Sunday, March 29, 2009

İbibik (Upupa epops),



Dünkü gezi sırasında çok değişik kuşlar gördük. Ama ibibik kuşunu görür görmez neden daha güzel bir fotoğraf makinam yok ki dedim.Yerden havalanışı ve çizgili kanatlarını açarak en yakın ağaca süzülüşü çok güzeldi. Yinede size internetten aldığım bir fotoğrafı ile bu kuşu tanıtmak istiyorum.

İbibik (Upupa epops), ibibikgiller (Upupidae) familyasında yer alan tek kuş türü. Eşleşme dönemlerinde çıkardıkları sesten dolayı Anadolu'da hüthüt adını almıştır.

Gagaları uzun ve yay şeklinde olan kuşlardır. Sivri gagaları ile toprağı eşerek çıkardığı kurtçukları havaya fırlatıp gagasını açarak havada kapmayı severler. Kırlar ve ormanlar yerleşim alanlarıdır. Haşere, böcek, salyangoz ve solucanlarla beslenirler. Her çeşit oyukta ve kovukta yuvalarını yaparlar ve insana rahatlıkla alışırlar. Açık arazide bulunabileceği gibi şehir parklarında da rastlanır.

Yuvasını ağaç kovuklarında veya yüksek toprak deliklerinde yapar. Kuluçka zamanı kuyruk bezinden ağır bir koku yayılır. Dişileri 4-12 adet açık mavi veya zeytuni kahverengi yumurtalar üzerinde 16 gün kuluçkaya yatarlar. Kuluçka sırasında erkek dişiyi besler. Yavrular dışkı atarak düşmanlarından kendilerini korurlar.
Palearktik'de ve Afrika'da bulunurlar. Sonbahar mevsiminde Afrika'ya göç eder. Baharda Asya ve Avrupa'ya tekrar döner. Göç zamanlarının dışında yalnız yaşamayı seven kuşlardır.

Bu arada Mayıs 2008 yılında da İsrailin Ulusal kuşu seçilmiş.

Kaynak :http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0bibik


Yorumlar arasında Ali Kandemir Bey’in ibibik kuşu hakkında halk arasında meşhur bir hikayesi var onu almadan edemidim :)

Zamanın birinde, bir yerlerde bir gelin varmış; nazlı mı nazlı, saf mı saf...
Gelinin bir de kaynanası varmış ki, ocaklardan ırak olsun; zalim bir kaynana imiş...
Kaynana sabahleyin evden çıkarken geline talimat vermiş:"Kız gelin, yayığı yay, yağı küleğe koy, ayranı kuyuya indir..."
Gelin yayığı yayarken nasıl olmuşsa olmuş, yayık elinden yere düşmüş, ağzı açılmış, içindeki yoğurt yere dökülmüş...
Zavallı gelin, akşam kaynanasının eve gelince kendisine neler edeceğini bildiği için, Allah’a dua etmiş:"Allahım, beni bir kuş yap da, kaynanamın zulmünden kurtar..." diye yalvarmış...
Allah mazlumun duâsını kabul eder ya; gelini bir kuş yapmış...
İbibik kuşu öterken "pışşşst" diye bir ses çıkarır ya, o ses yayığın içindekilerin döküldüğünü anlatırmış...
Hikâyemiz böyle...
Halkımızın hikâye ve masallarının, modern dünyânın sentetik-kurgularına kurban edilmemesi için...

Birde aklıma şarkısı geldi tabiki...

Kara gözlüm efkarlanma gül gayri
İbibikler öter ötmez ordayım
Mektubunda diyorsun ki gel gayri
Vatan borcu biter bitmez ordayım

Aramızda dağlar vardır koskoca
Benim derdim o dağlardan yüce
Birgün değil beş gün değil her gece
Yatağıma yatar yatmaz ordayım

Bahar geldi koyun kuzu koklaştı
İki aşık kaç senedir bekleşti
Kara gözlüm düğün dernek yaklaştı
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım

Saturday, March 28, 2009

İzmit civarı köyler

İzmit civarındaki köyleri dolaştık. Bir-iki saatlik kısa bir dere kenarı yürüyüşü yaptıktan sonra bol bol yeşili seyrettik. Bugün uzun bir gün oldu. Sabah dr.ziyareti bir cumartesi klasiğimiz oldu artık. Sonrasında İzmit civarındaki köyleri gezmeye gittik. Öğleden sonra Şilede 5 çayı ve kahve molası verdik. Akşam saatlerinde ise İkea alışveriş derken şuan itibariyle göz kapaklarımı açamaz oldum.
Yeşili çok özlemişim. Emekli olsam artık :-)










Saturday, March 21, 2009

karışık...



Bugünler de pek bir keyifsizim. Havalar hep yağmurlu olduğu için bir yerlerede gidemiyoruz...! :-) Tüm bun üstüne birde sağlık sorunları oluyor, vs. vs... Neyse bu sabah annem, behzar abla birlikte İstinye'ye gittik. Kahve içip, fal baktık... Üzerine nefis lokmmaları götürdük, ekmek savaşı yapan martıları ve sakarmekeleri seyrettik bol bol güneşlendik ve sonrasında alışveriş çılgınlığı için Maslak Paşabahçeye gittik.
Diğer fotoğraf, işe giderken ara sokaklarda yürümeyi seviyorum.Bu pencereyi görünce dayanamadım. Hikayesini kafamda hazırlamıştım. Dramatik bir öykü yazacaktım. Ama artık hiç içimden gelmiyor. Ama bir cümle ile diyorum ki "Baktığımız pencereler her ne olursa olsun bizim gördüklerimiz hep güzel olsun".
Neyse yarın kalabalık bir pazar günü olacak...Hazırlık yapayım...:-)

Sunday, March 15, 2009

Pazar günü Büyükada sefası...

Nihayet bu haftasonu az da olsa güneşi görebildik. Sabahleyin 6:20'de kalktım ve güneşi görünce gözlerime inanamadım. Evin her iki cephesinden havadaki bulutları izledim.Hava mavi ve berrak gözüküyordu. 9:10 ada vapuru yandan çarklı... nnıımmm..nımm... simitçi,kahveci, gazozcu, şinanay da yavrum şina şinanay...:-)
Adanın bilmediğim ve girmediğim çok az sokağı kaldı. Artık bu yıl içinde oraları tamamlarım. Tüm ada fotoğraflarımı Dear LR.'a armağan ediyorum vee diyorum ki "ANLADIN SEN ONU..." mimoza fotoğraflarını da sevgili bercesteye... umarım seneye onunla birlikte 3'lü tur yaparız...:-)
Adada hava rüzgarlıydı. Ama çooooookkk güzeldi. Çarşıdan geçerken 5dk'lık bir sıkıntı yaşadık.İğrenç seçim showları... her yerde mavi, turuncu, beyaz görüntü kirliliğinden başka bir şeye yaramayan seçim bayrakları ve bangır bangır çalan iğrenç müzikler... Neyse çarşının dışında başka hiçbir yerde bunlara rastlamadık...İnsan bir tatlı huzur almak istiyor canım...! 29 Mart geçse de bir huzura kavuşsak... Fotoğrafların hangisini koyacağıma karar veremedim. Ben de Büyükada'yı, faytonlarıyla, kedileriyle, martılarıyla ve güzel konaklarıyla görüntüleyeyim dedim.
Bisikletli fotoğrafta biraz hile yaptım ama sonuç bence fena olmadı.:-)














Thursday, March 12, 2009

Bahar gelmedi gitti...

Hep yağmur hep yağmur...:-( Yağmurun yağması tabi ki çok iyi ama artık sadece akşamları yağsa, sabah biz güneşle uyansak, nasıl olur?
Haberlerin üzerinden gri bulutlar kalksa, dinlemeye ve görmeye değer güneş gibi aydınlık yorumlar olsa vs...vs...
Bu sabah işe giderken starbucksa uğradım. Lise öğrencileri dışarıda oturuyorlardı (sigara içtikleri için) bendeniz de 3. katına çıktım. İlk defa çıktım (hoş altta kalıp liseli aşıkların maceralarını dinlemek iyi olurdu, ama ne yazık ki ben sigaradan hiç hoşlanmıyorum...)ve hoş bir süprizle karşılaştım. Bir şömine ve yanında da aplikler vardı. Ben cumbadaki kolktuklara oturdum ve aşağıdaki sokakta işe giden insanları güzel bir piyano müziği eşliğinde seyrettim...Allah allah diyorum. Bu aralar da her yerde karşıma piyano çıkıyor, nasıl yani... bu bir işaret mi... yoksa çocukluğumdan beri hep ertelediğim, müzik kulağım sıfır olmasına rağmen hep çalmayı istediğim piyano için artık ders almaya mı başlasam...:-)
 
 
Posted by Picasa

Sunday, March 8, 2009

Bir Tatlı Huzur Aldık



Uzun zamandır eller havaya yapmak istiyordum. Ama sigara dumanından boğazımın yandığı, gürültüden müziğin anlaşılmadığı, yapışkan saz ekibinden kurtulmak için binbir oyunun yapıldığı, kadınların mankenlik havasına girdiği ve erkeklerin kadehleri birbiri ardına yudumladığı bir ortam değil de daha farklı bir şey istiyordum. Yine eller havaya olacaktı ama değişik bir biçimde.:-)))
Sonunda böyle bir mekan buldum. Hem de fotoğraftaki manzaraya sahipti.:-) Nefis bir piyano müziği eşliğinde yine aynı güzellikte bir bayan solist tarafından söylenen eğlenceli, hüzünlü alaturka müzik, gecemizi unutulmaz kıldı. Hoş sanat müziği benim pek tarzım değil, beni tanıyanlar "allah allah" "arzu nasıl yani...!!" diyorlardır ama bu farklı bir geceydi:-)
Biraz ortamı anlatmak istiyorum. Sanıyorum bu mekana hep müdavimleri geliyor. Neredeyse herkes birbirini tanıyordu.
Mutluluğu 45-50'lilerinde bulmuş bir çift. Düğünlerini de 1-2 hafta önce orada yapmışlar. Bazen mikrofon yeni damata uzatılıyordu, o da eşine bakarak aşk şarkılarını mırıldanıyordu...
Hemen önümüzdeki masa çok kalabalıktı.O ailenin 7den70e tüm fertleri oradaydı sanki. Her biri masadaki bir diğeri için anlam ifade eden parçaları istekte bulunuyordu.
Bir de Ahmet Necdet Bey oradaymış. Kendisi Avni Anıl'ın yakın dostu bir şairmiş. Ben tanımıyordum. Bir ara kalktı, Topkapı- Bahçekapı şiirini okudu. Nefis bir şiir. Bundan tam 55 yıl önce yyazmış. O zamanlarİstanbul'un nüfusu 480 bindi dedi. O zaman sevdiğimizin adını tramvaydaki buğulu cama serçe parmağımızla yazıyorduk... (Hesapladım nüfus tam 25 kat artmış. Normal bir artış olsaydı, 2 milyon olacaktı. O zaman sanıyorum İstanbul, İstanbul olarak kalacaktı)...Yine bir başka arada Ahmet Bey "Avni Anıl bambaşka bir insandı" diyerek onu bir kaç bestesiyle konuklara tanıttı.
Topkapı- Bahçekapı şiirini internette aradım ama ne yazık ki bulamadım. Bu yazıya Ahmet Bey'in bir şiirini eklemek istediğim için aşağıdaki şiiri uygun gördüm. Bu arada eşi için de min-el ay diye bir şiir yazmış. Eşi de bestesini yapmış. Biraz ısrarlarımızla bize bu şarkıyı okudu. İnanılmaz hoş sesiyle... Sanki oraya gelen herkes müzisyendi.:-)
Yemek yenilen masaların diğer tarafında bar vardı. Orada da 35-40larında olan bekar erkekler otuyorlardı, tavırlarından aşık oldukları anlaşılıyordu. Bir ara onlardan biri ortamın büyüsüne kapılıp solistten "Ararım seni" şarkısını istedi ve telefonunu açarak birisine dinletti. Saatler saatleri kovalamış biz hiç fark etmemiştik.
Sonra yine barda oturan Yakup Bey geldi. Kızı hastaymış. Hastanede yatıyormuş. Uzun zamandır sanıyorum. Çünkü solist "şimdi hastaneye canlı bağlanıyoruz" dedi ve Yakup Bey'in kızı için "Neredesin sen" türküsünü söyledi. Biraz duygusal anlar yaşadık...
Sonuç, dediğim gibi insanların mütevazı olduğu, hoş, eğlenceli, şiir dolu bir akşam geçirdik. Eller havaya...:-))


Mendirek
Senin düşünü ilk kez bir mendirekte kurdum
Adımı yazdım hemen adının yanısıra
Önce kuşlara sordum ardından balıklara
Yorgun bir tekne gibi gece koynuna girdim

Mendirek bir rüzgârın denize düşen izi
Önünde dalgaların can çekiştiği duvar
Arkasındaysa aşkın kanayan yarası var
Ey şiir! Soluğunla gönendir gecemizi!

Sonsuz'un son'u geldi artık bir sonE'yim ben
Ucu hiçliğe çıkan o zâlim çıkmaz sokak
Gibi bir karanlığı kazıyıp belleğimden

Bir yürek çiziyorum adının yanına bak
Ayışığı sızıyor kapıdan pencereden
İzin ver de öpeyim öpülmedik yerinden

Ahmet Necdet

Kırşehir-Neşet Ertaş-TRT

Şu Garip Halimden Bilen İşveli Nazlım
Göynüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen
Tatlı Dillim Güler Yüzlüm Ey Ceylan Gözlüm
Göynüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen

Ben Ağlarsam Ağlayıp Gülersem Gülen
Bütün Dertlerimi Anlayıp Göynümü Bilen
Sanki Kalbimi Bilerek Yüzüme Gülen
Göynüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen

Sinemde Gizli Yaramı Kimse Bilmiyor
Hiçbir Tabip Yarama Merhem Olmuyor
Boynu Bükük Bir Garibim Yüzüm Gülmüyor
Göynüm Hep Seni Arıyor Neredesin Sen

Thursday, March 5, 2009

Laleler-davetiyeler

Dün akşam bilgisarımda eski fotoğraflara bakıyordum sonra bu düğün malzemelerini buldum. Birara birçok davetiye, çiçek, masa vb.şeylerin fotoğraflarını toplamıştım. Baktım yaz geliyor hazırlık yapanlar falan varsa yardımcı olayım dedim...:-) Hoş mozaik yapınca fotoğraflar çok gözükmüyor ama küçük halleride benim çok hoşuma gidiyor...



Lalelere gelince sevgili Berceste ile çekmiştim... Güzel bir bahar günüydü...
Karanlık havalardan artık çok sıkıldım, biran önce güneşli bahar günlerine kavuşmak istiyorum...:-)

Wednesday, March 4, 2009

Minik Lord Mert & Minik Burun Ceylinus

Kendi yeğenlerim diye söylemek istemiyorum ama pek bir tatlılar canım... Minik Lord Mert'i ve Ceyliin Hn.'ı lütfen maşallah diyerek severmisiniz... :-) Mertus Güler yüzlü sevimli, efendi bir bey...Uykusu gelene kadar hepimize gülücükler atıp duruyor...
Ceylin hanım alttaki karelerde dans ediyordu... Birde dans pistinde sadece kendisi olmak istiyor...:-)Ona göre...:-))









About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html