Tuesday, May 30, 2006

Gerçek Öyküler: FRANÇOIS-MARIE BANIER


Dün akşam, İstanbul Modern'de François- Marie Banier'in "Gerçek Öyküler" fotoğraf sergisinin açılışına davetli olarak katıldım. Sergiyi, Fransız Baharı 2006 kapsamında, Fortis, L'Oréal, Paris Belediyesi ve AFAA desteklediği için yabancı konukların sayısı epey bir fazlaydı.
Heryerde fransızca konuşan şık bayanlar ve beyler vardı!!! :-)) nasıl hoşuma gitti bilemezsiniz. (Zira haftasonu gördüğüm manzaraları unutmama bile yardımcı oldu). Bir an kendimi Paris'te falan hissettim. Bir mutlu oldum ki sormayın gitsin:-))
Sergiden sonra, İstanbul Modern'in boğaz ve Topkapı Sarayı manzarası olan rest. yemek yemek, yavaş yavaş ışıklarını yakan İstanbul'u, martılar eşliğinde bir yakadan diğer yakaya giden vapur görüntüleri arasında izlemek süper keyifliydi...

"Gerçek öykülerde", siyah beyaz çekilmiş fotoğraflar sergileniyordu ve çoğunlukla potre ağırlıklıydı. Bir kaç fotoğraftada mürekep tekniği kullanılmıştı. Fotoğraf üzerinde mürekep lekeleri ve yazılar vardı. İlginçti.

Potre olanlar çok güzeldi. Özelliklede Coca Cola içen yaşlı kadına bayıldım bayıldım bayıldım... İncil okuyan tombul bayan,Yves Saint Laurent, Ray Charles, Yaşlı çifte başı gözükmeyen bayan, rahibin karşısında diz çökmüş yaşlı bayan... bunlar sayabildiklerim. Türkiyedede çektiği fotoğraflarda bulunuyordu. Yaşar Kemalin potresi çok güzeldi.


FRANÇOIS-MARIE BANIER youmuyla fotoğraf ve "Gerçek Öykülerin" öyküsü...

” Sokakta, birden bire karşımda bir biçim yükseliyor, kesinlikle tanıdık olmayan bir yüz beliriveriyor. Ve benimle konuşuyor. Ayağın, yoluna devam etmek için güdülenmesi gibi, bu da ilerleyen bir öykü, her bir kişinin, her gün yavaş yavaş biçimlendirdiği bir romandır. Başı örtülü ya da örtüsüz, hırçın ifadeli, solgun gülüşlü, omuzları, başın üzerindeki gökyüzünü dengede tutarmış gibi görünen bu kişilere aşığım. Yürüyüşlerin, yani üslupların fotoğrafını çekiyorum. Üslup, gerçeğin içinde yer almanın bir yoludur ki bu bir roman yazarı için çok önemli bir sözcüktür. Her şey sadece fikirden, akıldan şöyle bir geçen düşünceden, renkten, hayal meyal bir dar geçitten ibaret olduğunda kişilik söz konusu değildir.
Kişilik benim için ne demektir? Her şeyden önce bir varoluş biçimi.
Bir yerlerde şöyle bir sır vermiştim: “Onları uçurumun kenarından yakalıyorum”; doğrudur. Fotoğrafçı olmamın nedeni, bizim evrensel ve dokunaklı iğretiliğimiz olan bu kırılganlıktır: onları bir saniye daha, kısa bir süre daha, daha, daha ayakta tutacak çekim merkezlerini, denge noktalarını yeniden buldukları her saniyenin betisini kişilerde, yaşamın orta yerinde yakalamak.”

“Her resimli fotoğraf bir yeniden başlangıç gibi. Konunun esinlediği, fotoğrafın çekim anınını bana esinleyen biçimlerin çekişmesi mi? Anıya ne oldu? Özellikle de fotoğrafın kendisi nasıl düş kurar? Fotoğrafların bir yaşantısı var ve evinize ayak basıp, size aşklarından, fikirlerinden, saçmalıklarından söz eden ve, Tanrı’ya şükür, gülmekten patlayan şu kişiler gibi fotoğraflar da fırçamın önündeler. Bu konuda son sözü ben değil, resimli fotoğraflarıma bakan kişi söyleyecek.”

“Fotoğrafçı kimdir? İpi olmayan bir ip cambazı, orkestrası olmayan bir orkestra şefi, duygulu ve yürekli olan az ya da çok dik kafalı gerçekçi bir hayalcidir, işaret parmağının hafif bir eylemi, evreni durdurmaya yeter. Fotoğrafçı evreni kıpırdayamaz hale getirir, birden bire durduruverir, ortaya serer. Onu sağlamlaştırır. Sanat yapıtı bu noktada başlar: bittiği anda. Çekilen, basılan, seçilen fotoğraf, artık satılmıştır diyebilirim.”

“Benim gelip geçenlerim yüreklidirler. Aşkın, her tür savaşın, her tür yalnızlığın ardından sağ kalarak ilerliyorlar. Yüzlere meraklı olan, gerçeklikte bir süreklilik arayan, ona bakma, onu izleme utanmazlığı ya da cesareti olan için sokağın benzersiz bir yönü var. İlerleye ilerleye, maske bozuluyor. Uyurgezer olarak, ya da gözleri tamamen açık ya da yarı kapalı olarak, ganimetlerini bakmayı bilene teslim ediyorlar. Gülüşünüze, sonsuza dek yok olmuş aşkınıza, temiz kalbinize, başarısız intiharınıza, ödenmemiş faturalarınıza, sefilliğe, onun sefilliğine kayıtsız kalarak yürüyorlar.”

“Tarih’i yazmanın iktidarı kadar güçlüdür. Dürüst insan için tehlike büyüktür. Ve burada hiçbir zaman kullanmamayı tercih edeceğim biz sözcük dile gelir: sorumluluk. Bu kez, tanıklık bir yargıdır. Acı ağırdır: zamana meydan okur, bize ve çocuklarımızın çocuklarına dokunduğu için, dramı oynayanların oldukça ötesine geçer.”

0 comments:

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html