıcı en beğendiğim mağzadır, sadece orada kendime uygun birşeyler bulabiliyorum)yapıp, isstemeyerek de olsa eve döndük
Pages
Thursday, April 30, 2009
Tuesday, April 28, 2009
Alaçatı-2
Yazı yazmak,gördüklerimi, yediklerimi ve içtiklerimi anlatmak istiyorum ama hiç vaktim olmuyor.En kısa sürede söz...Biraz daha fotoğraf... Daha çeşme, ılıca,dalyan köy, küçükbahçe, karaburun var. Alaçatı ve deniz yarın devam edecek... Bu arada Dilaraus'un Alaçatı ile ilgili yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Monday, April 27, 2009
ALAÇATI-1
Wednesday, April 22, 2009
23 Nisan 2009
Monday, April 20, 2009
Anadolu Kavağı- Sirkeci Garı
Hani İstanbul'da 101 yapılacaklar listesi var ya yada ona benzer birşey bu listeye Bahar da Boğaz vapuru ile tur yapmayı da ekliyorum (Tabiki yoksa).
Süper eğlenceli bir gezi oldu bizim için. Araba ile trafik çilesi çekmek istemedik. Vapurla gidelim ayaklarımızı uztalım keyif yapalım dedik. O yüzden gezimize trenle başladık. Sirkeci garında indikten sonra tipik bir turist edasıyla garın fotoğraflarını çekmeye başladım.Vitrayları çok güzeldi. Epey bir havaya girdikten sonra gemiye bindik. Gemiye bindiğimiz de değil oturmak ayakta duracak yer bile yoktu. Neyse ben bir yer buldum oturdum. Bir yanımda Amerikalılar diğer yanımda Fransızlar oturuyoru. Geminin %95'i turisti. Bizde kendimizi yurt dışındaymışız gibi hissetmeye başladığımızdan pek bir keyiflendik. Turistlerin tarihi yerlerimizi görünce "ooo... olağanüstü", "muhteşem....", "inanılmaz..." gibi ifadeler kullanmaları beni pek bir mmutlu etti. Yolculuğumuz başlayalı 1 saat olmuştu, ve nnnaaa nııımmm..İki türk bayan geldi (tasvir etmiyorum, çünkü beni tanımadan okuyanlar yanlış anlayabilir, ama beni tanıyan arkadaşlarım zaten bu cümlemin altındaki tasviri anlamışlardır) ve araya dikildiler, hiç durulmayacak bir yere.
Yanımdaki Amerikalı kadın ayaklarını koyacak yer bulamıyormuş bahanesiyle hafif hafif tekmelemeye başladı. Bayanlar bu sefer tam kenara geldiler. Manzarayı iyicene kapattılar. Bu seferde yanımdaki Fransız bayanlar rahatsız oldu ve kalkarak korkuluklara yaslandılar. Bizim Türk bayanların sinir katsayısı epey bir arttı. Türkçe bilen yok mu dedi. Ben varım dedim. Aramızda geçen konuşmalar:
Bayanlar:"Yurt dışından kızımın arkadaşlar geliyor, onlara ne yedireceğimi şaşırıyorum şunların yapttığına bak..."
ben: "Olur böyle şeyler..."
Bayanlar:"Her yerede bizi ittirdier. One, two, three, four diyorlar elleri ile hayır işareti yapıyorlar, halbuki araya sıkışıp oturabiliriz, boşluk var...."
Ben:" Şimdi onlar Türk olmaddıkları için farklılar. Alan hakimiyetine önem veriyorlar. 4koltuk varsa 4 kişi oturabilir diyorlar. Hepimiz Türk olsak dediğiniz doğru sıkışırız, ama şimdi olmaz Alan Meselesi bu..."
Bayanlar şaşkın şakın yüzüme baktılar, birisi de kocaman bir saskızı epey gürültülü çiğniyordu...Baktılar olacak gibi değil,bir hırsla amerikalı kadının ayaklarını tekmeleyerek oradan uzaklaştılar. Elimden geldiğince barış elçisi olmaya çalıştım ama pek beceremedim...:-)
Neyse Amerikalı kadın benim İngililzce bildiğimi anladı ve başladı anlatmaya...
Sonuç cümlem: "Dünyanın her yerinde kötü ve iyi insanlar vardır oldu..."
Bu Amerikalı teyzemin kocasının yakasında bir iğne vardı ve Türkçe şöyle yazıyordu: "Barışı Düşle" ben de hemen onu yüksek sesle okuyarak Türkiye-Avrupa-Amerika arasındaki bir savaşı engelledim...:-)
Neyse Fransızlar beni pek bir sevdiler, bende yemeyi içmeyi sevdikleri için onları sevdim. Ben nereye gittiysem peşimden geldiler. Tabiki Amerikalılar da çaktırmadan beni izlediler...!!
Dönüş yolculuğumuz ayrı bir maceraydı. Amerikalı genç bir çifte Türkçe öğretmeye çalışan bir amca vardı. Diyaloglar anlatılmaz yaşanır diyorum. Hattta amcam bir ara şarkı bile söyledi..."İstanbul İstanbul olalı böyle güzel görmedi..." Sonra başka bir şarkı...Bu çocuklar da pek bir kibardılar kendi aralarında konuşunca çok sıkıldıkları anlaşıyordu ama amcamın onları müslüman yapmadan Amerikaya göndermeye hiç niyeti yoktu...!!!
Neyse bol kah kahalı süper eğlenceli bir gezi oldu. Gereçekten sizlere de tavsiye ediyorum, unutulmaz bir deneyim yaşayabilirsiniz...:-)
Not: Kukla sanatıçısından önceki yazılarımın birinde bahs etmiştim.Biraz imerenerek biraz da özenerek hatta biraz da kıskanarak ne güzel bir hayatı var sevdiği mesleği yapıyor demiştik. Ama bu gittiğimde kendisi ile konuşma fırsatı elde ettim. O da bana dedi ki sandığınız gibi değil. Bugün elimde olsa Afrika'ya giderim. Artık Türkiye benim Türkiyem değil. Ben de kendisine aynı şeyi söyledim. Güvenim kalmadı. Ben Afrikaya değil ama canım İtalya'ya gidebilirim :-)
Sunday, April 19, 2009
Ortaköy- bayanlara yönelik bir yazı oldu galiba...:-)
Dün hava o kadar güzeldi ki, eve hiç girmek istemedik. Ortaköy'e gittik. Uzun zamandır alışveriş yapmıyorum, hatta bir alışveriş merkezine gitmeyeli tam tamına 3 ay oldu. Neyse kurulan tezgahlardan kendime çok güzel iki tane gömlek ve bir küpe aldım. Lavanta da oturup salata yedik ve limonata içtik. Hoş Yakamengen'deki limonata ile kıyaslanamazdı ama yine de çok lezzetliydi.
Bu arada eskiden Ortaköy'e gidince arabayı yıldız yokuşuna park edebiliyordum şimdi ise imkansız hale gelmiş. Dün askeriyenin oraya kadar çift taraflı her yer doluydu. Keşifçi ruhum sayesinde !!! bende yeni bir yer buldum. Manzarasıda aşağıdaki gibi. :-)
Ortaköy'den sonra Arnavutköy'e yürüdük.İstanbul'un en sevdiğim semti. Oradan Bebek'e ve biraz daha alışveriş (yargıcıdan çok güzel bir çanta aldım :-) Bu arada Yargıcı en beğendiğim mağzadır, sadece orada kendime uygun birşeyler bulabiliyorum)yapıp, isstemeyerek de olsa eve döndük
Monday, April 13, 2009
İstanbul'da bir Cumartesi
Cumartesi akşam üzeri Küçüksu Kasrı'nın hemen yanındaki kafede çay- kahve molası verdik. Hava güneşli olduğu için deniz kenarında oturmanın keyfini çıkardık. Sonrasında da Anadoluhisarı'nın yüksek taraflarında, arka sokaklarında yürüdük. Ne yazık ki çok güzel olan tarihi yapılar birer birer yıkılmış...
Sunday, April 12, 2009
Polonezköy'de bir başka bahar...
Polonezköy hakkında daha önceki yazılarımda çok bilgi vermiştim, o yüzden bugün kısa kesececğim. 2. Köprüden gideresek bizim evden uzaklığı 25 dk. geçmiyor. Bu sefer 3 km'lik yürüyüş parkurunda yürüdük. Belgrad ormanından çok daha sakindi. Hatta 1-2 ünlü sima dışında kimsler yürümüyordu...:-) Yürüyüşün sonunda Polina da yemek yedik. Polinanın dekorasyonu çok hoşuma gidiyor. O yüzden burayı terecih ediyoruz. Birde aşağıda görülen içinde bir sürü ot olan salatası...:-)Birde paastaları var. Değişik Polonya'ya özgü pastalar. Bana biraz tatlı geliyorlar...
Sevgili papağanı en yakın bu şekilde görüntüleyebildim, gözünü çekmeme izin vermedi...:-)Günün sonunda Küçüksu kasarında çay kahve molası verdik. O fotoğraflarda yarına kalsın...:-)
Sevgili papağanı en yakın bu şekilde görüntüleyebildim, gözünü çekmeme izin vermedi...:-)Günün sonunda Küçüksu kasarında çay kahve molası verdik. O fotoğraflarda yarına kalsın...:-)
About
.
Search This Blog
About Me
Translate
Popular Posts
-
Çocukken annemle babam bizi akşamları boza içmeye vefaya götürürdü. Bazı akşamlarda boza diye bağıran seyyar satıcılardan alırdık. Yıllar ge...
-
Zuhal Olcay’ın Tilbe Saran’ın birlikte oynadığı Nathalie, daha önce 2003’TE Fanny Ardant, Emmanuele Beart ile Gerard Depardieu'lü kadros...
-
aşağıdaki linke girerseniz, doğduğunuz ayı seçiyorsunuz sonrada gününü ve en son yıllara göre bir liste getiriyor oradan da doğduğunuz yıla ...
-
Malabadi Köprüsü: Fatma ile Badi birbirlerini seviyorlarmış. Bir gün Fatma Badi’nin köyüne varmak için nehri geçerken boğulmuş. Badi de bun...
-
Düğün törenim tam istediğim gibiydi. Ailem, dostlarım ve arkadaşlarımla tam planladığım gibi gerçekleşti. Ahmet Altan geçen günkü bir yazısn...
-
Tarih'de 500 yıl önce neler olmuş diye merak ettim ve bakın neler buldum: 1500 World population 400 million. 1501 First flush toilets. 1...
-
Evet berberin ismi minik berberdi. Yeşil olmasından dolayı ilgimi çekti. Bu arada müşterisi hangi saçını kestiriyordu pek anlayamadım...:-) ...
-
Kuzenlerimin çocukları...İlk fotoğraftaki sevgi kelebeği... Sürekli gülüyor...Ağzında da tiryakiler gibi hep birşey var...Adanada bebeklerin...
Yasal Uyarı
Fotoğrafların korunması konusu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) m.84′de düzenlenmiştir. "Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
Fotoğrafların telif hakkı acupofcaffeine aittir. İzinsiz kullanımı durumunda her türlü yasal yola başvurulacaktır.
Blog Archive
geziyorum
Labels
- adalar (34)
- adana (1)
- akyaka (1)
- alaçatı (7)
- almanya (2)
- Amsterdam-Belçika (3)
- ankara (3)
- antakya (1)
- Antalya (10)
- assos (1)
- avusturya (9)
- ayvalık (4)
- baden baden (1)
- bafa gölü (2)
- batum (2)
- bodrum (1)
- bolu (2)
- bozcaada (3)
- bulgaristan (1)
- bursa (12)
- çatalca (7)
- çeşme (2)
- chios (4)
- Çıralı (5)
- colmar (1)
- cumalıkızık (1)
- cunda (5)
- dalyan (1)
- datça (7)
- doğu karadeniz (4)
- efes (1)
- eqisheim (1)
- fethiye (4)
- foça (3)
- Fransa (21)
- geziyorum (486)
- göcek (2)
- Gökçeada (6)
- gölyazı (2)
- greece (4)
- hiç. (1)
- iğneada (4)
- ispanya (11)
- ist (1)
- İstanbul (152)
- İstek-hikaye (2)
- italya (22)
- izmir (2)
- iznik (4)
- kapadokya (12)
- karadeniz (6)
- karagöl (1)
- kıbrıs (6)
- ku (1)
- kutlama (1)
- lavanta (1)
- likya yolu (5)
- linklerim (2)
- manyas (1)
- manyas kus cenneti (4)
- marmaris (1)
- okuyalım öğrenelim (27)
- ondan bundan birazda benden (351)
- pamukkale (1)
- polonezköy (3)
- Prag (3)
- romanya (1)
- safranbolu (3)
- sanatsal etkinliklerim (51)
- sapanca (1)
- Semtler (58)
- side (4)
- sinop (6)
- şirince (1)
- sofya (1)
- taraklı (2)
- tasarım (3)
- türkiye (181)
- uçmakdere (1)
- Ukrayna (9)
- urla (1)
- yalova (1)
- yaşam (14)
- yeme içme (1)
- yemeklerim (13)
- yunanistan (10)
sevdiklerim
mutfaktan nefis kokular geliyor
Yeni Eklenenler
Search this blog
Followers
Powered by Blogger.
Copyright (c) 2010 A CUP OF CAFFEINE. Design by WPThemes Expert
Blogger Templates, Grocery Coupons and Daily Fantasy Sports.