Monday, February 23, 2009

Yıldız Doğum Günü

















AYDINLIK
Hiçbir vakit tam karanlık değil gece
Kendimde denemişim ben
Kulak ver dinle
Her acının sonunda
Açık bir pencere vardır.
Aydınlık bir pencere
Hayal edilecek bir şey vardır
Yerine getirilecek istek
Doyurulacak açlık
Cömert bir yürek
Uzanmış açık bir el
Canlı canli bakan gözler vardır
Bir yaşam vardır yaşam
Bölüşülmeye hazır
Paul Eluard



GÜN OLUR
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.
Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...
Orhan Veli Kanık

Minik Selen Hoşgeldin

Sevgili Gülsemin arkadaşımın minik bir kızı oldu. Aslında çok minik de değil hani. Boy:50 cm kilo: 3kg 300 gr. Daha anne karnındayken ben bebeğin boyunu 80 cm yapmıştım :-)
Yanlız her yeni doğan bebeğe isim takarım, bu kızınkide minik piyanist olsun... Ms.finger...:-)

Monday, February 16, 2009

Santral İstanbul

Cumartesi günü Erika Sulzer-Kleinemeier’in “68 Kuşağı: Almanya” ve Michael Ruetz’in “Huzursuz Bahar” başlıklı sergilerini gezdik. Bu sergiler de 1968 hareketi ile bu hareketin siyasi ve kültürel etkilerini çarpıcı bir biçimde işlenmişti.:-)
Bu sergileri gezmeden önce Otto da pizza yedik. Bendeniz şefin seçimi olan fesleğen soslu,mozzarellalı,rokalı ve fıstıklı olan pizzayı tercih etti. Sizede tavsiye ederim.
Santral İstanbulun içinde birde enerji müzesi var. Biz çok eğelendik. Hertürlü deneyi yaptık...:-) En çok sonsuzluk aynaları hoşuma gitti, birde hidrojen gazının ayrıştırılması ile havalanan roket...:-) Ay ay.. unuttum, birde vücut enerjisini gösteren bir plazma vardı... Hani şu sıcak olan bölgelerin kırmızı çıktığı diğerlerin daha yeşil vs. olan... :-)
Bu seferde fotoğraflar akşama artık diyorum...



















Thursday, February 12, 2009

Sevgililer Günü



Günün anlam ve önemine uygun olarak beğendiğim güzel sözleri yazayım dedim...

"Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister..."Oscar Wilde

"Aşk,gözle değil ruhla görür."Shakespear

"İnsan kalbindeki gerçek aşk dört nala giden bir at gibidir ne dizginden anlar ne de söz dinler." Konfüçyus

"Aşk hükmetmez;terbiye eder." Goethe

"Yüz kişişnin içinde aşık, gökyüzünde yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur." Mevlana

"Sevmek, inanmak demektir." Goethe

"Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır." Jules Renard

Monday, February 2, 2009

Küçüksu Kasrı

Pazar günü havanın karanlık olmasına rağmen attık kendimizi dışarı. Hava buuuuzzzzz gibiydi. Dişlerimiz takırdıyarak çınar altında oturulmaz dedik.Rotamızı küçüksu kasrına çevirdik. Daha önce içersini hiç gezmemiştik, bu sefer gezme şansı elde ettik aslına bir bakıma biraz ısınarak mola almak istedik.
Aklınızda bulunsun kasrın yanında ufak bir cafe var. Cumartesi- Pazar kahvaltıya rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Ama benim tavsiyem baharda burayı denemeniz. Çünkü denizin üzerine iskemleleri atıyorlar, açık havada yemek yemenin tadı bambaşka olur herhalde...
Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu Boğaziçi’nin bu şirin yöresinde, yerleşim tarihi Bizans Dönemine dek inmektedir. Osmanlılar Döneminde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” adıyla padişahın has bahçelerinden biri olarak kullanılan Küçüksu ve çevresini IV. Murad’ın (1623-1640) çok sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir.

17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” adıyla geçen yörede, özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yoğun bir yapılaşma izlenmektedir. Sultan I. Mahmud Döneminde (1730-1754) Divittar Mehmed Paşa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz kıyısına iki katlı ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud (1808-1839) dönemlerinde de onarılarak kullanılmıştır.

Sultan Abdülmecid Dönemi (1839-1861), özellikle saray ve kasır mimarlığında batılı biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında uygulattığı yenilikleri, Küçüksu Kasrı’nda da uygulatmış, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır.


1857`de hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır. Bodrumuyla birlikte üç katlı olan kasır, 15x27 m.lik bir alan üzerine yığma tekniğiyle ve kargir olarak yapılmıştır. Bodrum katı kiler, mutfak ve hizmetçilere ayrılmış, diğer katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir. Bu özelliğiyle geleneksel Türk evi plan tipini yansıtan yapı, genellikle dinlenme ve av amaçlı olarak kullanılan bir “biniş kasrı” niteliğindedir. Devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilidir. Abdülaziz Döneminde (1861-1876) cephe süslemeleri elden geçirilen yapı, zaman zaman çeşitli onarımlar görerek günümüze ulaşmış, ancak bu arada eski saraydan kalan ve çeşitli işlevlerdeki ek yapılarını yitirmiştir.


Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış şadırvanlı küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmıştır. Oda ve salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan görevlendirilmiştir. Alçı kabartma ve kalem işi süslemeli tavanları, bir şömine müzesini andıran birbirinden farklı renk ve biçimde, değerli İtalyan mermerleriyle yapılmış şömineleri, her bir odada ayrı süslemeli ve ince işçilikli parkeleri, çeşitli Avrupa üsluplarındaki mobilyaları, halı ve tablolarıyla eşsiz bir sanat müzesi niteliğindeki Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet Döneminde de bir süre devlet konukevi olarak kullanılmış ve günümüzde bir müze-saray işlevi kazanmıştır.

Küçüksu kasrı bilgisini bu kaynaktan aldım.

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html