Monday, April 28, 2008

Berceste Cay-Haftasonu ıvırzıvırı


Berceste arkadaşım beni düşünerek aşağıdaki çayı getirmiş. Bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırı var derler. Ben de bir kupa çayın 80 yıllık hatırı var diyorum....:-))
Muhabet ederken baharatlı çayları çok sevdiğimden bahs etmiştim. Çayıma kakule koymayı seviyorum filan demiştim. Oda eksik olmasın çok beğendiğim bir çay armağan etti... Aslında çay önemli değil, düşünce çok önemli. Genel olarak düşüncesi bol olan hediyeleri pek bir seviyorum...:-)) Teşekkürler sevgili Berceste...

Bu fotoğrafta iş yerlerimin bir tanesinin önündeki botanik bahçesinden... Çiçeğin ismini bilmiyorum... Açelya olabilir mi acaba?

Hmmmmm.... buda haftasonu keyfimiz... Serra arkadaşımla Pazar günü keyif yapalım dedik... Beraberce bol dedikodulu bol yemekli uzun bir kahvaltı yaptık... Sonra sahilde yürüdük...Ayaklarımızı adalara uzatarak pazar günün tadıını çıkarttık...

Sahildeki ağaçlardan bir görüntü... Hmmmmm... Bu arada bir limon ağacımız oldu... henüz limonu yok... ama çiçkleri çok güzel kokuyor...
Posted by Picasa

Wednesday, April 23, 2008

23 Nisan 2008



23 nisan , neşe doluyor insan....
herkese ve özelliklede bana kutlu olsun...!!!

Monday, April 21, 2008

Samatya Meydanı

Uzun zamandır iki meydanı dolaşmak istiyordum. Bunlardan bir tanesi Samatya meydanıydı... Pazar günü dolaştık ama ne yazık ki çok üzüldük... Alttaki yazı alıntı ama bu meydana giderseniz adım adım izleyin derim...

 
 
 
 
Posted by Picasa

Samatya şimdi İstanbul’un semtlerinden biridir, ama tarihçilerin görece yeni bulgularına bakılırsa, aslında İstanbul’dan daha eski bir yerleşim yeri olduğu anlaşılıyor. Efsanevi Byzas, körlerin şehri karşısında kendi şehrini kurmak üzere buralara geldiğinde, Samatya’da bir köy varmış. Bu köy ancak Theodosios bugünkü kara surlarını yaptırdığı zaman İstanbul’un içine katılmış. Tabii, bu eski köyden bugüne kalan birşey yok. Ona bakılırsa, 1950 öncesi Samatya’dan kalanlar bile epey azalmış durumda. Burada apartmanlaşma, hemen hemen hiç bir koruma bilincinin oluşmadığı o yüzyıllarda başlamıştı. Dolayısıyla apartmanların, kagir binaların çoğu mütevazı; 1960’ların ve daha sonrasının yapıları kadar saldırganca çirkin değil. Genede, semtin eski karakteri büyük ölçüde yok olmuş durumda.

Yazın gerisini buradanokuyabilirsiniz.

Ortaköy-Yıldız

Kedilere bayıldım... Artık neredeyse yazı hiç yazmıyorum... ilham perilerimi kaybettim... daha doğrusu bir tembellik çöktü... neyse umarım kısa zamanda eski günlerimme dönerim...:-)
Yııldız sarayı, yııldız arrkadaşımla en kısa sürede gezilececktir... Ortaköyde hava güzel olunca herşey bambaşka gözüküyor... Hemmen hemen tüm cafeeleerein çatısına çıktım bakalım oralardan istanbul nasl gözüküyor diye... Siz de yapın...:-))
 
 
 
 
Posted by Picasa

Sunday, April 20, 2008

Ortaköy-Kuklalar

Amacımız farklıydı ama ulaşım bizi engellediği için kendimizi Ortaköyde bulduk... Çok güzel vakit geçirdik...Ivır zıvır bile aldık...İyiki ulaşm bizi engellemiş...:-))
Kuklacı bayyan yaşlı, emekkli, tatlı, geeçim sıkıntısı var ve kanser... ama tüm bunların yanında kukla yaparken çok mutlu...

Birgün bnde çok seveceğim biir işi yapacağım az kaldı.. hemdee çok az....:-))

 
 
 
&nbs
Posted by Picasa

Saturday, April 19, 2008

Behzar Ablamla Kahvaltı-Kuleli Çay Molası-Kuzguncuk gezi

Bu sabah boğaz manzarası eşliğinde nefis bir kahvaltı yaptık. Ardından da Boğazda kıyılarını dolaştık... Evinos'un çizdiği resim çok hoşuma gitti. Hoş o şimdi Viyanadan bu fotoğrafları görünce canı buurada olmayı çok çekecek ama ne yapalım ben kötü bir ablayım.:-)))
Kuzguncuk istanbulda en çok sevdiğim semtlerden birisi...Orasıda yavaş yavaş değişmeye başlamış...Cafeler açıılmış vb. diğer yerler...




Kuzguncuk’un eski adının “Hrisokeramos” olduğu ve “Altın Kiremit” anlamına gelen bu adın yerleşmeye, II. İustinos(hd 565-578) tarafından yaptırılmış olan,çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kiliseden geldiği yazılmaktadır. Kuzguncuk adının kökeniyle ilgili görüşlerden biri, eskiden “Kosinitza” adıyla anılan semtin, bu adının bozularak “Kuzguncuk” olduğu şeklindedir. Evliya Çelebiye göre ise bu ad,II. Mehmet(Fatih) zamanında(1451-1481)buraya yerleşmiş “Kuzgun Baba” adlı bir veliden kaynaklanmıştır.

İstanbul’un Asya kesimindeki ilk Musevi yerleşim bölgesi Kuzguncuk’tur. Musevilerin buraya geliş tarihleri bilinmemekle birlikte, 17.yy kaynaklarında Kuzguncuk’un bir Musevi köyü olarak anıldığı görülmektedir.

Kuzguncuk’un Avrupa Musevileri tarafından “Kutsal topraklara varmadan önceki son durak” olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş topraklara gidemeyenlerin hiç değilse Kuzguncuk’a yerleşip orada ölmeyi ve gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Bu nedenle de,yerleşmede geniş bir Musevi mezarlığı olduğu 17.yy’dan itibaren sık sık vurgulanır. Bu tarihlerde Kuzguncuk’ta Museviler dışında Rumların da oturdukları bilinmektedir. Ermeniler ise,buraya 18.yy’dan itibaren yerleşmeye başlarlar ve 19.yy’da Kuzguncuk’ta oldukça büyük bir grup oluştururlar. Ermenilerin burada bir basmahane açtıkları;yeni icat nakışlı basmaları dokuyan imalathanelerin Kayserili Sarkis Kalfa’ ya ait olduğu,bu yüzden yeni tür basmaya “Sarkis Kalfa basması” dendiği;19.yy’ın başlarında da söz konusu basmahanenin Üsküdar’a nakledildiği yazılmaktadır.

Daha çok gayrimüslim ağırlıklı bir yerleşme niteliği taşıyan Kuzguncuk,Müslüman Osmanlıların rağbet ettiği bir semt olmamıştır. Buna karşın hemen bitişiğindeki Öküz Limanı (Paşalimanı) kesimi,camii,çeşmesi,kayık iskelesi ve bahçeleriyle yalnız Türkler tarafından iskan edilmiştir. Yörenin adının,Rumeli yakasından getirilen öküzlerin Anadolu’ya götürülmek üzere Beşiktaş’tan kayıklarla buraya nakledilmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır.

Kuzguncuk’a ulaşımda, 19.yy’ın ikinci yarısında özellikle Şirket-i Hayriye vapurlarının önemli etkisi olmuştur. 1865-1866’da çıkan ve Kuzguncuk’ta büyük tahribata yol açan yangın sonrası yapılan iskele,deniz ulaşımını kolaylaştırmıştır.


Kuzguncuk’un gayrimüslim ağırlıklı bir semt olması nedeniyle burada, 19.yy’ın sonlarına tarihlenen Üryanizade Mescidi ile 1952 tarihli Yeni Cami olmak üzere,yalnız iki cami bulunmaktadır. Üryanizade Mescidi, II. Abdülhamid’in (hd 1876-1909) şeyhülislamlarından Üryanizade Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır. Şerefesi saçaklı minaresi, İstanbul’daki ahşap minarelerin en zengin ve dikkate değer örneklerinden biridir.

Kuzguncuk bir azınlık semti niteliği taşımasına bağlı olarak iki Rum, bir Ermeni kilisesi ve iki sinagog içermektedir.

Bunlardan Ayios Panteleymon Kilisesi ve Ayazması 1861’de yanmış, 1896’da yeniden yapılmıştır. Kilisenin çan kulesi ise 1911 tarihlidir. Ayazması da 1831’de yapılmıştır. Ayios Yeoryios Kilisesi ise bir Bizans kilisesi üzerine Ayios Panteleymon anısına yapılmıştır. Kuzguncuk İskelesi yanında yer alan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi,1835 tarihli ahşap kilisenin harap olması üzerine 1861’de yaptırılmıştır. Kal de Abaşo(Aşağı Sinagog) adıyla da anılan Beth Yaakov Sinagoğu 1878 tarihlidir. Virane ya da Kal de Ariva(Yukarı Sinagog) adıyla anılan ikinci sinagog ise,1840’larda inşa edilmiştir. Bu anıtsal yapılar dışında,Kuzguncuk’ta Küçük Hamam ve Dağ Hamamı adlı iki hamam,Kuzguncuk-Paşalimanı arasında 1812 tarihli İsmet Bey Çeşmesi ve Kuzguncuk çekek alanındaki 1831 tarihli İskele Çeşmesi semtin tarihi eserleri arasındadır.

Kuzguncuk sahilinde yer alan yalılardan günümüze kalan görkemli örnek,Fethi Ahmed Paşa Yalısı’dır. İlk sahibi II. Mahmud(1808-1839)ve Abdülmecid(1839-1861) dönemlerinde önemli devlet görevlerinde bulunan Fethi Ahmet Paşa’dır. Harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı kısımdan oluşan yalının ardında çam,çınar,köknar ağaçlarının çoğunlukta olduğu büyük bir koru bulunmaktadır. Günümüze yalnız selamlık bölümü kalan yalının korusu,halka açılması ve içinde yapı yapılmaması koşuluyla belediyeye bırakılmıştır.

Kuzguncuk’un köy içi dokusunu,bugüne dek geçirdiği yangınlardan kalabilen ve 19.yy’ın ikinci yarısıyla 20.yy’ın başına tarihlenen sıra evler,tek evler,köşkler ve son dönem apartmanları oluşturmaktadır. 1864 yangını sonrası yapılan ve semtin özgün dokusunu oluşturan,dar parselasyon üzerinde yükselen sıra evler,iki ile dört kat arasında değişmektedir. Bu yapılar ya tümüyle kagir ya da kagir zemin kat üzerinde yükselen ahşap üst katlardan oluşmaktadır.

Çileğiyle tanınan Kuzguncuk’ta,Musevilerin balıkçılık ve sebzecilikle,Rumların kahvecilik, berberlik ve meyhanecilikle, Ermenilerin de kuyumculuk ve tuhafiyecilikle uğraştıkları bilinmektedir.

Friday, April 18, 2008

Demetusun Çiçekleri





Demetusa fotoğraf makinamı verdim. Birde makro çekmmesini gösterdim. Oda çekmeye başladı... Sonra dediki "artık sitende bu fotoğraflara yer verirsin" eeeeeeeeeeeeeee... herehalde yani...Onun fotoğraflarını yayınlamayıpta kiminkini yayınlayacağım....!!! Yayınlamazsam TW'luluğu tutar neme lazım....:-)))

Wednesday, April 16, 2008

Polonezköy-2

Eskiden sadece ilk fotoğraftaki evler varmış...Ama artık onlardan çok az var...Tam merkezde kocaman çirkin bir otel ve etrafını çevreleyen diğer çikinlikler... O fotoğraflarda gördüğünüz alanların yarısına kadar binalar var...Öyle boş arazi çok yok...Polonezköy-1'de sarı çiçeklerle kaplı o büyük alan çitle çevrilmiş yakında orada beton kümeleri oluşacak...:-(
Avrupalılar boşuna bize betona tapanlar demiyorlar...
Bu yazıyı Minecim sormuş Polonezköyde yapılaşma var mı diye bende ona ithafen yazdım...
 
 
 
 
Posted by Picasa

Tuesday, April 15, 2008

Polonezköy-1

Demetuslarla Polonezköye bruncha gittik... Nefiis bir kahvalt yaptık...Ardından da uzun bir yürüyüş...Neye yürüşe değdi...
Gülümseyiş benden daha çok fotoğraf istemişti...Bende o yüzden bolca çektim...Bölümler halinde yayınlarım... Zosia Teyzenin evi ile ilgili yazıyı daha önce yazmıştım şimdide fotoğraflarınıı göstereyim dedim...Evin bahçesi çok huzurluydu 10 dk kadar oturdum sanki bir saat oturmmuşum gibi dinendim...Kuşların sesi ve mor salkımın nefis kokusu...

DEMETUS'UN çektiği makro çiçek fotoğrrafları da artık üçüncü bölümde yayınlarım...Yoksa öldürür beni...:-)))


 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
 
 
Posted by Picasa

Monday, April 14, 2008

Büyükada-1

Büyükada'ya Sevgili Berceste ile beraber gittik...Bu son 4 ayda belkide 5.nci gidişim ama her defasında ayrı bir güzellik görüyorum...Tabiki birlikte gezdiğim kişilere bağlı olarak yürüdüğümüz parkurlar da değişiyor...
Bu seferde öyle oldu...Adada hiç ayak basmadığım bir sokaktan yürüdük...Sizinde oradan yürümeniz için fotoğrafını çektim...:-))
Sevgili Berceste bu blogun bana kazandırdığı dostlardan birisi...sıcak, samimi, bilgili (tüm bitkilerin ismini biliyordu vallahi, ağzım açık hayranlıkla dinledim), kültürlü...Eeee...hal böyle olunca ada daha bir farklı gezildi...:-))
Bu arada adaya giderseniz fıçıda oturun derim... Meydanda sağa döününce hemen köşde...Midye tava yemeniz ve bira içmeniz şiddetle önerilir...Kalamarda enfes gözüküyordu... Ama midye tavanın ekmeği sanki fırından yeni çıkmış gibi çıtır çıtıdı...Midyelerde içinde sosla ....aaayyyyy...mmmmmııımmm...nefisti...

Aşağıda yetimhanenin fotoğrafı var... onunla ilgili bilgiyi daha sonra yazarım...

Şu sıralar laler ile meşgulüm...:-)

Bercesteusla beraber adaya gitmeden önce soğanlı bitkiler parkına giittik... bir sürü fotoğraf çektik...Ben ilk 100'e girmeyi planlyorum...:-) 300.-Ytl kazanacağım...nasıl ama...:-) o yüzden yazıyı kısa kesiyorum, çünkü lale fotoğraflarımı yarışmaya hazırlayacağım...:-)))

 
 
 
 
Posted by Picasa

 
 
Posted by Picasa

 
 
 
 
 
 
Posted by Picasa

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html