Thursday, January 3, 2008

Amsterdam-Aralık2007

Turu kendim düzenlediğim için son derece güzel ve sorunsuz geçti. Otellerimiz şehrin merkezindeydi ve ekstra konforluydu!!! Bu benim Amsterdam'a ikinci gidişimdi. Bundan sonraki gidişimiz umarım bir bahar ayında olur... Lalelerden yapılmış halıyı görmeyi çok istiyorum. Amsterdam'a gittiğinizde "I am Amsterdam" almanızı tavsiye ederim. Gün be gün şehirde neler olduğunu anlatıyor. Bir de "I am Amsterdam" kartı kullanmanız yararınıza olacaktır.


Hollanda "Netherlands" yani alçak ülke anlamına geliyor. Deniz seviyesinin altında olduğundan batmaması için kanallar açılmış.Amsterdam'daki kanalların en büyükleri Singel, Herengracht, Keizersgracht, Prinsengracht. Singel kanalı şehri Ortaçağ'da tam olarak çeviriyormuş. Şimdilerde ise Muntplein meydanında Amstel nehiri ile buluşuyor. Şehrin merkezine yakın olduğu için bu kanal boyunca bir çok cafeye ve restauranta rastlayabiliyorsunuz.
 

Herengracht ile birlikte diğer iki kanalın yapımı (Keizers ve Prinzengracht) 1658 yılında tamamlanmış. 17. yüzyılda bu kanal boyunca Aristokratlar yaşamış. Çok şık evleri bu kanal boyunca görebilirsiniz. Özellikle de 464 ile 436 numaralar arasında. Bugün bu kanal üzerindeki 400'den fazla ev koruma altındaymış.Bir zamanlar bu kanal boyunca yaşamak çok ayrıcaklı olduğundan savcı evlere 8 metrekare sınırını getirmmiş. Tabi ki "Prens'in evi" dışında. (No:54). 527 nolu evde Tsar Peter yaşamış. Bir zamanlar soyluların yaşadığı bu evler bugün ofis ve müze olarak kullanılıyor. Bu kanallardaki evleri isimleri ile bilmemizin ayrı bir nedeni var tabi ki... Elimdeki Türkçe kaynaklardan birine güvenerek bu kanal boyunca bir restaurant aradık. 576 numaradan 16 numaraya kadar yürüdük. Ama 16 numarada aradığımız yer karşımıza çıkmadı. Neyse biz de soluğu Haarlemmerstraat da aldık. Buraya daha sonra geleceğim.
 
Keizersgracht "imparator kanalı" olarak biliniyor. Hendrick de Keyser tarafından tasarlanan ve ölümünden bir yıl sonra oğlu tarafından tamamlanan (1622 yılı) 6 başlı ev de burada. Apollo, Ceres, Mars, Minerva, Bacchus ve Diana. Bir zamanlar lise olarak da hizmet veren bu bina 2006 yılında satılmış. Bu kanal diğerlerine oranla daha sessiz. Ayrıca bu kanal boyunca "kanal evleri" de görmeniz mümkün.
 
Posted by Picasa


Prinsengracht "Prens kanalı". Ne yalan söyleyeyim aynı zamanda benim de kanalım!!! Burayı çok beğendim. Amsterdam'ın en uzun kanalı. Bu kanal boyunca nefis cafeler, galeriler ve kanal evler var. Kanalın batı tarafında "Jordaan" bölgesi var. Bu bölgede bir zamanlar işçiler yaşamış. Şimdilerde ise genç nüfusun çoğu ve sanatçı atölyeleri burada bulunuyor. Daracık sokakları ve minik köprüleri var. Küçük kanallarla birbirine bağlanıyor. Prinsengracht ile Brouwersgracht (no2) da Amsterdam'ın en eski cafesi var. Cafe Papeneiland. 1642 yılında kapılarını kahve severlere açmış. Bu iki sokağın birleştiği yerde "paper mill lock" köprüsü var sol tarafta. Buradan manzara gerçekten çok güzel. Köprüyü değişik açılardan izlemenizi tavsiye ederim.



Gelelim, Haarlemmerstraat'a . Gurme restaurantlarının bulunduğu sokağa. Sokak nefis kokularla dolu. Bu da nefis yemekler demek. Eldeki bilgilerimize dayanarak LOF'a gittik. Yemekleri güzeldi. Aşçısı çok zevkle yemek hazırlıyordu. Mutfak açık olduğu için herşeyi yakından görüyorduk. İç dekoru hiç güzel değil, hatta dışarıda tabelası bile yok. Ekmekleri plastik sepet içinde getiriyorlar. Menü yok. 3 ana yemeği var. 3 başlangıç ve 3 -4 tane de tatlı. Size sözlü olarak beyan edilen yemeklerden anladığınız kadarı ile spiraşinizi veriyorsunuz ve merakla bekliyorsunuz. Arka tarafı daha güzel (biz de şans eseri orada oturduk) mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Buradan aklımda kalan anı Mr.Baston. Epey uzun boylu ve dik yürüyüşlü bir garson vardı. Tabağımızdaki yemeği bitirmezsek bize bulaşıkları yıkatır düşüncesi ile her şeyi silip süpürdük...:-)) Zaten büyük tabaklardaki küçük yemeği bitirmek hiç zor olmuyor...:-)) 62 numaradaki bu ilginç yeri isterseniz deneyebilirsiniz. (Pazar günleri kapalı). Benim aklımda buranın tam çapraz köşesindeki ufak restaurant kaldı....

 

Gelelim "SPUI" ye .... Amsterdam'da en beğendiğim meydanlardan biri de burasıydı. Etrafında küçük cafeler ve kitapçılar vardı. Bir de burada Begijnhof denilen bir yer var. Eskiden rahibelerin yaşadğı bir yermiş. Bugün de yanlız kadınların yaşadığı bir yer. Ahşap bir kapıdan içeriye giriyorsunuz ve bahçenin etrafında dizilmiş ufak tarihi evler karşınıza çıkıyor. Yolunuz Amsterdam'a düşerse benim için Spui'de oturup bir kahve için lütfen. 5 ve 24 no'lu tramvaylar geçiyor. Cuma günleri kitap pazarı, Pazar günleri de resim ve diğer sanat eserlerinin satıldığı bir pazar kuruluyor. 1882 yılında doldurularak meydan yapılmış. "Het Lieverdje"("the littledarling") heykelide burada. Genç Amsterdam'ı temsil ediyormuş...!!!

 
Şimdi de "Leidseplein" dayız. 17 yy.da çiftçiler ve köylülerin arabalarını park etmeleri için vagon park yeri olarak inşa edilmiş. Leidseplein ismini de Amsterdam'dan Leiden'e giden ana yolun sonunda olduğu için almış. İlk akşam yemeğimizi burada yedik. Cümbüşlü bir yer. Lido tiyatrosu, Paradiso ve Melkweg, tiyatrolar, sokak satıcıları ve göstericileri her şey var burada. Biftek restaurantları da burada. Burası benim için çok kalabalık. Gece hayatı ve cafeler de burada... American Hotel'de bu meydanda. Aristokratlar, sanatçılar kahvelerini bu otelin cafesinde içiyorlarmış. Önündeki minik havuz fena sayılmaz ve yeşil geniş meydan da güzel görünüyor.
 
Posted by Picasa


Müzelerin olduğu "Museumplein" deyiz. Burada Van Gogh Müzesi, Rijksmuseum ve Diamond Center müzeleri ile birlikte dünyaca ünlü Concertgebouw Konser salonu var. Geniş yeşil bir alanın etrafını çevirmişler diyebiliirim. Çok kalabalık olsalar bile müzeleri gezmenizi tavsiye ederim. Van Gogh Müzesi'nde çoğu kendisine ait çok güzel tablolar vardı. Buranın cafesinde oturup yeşil alanı seyrederek yorgunluk kahvemizi yudumladık. Ama size tavsiyem Concertgebouw'da önceden bir konsere bilet almanız ve buranın cafesinde oturup bir kahve içmeniz. Ya da konyak...!!! Buranın hemen arkasında "Fashion District" var. Doğal olarak nelerin olduğunu tahmin edersiniz. Bu sokaktan çıkmak pek kolay olmuyor.Ama hemen yanında Vondelpark var. Tamamı 3.3 km olan bu parkta yazın açık hava konserleri veriliyormuş. Bu parkın giriş kapılarının birine çok yakın bir yerde hoş bir sokakta Atlas Hotel var. Fiyatları da fena değil. Otel arıyorsanız ve müzeleri dolaşmak istiyorsanız parkın yanı başındaki bu oteli tavsiye ederim. Bizim otelimiz Apollolaan'daydı. Burası için daha çok yerleşim bölgesi diyebilirim. Zengin Amsterdamlıların yaşadığı muhteşem büyük evlerin bulunduğu geniş caddesinin kenarında yer alıyordu. Oldukça sessizdi ve yerel lokantalar vardı.
 
Albert Cuyp- Market. De Pijp bölgesinde yer alan bu pazar yerinde alışveriş 1904 yılında başlamış. 300 den fazla stand var. Alışveriş için en ucuz yer. Her şey var, çiçekten çukulataya, peynirden balığa vs... Cumartesi günü sabahın erken saatinde buraya uğradık. Sokağın ismini hatırlamamda cafenin ismini hatırlıyorum. Patisserie Kwekkeboom. Sitesinden adresini alabilirsiniz. Kahvenin yanında zencefilli-bademli kurabiye ikram ediyorlar. (Zaten Amsterdam'da bu bir gelenek). Buradakinin tadı epey lezzetliydi. Bademli çöreğini tavsiye ederim. 1900 yılından beri hizmet veriyormuş!!! Buranın yakınında Heineken bira fabrikası var. Oraya kadar gittik ama ne yazık ki içeriyi gezemedik çünkü kapalıydı. Ama tatil zamanı gitmezseniz burayı gezin derim. Biranın yapılışını gösteriyorlarmış ve gezinin sonunda da bira ikram ediyorlarmış. En güzel kanal evlere ait fotoğrafımı hemen bu fabrikanın önünden çektim. Amstel nehri şehrin içinden geçiyor. Şehir de ismini buradan almış zaten. "Aeme stelle" su ile dolu zengin bölge. Burası eskiden Amsteldam adında ufak bir balıkçı kasabasıymış, büyüyerek Amsterdam olmuş. Bu nehrin kenarında "gay parade" yapılıyormuş...
 
Singel kanalı üzerinde Koningsplein ile Muntplein arasında dünyadaki tek yüzen çiçek pazarını bulmanız mümkün. Ben buraya bayıldım. Burada çektiğiim fotoğrafı da Yıldız arkadaşım çok beğenmiş. Rengarenk her türlü laleyi burada görmeniz mümkün ve tabi ki diğer çiçekleri de. Buraya uğramanız şiddetle tavsiye edilir. Magere Brug, bu köprünün ilginç bir hikayesi var. Magere kardeşler için yapılmış. İkisi de köprünün bir tarafında yaşayacakmış ve birbirlerini köprüden geçerek ziyaret edeceklermiş. Köprü o kadar dar yapılmış ki, iki yaya zorlukla yanyana geçiyormuş. "Mager" Dutch dilinde dar anlamına geliyormuş. 1871 yılında trafiğin artmasıyla köprü genişletilmiş. Kanal turu yaptığımız zaman köprüyü görme şansı bulabildik. Ama fotoğraf çekmeyi seviyorsanız bir akşam mutlaka buraya uğrayın derim.
Gez gez bitmedi.....dediğinizi duyar gibi oluyorum...:-)) Ama az kaldı bitiyor...
Artis Zoo, burada "Dutch United East India Company Ship" var. Fotoğrafını çektim müsait bir günde yayınlar ve anlatırım detayları.
 
"Magna Plaza"- "Dam Square" II. Dünya Savaşı'nda ölen Hollandalılar için yapılan bir anıt var burada. 400 yıl kadar önce "Dam Square" balıkçılarla çevrelenmiş bir alanmış. Leylekler bu alanda balık artıklarını paylaşmak için cirit atarmış. Şimdiler de ise insanlar cirit atıyor. Yeni yıla 32 saat kala fotoğrafını burada çektim. Hareketli bir partiye hazırlanıyorlardı. Ünlülerin balmumundan heykellerinn sergilendiği, dünyada 6 tane olan ünlü Madame Tussaud müzesi de burada. Bu meydanın hemen arkasında Red Light District var. Burada en çok konuşulan dil Türkçeydi!!!!.... Gitmişken görmek lazım. Madem red light var o zaman Blue light district de olmalı değil mi... neden olmasın ki...:-))) Bu bölgenin ortasında "Oude Kerk" kilisesi var. Amsterdam'daki en eski kilise. Buradaki kuleye çıkmanızı ve şehri seyretmenizi tavsiye ederim.
 
Posted by Picasa

Son olarak central station. İstasyon olarak çok güzel, buranın önünden tüm tramvaylar ve feribotlar kalkıyor. Kanal turunu da buradan alabilirsiniz. Yeşil, Kırmızı, Mavi kanal turları dışında bir de "aşıklar" , "night" vb. kanal turları var. Yeşil tur en güzel kanalda. Hop on Hop Off Day Pass bileti alırsanız 14 duraklı bu kanal turunu yapabilirsiniz ve biletiniz 24 saatlik. Amsterdam kanal turu yapılmadan bitirilmez. Geziniz tamamlanmış olmaz...:-))
Posted by Picasa

 
Coffee Shop'ları çok ünlü. Burada 5 grama kadar hafif uyuşturucu yeşil beyaz etiketli olarak satılıyormuş. Cake, cookies adı altında... Bu shopların çoğunun tabelasında Bob Marley'in fotoğrafı ve renkleri var. Bu dükkanların önündeki kalabalıktan ve gülen suratlardan ve şiddetli kokudan içersinde çılgın partilerin döndüğünü anlamamanız mümkün değil.
Bakıyorum da anlatmadığım bir şey kaldı mı? Benden bu kadar... gerisini keşfetmek size kalmış.

10 comments:

Esra :) - kadincablog.blogspot.com said...

çok güzel görünüyor. rengarenk terlik ve çiçek resimlerine bayıldım :)

KadıncaBlog

Anonymous said...

Fotograflar harika! Belli ki çok güzel bir tatil olmuş.
Yazılarını da bekliyorum.
sevgiler
Mine

Anonymous said...

Arzucum, o 3'lu sehri ben de cok seviyorum. Resimlerden bir nefes Avrupa havasi aldim, ne guzel cekmissin. Iyi yillar.
Figen

zeya said...

harika resimler :):)
Amsterdam da ne çok bisiklet var değil mi? Ben çok şaşırmıştım :)

Anonymous said...

@esra;
teşekkür ederim. Baharda kimbilir nassıl oluyordur değil mi?
Düşünemiyorum bile... Lale soğanlarından bazılarının yyurt dışına çıkışına izin vermiyorlarmış...!!!
Selamlar,
arzu

Anonymous said...

@Minecim,

Gerçekten güzel bir tatil oldu. Yazyı sonunda tamamladım. Biraz uzun oldu. Hatta annlatmadıklarım bile kaldı ama ne yapayım...Benden bukadar...:-)))
Sevgiler

Anonymous said...

@Figencim...
Sanada güzel başarılı neşeli ve sağlıklı bir yıl dilerim. Tüm sevdiklerinle birlikte birarada.
Fotoğraflarımı gün geçtikçe bende beğenmeye başlıyorum...:-)) Teşekkür ederim. Amerikadan avrupa havası almak güzel oluyor...
Ben bu üçlüde amsterdam ve brugges'i çok beğendim. Brüksel biraz soğuk geldi bana...
Sevgiler

Anonymous said...

@Zeya,
Biisiklet otoparkının fotoğrafını koymamışım sanıyorum. Asıl orayı görünce çok şaşırmıştım ben...:-))

Selamlar...arzu

sunrise said...

2 yasindaki oglumla beraber cektiginiz fotograflara bakip yorumlar yaptik. O da bayildi goruntulere. Cok degisik geldi hersey, renkler, su icinde yuzen evler, bisikletler filan. Oralari gormedim ama harika bilgileriniz sayesinde gidersem ne ile karsilasacagimi biliyorum simdi.
Tesekkurler paylastiginiz icin..
sevgiler

Anonymous said...

@Sunrise;
Güzel yazınız için teşekkür ederim. Brgün fırsatım olursa brugesdeki buz heykellerinden yaptıkları sergiyi koyarım...Oğlunuz cizg filim kahramanlarını buzdan görünce pek bir sevenecektir eminim...:-))
Selamlar...
Arzu

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html