Friday, July 31, 2009

Prinkipo Meyhanesi- Büyük ada

"Birinci kadeh vücuda yarar/İkinci kadeh makul karar/Üçüncü kadeh kafayı sarar/Dördüncü damağı yorar/Beşinci kadeh keseye zarar verir/Altıncı hatır kırar/Yedinci kadeh bela sarar/Sekizinci vurur kırar/Dokuzuncuda hakim hesap sorar/Sofranız şen, mezeniz afiyet, sohbetiniz şeker, içkiniz gülbahar olsun". Ahmet Tanrıverdi’nin bu şiirinden ilham alarak 2 kadeh makul karar olayını gerçekleştirmek üzere 19:00 deniz otobüsü ile adaya büyük adaya doğru yol aldık.
Hafta arası ada boş olur düşüncemizde ne kadar yanıldığımızı neyazk ki iskeleye adım atar atmaz öğrendik. Çarşıdaki kalabalıktan ve iskeledeki balık lokantalarının önünden hızla geçerek Fıstık Ahmet’in yeri (yeşil gözlü olduğu için bu lakap verilmiş) “Prinkipo meyhanesi”ne doğru ilerledik.



Salaş ve kendine özgü mistik dekorlu mekânın deniz kenarındaki ahşap masalarından birine kurulduk. Menü yok. Sofrayı donat olayı var. Ne yalan söyleyeyim sayfalarca kalın bir listenin arasından yemek seçmek külfeti yerine donatılan ve bana sunulan yemeğe şükür etmeyi daha çok seviyorum. Tabiî ki yüksek grado’lu 20cl’lik karafaki de bu olayı tamamlamalı. Burada parantez açarak biraz meyhane bilgisi vermek faydalı olacak sanıyorum.

15-20cl’lik kulpsuz sürahilere Karafaki yada karaf, rakının etki derecesine de grado deniyor. (Yeni Raki 45-50 derece olduğundan yüksek gradolu oluyor!). Rakı 300 yıl önce Irakta üzüm suyu damıtılarak üretildiği için Iraki olarak adlandırılmış . Bu yüzden rakı satan esnafa arakyan, rakı içenlere de araknuş deniyor. Herhalde kelime türüye türüye ülkemiz de rakı olmuş. Dünyanın en iyi rakısı Lübnan’ın Zahle bölgesinde ki üzümlerden yapılan Zahle rakısıymış. Barba Rumca da amca, Latince de sakal anlamına geliyormuş. Eski İstanbul’da yaşlı Rum meyhanecilerine barba diye hitap ediliyormuş.
(not: bilgi düzeltmesi : Etimolojik açıdan bakıldığında Yakındoğu ve Ortadoğu ülkelerinde "araki" , "ariki", "arak" ve "rakı" gibi aynı kökten geldiği belli olan değişik birçok isim damıtılmış anasonlu veya sakızlı içkiyi tanımlar. Bu konuda bir iddia bu içkinin ilk Irak'ta yapılıp diğer ülkelere dağılmış olabileceğidir. Bu iddia pek akla yakın gelmemektedir. Zira Osmanlı'da 16. Yüzyılda "arak" olarak adlandırıldığı zaman Irak bir devlet olarak yoktu. Bir diğer iddia razzaki üzümünden üretildiği için bu adı aldığı. Bu da olamaz zira rakı her türlü üzümden imal edilegelmiştir. Örneğin misket üzümü. Bir başka varsayım ise Arapçada "arak" sözcüğünün "ter" anlamına gelmesidir. Rakının üretim tekniğine dayalı bu varsayım akla daha yakın olmalıdır. Zira sonuçta imbikte damıtma işlemi sırasında ter damlacıkları gibi damlalar oluşmakta ve birleşerek oluktan dışarı akmaktadır. Doğu Hindistan, Malezya, Seylan ve İran'da çeşitli bitkilerin damıtılması sonucu ortaya çıkan içkilerin tamamına "arak" denmesi bu görüşü kuvvetlendirmektedir. kaynak: http://www.yemekicmek.com/rakinintarihi.php)




Evet nerede kalmıştık,ege otları, enginar, fava, kavun, beyaz peynir, özel kalamata zeytini (süper, defne yaprağı, kurutulmuş domates, karabiber, bol zeytinyağı , ceviz, Ahmet bey’in parmak lezzeti ve hepsinin mükemmel uyumu) ile soframız donatıldı, bizde, mis gibi kokan beyaz çiçeklerle,güzel bir esinti ve ada da olmanın verdiği huzur ile muhabbete koyulduk. Aslında bir enerji olduğumuzdan ve enerjimiz ile yaşamamızı sürdürdüğümüzden başladık, yaşamdaki her şeyin aşktan ibaret olduğu ile devam ettik ve hayatın bir oyun olduğuna ve bu oyunu nasıl oynadığımız ile olayı noktaladık. Bu arada aşkların en güzelinin yemek yemek olduğuna ortaklaşa bir karar verdik.



Garsonumuz güler yüzlü Mehmetdi. Vanlı olan Mehmet’in hayali turizmin hızla geliştiğine inandığı Van gölünde bir yer açmak. “8 yıldır buradayım. Kışları Nişantaşı’ndaki Yekta rest. da çalışıyorum. Yazın da ada da. Epey bir tecrübe kazandım”.“Memlekette yer açmak istiyorum ama içki ruhsatı vermiyorlar….” gibi konuşmaların ardından siyasi yorumlarımızı kendimize saklayarak devam ettik. Sigara böreği, ciğer tava, balık, “ya pirim ne olacak bu memleketin hali derken” zaman akıp gitti. Müziğimizde değişti Diana Krall, Julio İglesias yerini Tanju Okan’a bıraktı. 21:45 vapuru ile dönmeyi hayal ederken onun çok uçuk bir hayal olduğuna 22:00 civarında karar verdik. “ Eeee canım boş ver yahu, daha 22:45 var…” “ 22:45 yaaa şimdi de kalkılmaz ki, 23:30 var, birde Tanju baba kadınım şarkısını söylesin sonra kalkarız .... bir türlü başlamıyor yerini anlamazdın anlamazdın kadere inanmazdın çalmaya başlıyor bizde 23:00 sırlarında “anlamadık anlamadık ama burada da kalamadık” melodisi ile veeeee karşıya yüzmek uzun sürer düşüncesi ile masadan kendimizi dışarıya resmen sürükledik.

Dönüş vapuru da pek bir eğlenceliydi. Bankacı bir bayan grubunun yaptıkları muhabette kulak kabarttık. Bunları HSBC’nin ….. yerdeki sponsor olduğu tuvalet açılışına götürmüşler…!! Kahkaha ile yaşadıkları bu olayı anlatıyorlardı…. Serra ile birbirimize bakarak yaaaa bizden daha kötü durumda olanlar varmış dedik…. İlber Ortaylı da vapurdaydı. Kendisinden adanın tarihini dinlemek isterdim ama vakit çok geçti.
Son olarak Ahmet Tanrıverdi’nin Atina’daki Büyükada kitabını bir okuyun derim. Yolunuzda güller açsın efendim.

Monday, July 27, 2009

Sezen Aksu ve Arkadaşları, Nükhet Duru ve Timur Selçuk

Denetimlerimiz olduğu için haziran ve temmuz ayları çok yoğun geçti. Birde buna Alius’un rahatsızlığı eklenince yazın nasıl geçtiğini pek anlayamadım desem yanlış bir şey söylemiş olmam.

Bu yoğunluktan çıkınca bende kendimi konserlere verdim. İlk önce Sezen Aksu ve Arkadaşları, konserine (3. Günü olmasına ve İstanbul da en sıcak gün yaşanmasına rağmen Harbiye Açık Hava ağzına kadar doluydu) gittik. Sezen Aksu şarkılarını söylemeye başladığı sırada arka sıramızdan da tipik muhabbetler başladı. “Sezenin sesi bitmiş…”, “Zorlanıyor…” gibi. Bir ara arkamı dönüp madem böyle düşünüyorsun neden para verip konsere geldin dememek için kendimi zor tuttum, çünkü bana göre sanatçıların yaptıkları iş çok zor hele de bizim ülkemizde bu kat be kat daha zor. Bir kere çok büyük bir baskı içindeler, yanlış yapma, hatalı davranma konusunda. Zaten Sezen Aksu da konserinin bir bölümün de bunu da ifade etti. “Sizinle aramızda derin bir gönül bağı var, ancak bu bağ öyle bir baskı yapıyor ve okadar fazla sorumluluk yüklüyor ki dedi...” O an düşündüm. 3972 kişinin önünde yaptığın işi sergileyeceksin ve herkesin de beğenisini kazanacaksın. İnanılmaz bir durum tabiî ki.
Bu arada Sezen Aksu "seneye sahneleri bırakmayı düşünüyorum" dedi. Seyircilerden gelen aaaaaaaaaaaaa sesleri üzerine de " Aman be size mi sorcağım dedi". Şaka ile karışık bu haberi biraz üzücü tabiki.
Bana göre değerli bir sanatçının ve bir çok kişiyi de sanat dünyasına kazandırmış bir isimin sahneleri bırakması büyük bir kayıp. Umarım haber gerçek değildir.

Sezen Aksu fanatiği sayılmam ama lisedeyken “haydi gel benimle ol oturup yıldızlardan bakalım dünyadaki resmimize” şarkısını arka arkaya defalarca dinlediğimi hatırlıyorum. Üniversite yıllarımda da ve sonrasında da bir çok şarkısını severek dinledim.

Son olarak 3 saatlik konserde görsel şov ve arkadaş dayanışması vardı. Bir ara Sezen Aksu mikrofonu ön sırada oturan Emel Sayına bıraktı. Oda ayağa kalkarak 2 şarkıyla kendisine eşlik etti. Fahir Atakoğlu tüm konser de yanındaydı. Seden Gürel bir şarkı söyledi ve vokal yaptı. Ege havaları, zeybek dansı, türküler ve mistik danslar. Kısacası görsel bir şovdu. Konseri ve Sezen’i anlatan asıl şarkı sona saklamıştı. Tıpkı Turgut Uyar’ın dediği gibi:

“Sokaklar şöyleymiş, ağaçlar böylemiş

Ama sizin adınız ne?

Benim dengemi bozmayınız...”

Sezen Aksunun en sevdiğim yanı ona şov sırasında yardımcı olan herkesi bir bir isimleri ile dinleyicileri tanıtması ve takdir edilmelerini sağlaması. İşte buda benim Minik Serçe ile ilgili konserimin kısa özeti.

İkinci konserim Nükhet Duru ve Timur Selçuk oldu. Konsere anneşkomla gittim. Dünkü sıcaktan eser kalmamış ve yerini açık havada güzel bir esintiye bırakmıştı. Ne yazık ki konser salonu %65 oranında doluydu. Nükhet Durunun ilk sahne aldığında yüzündeki o üzüntü ve hayal kırıklığı yerini 5 dakika sonra takdir edilmenin ve beğenilmenin memnuniyetine bıraktı. Konsere katılanların çılgın alkışları bir önceki dolu olan konser salonun alkışlarından çok daha gürdü ve buda konserin inanılmaz güzel geçmesini sağladı.
Timur Selçuk’un esprileri, Nükhet Durunun güzel sesi ve görsel şovu ile bir açık hava konserini daha keyifle izlememizi sağladı.

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html