Monday, August 30, 2010

Büyükada- 30.08.2010




Bu güzel beyaz ev hayalimdeki eve çok yakın. Kesinlikle böyle bir evde yaşamak isterim.











Sunday, August 29, 2010

Taksim

Ramazan dolayısıyla Taksim meydanında Türk El Sanatları sergileniyor. Çeşitli illerden o yöreye ait eşyalar satılıyor.Neden bilmiyorum ama birkaç yer dışında benim hoşuma gitmiyor.
Bu sene Bodrumdan Engin Dalyancı da katılmış. Bir kaç yıl önce balıklı masa örtüsü alabilmek için Bodruma uğramıştım ama bu sene gerek kalmadı. :-)
Neyse Cuma günü balık işlemeli yeni bir masa örtüsü daha aldım. Ama küçük geldi. O yüzden dünde sokağa çıkmam için bahane oldu, gidip ben şunu bir değiştireyim dedim....:-)
Değiştirdikten sonrada şöyle bir Galata'ya doğru yürüyeyim dedim.
Ne kadar değişmiş, oysaki oraya uğramayalı 4-5 ay olmuştur. Yeni rest., kafeler, açılmış. Herkes ananas, nar, portakal suyu satıyor. !!!
Bir kaç galata kulesi fotoğrafı çektikten sonra bu seferde aşağıya doğru yürüyeyim dedim. Dışardan çok güzel gözüken, zevkli ve şık döşenmiş, ufak bir de bahçesi olan itayan isimi bir otel vardı.
İsmini hatırlamadığım için veremiyorum ama mutlaka bir gün oraya gidilecek.



















Saturday, August 28, 2010

Japon Oyuncuklarım

Bugün evdeyim ya herşeyin fotoğrafını çekmeye başladım. Bunlarda japon oyuncaklarım. Neyse kendimi evden dışarıya atayım, bakayım sokaklar da ne var.



Behzar Abla ve Evinosla Kahvaltı

Bugün Behzar abla ve evinosla beraber güzel bir kahvaltı yaptık. Balkon keyfini sonuna kadar çıkartmak istiyoruz.
Bugün herşey sofraya döküldü, üstüme döküldü. O yüzden saçılmalı bir gün olarak hatırlayacağım.
Kısaca, sofra çok güzeldi, muhabet şahaneydi, hava şeker gibiydi, eeee insan daha ne ister ki...:-)
PS: Bu arada yeni kahvaltı setimi tanıştırayım, her ay bir iki parçasını alarak seti tamamlayacağım.
İşte böyle...

Thursday, August 26, 2010

İtalya

Eski fotoğrafları karıştırıyordum. Canım italyaya denk geldim. Bu ülkede o kadar çok yaşamak ve yaşlanmak isterim ki.
Bir üzüm bağı versinler bana yeter. Birde nasıl şarap yapıldığını öğretsinler.
Arada sırada da sanat tarihi dersleri fena olmaz. Birde yemek...

İşte böyle yuvarlanıp giderim ben. :-)









I found my love in Portofino (Aşkı Portofino'da buldum)
Perché nei sogni credo ancor (Çünkü hala hayallere inanıyorum)
Lo strano gioco del destino (Kaderin tuhaf oyunu)
A portofino m'ha preso il cuor (Portofino'da kalbimi aldı)
Nel dolce incanto del mattino (Sabahın tatlı büyüsünde)
Il mare ti ha portato a me (Deniz seni bana getirdi)
Socchiudo gli occhi (Gözlerimi hafifçe kapıyorum)
E a me vicino a Portofino (Ve yanımda Portofino'da)
Rivedo te (Seni yeniden görüyorum)

Ricordo un angolo di cielo dove ti stavo ad aspettar (Seni beklemekte oldugum gökyüzünün bir köşesini hatırlıyorum)
Ricordo il volto tanto amato (O kadar sevdiğim yüzünü hatırlıyorum)
E la tua bocca da baciar (Ve öpülesi dudaklarını)

I found my love in Portofino (Aşkı Portofino'da buldum)
Quei baci più non scorderò (O öpücükleri bir daha asla unutmayacağım)
Non è più triste il mio cammino (yolum artık hüzünlü değil)
A portofino i found my love (Portofino'da aşkı buldum)

Il y avait à Portofino
Un vieux clocher qui s'ennuyait
De ne sonner que les matines
quand portofino
se réveillait

(Bir zamanlar Portofino'da sadece sabahları, çanını sadece sabahları, Portofino uyanırken çalabildigi için canı sıkılan yaşlı bir çancı vardı)

Mais après cette nuit divine (Ama o ilahi geceden sonra)
On l'entendit sonner un jour (Gündüz vakti çan çalarken duydular onu)
Même jusqu'aux villes voisines
de Portofino
pour notre amour

(Bizim aşkımız için çalıyordu, Portofino'nun komşu köylerinde bile duyulan o çanı)

Je vois le marié qui m'emporte
Vers le petit chalet de bois (Beni küçük ahşap dağ evine götüren kocamı görüyorum)
Dont il me fait franchir la porte
En me portant entre ses bras (Beni kollarında taşıyarak eşikten atlatan kocamı)

A chaque fois qu'à Portofino
Le vieux clocher sonne là-haut
Il chante notre mariage
Vers les nuages
A portofino

(Orda Portofino'da ne zaman yaşlı çancı çanını çalsa bizim evliliğimizi bulutlara dogru haykırır, Portofino'da)

Wednesday, August 25, 2010

Bir Kaç Beğendiğim Fotoğraf Daha

Bunlarda Yalçın Varnalı'ya ait fotoğraflar. Daha fazlası için sitesini ziyaret edebilirisiniz.


Tuesday, August 24, 2010

sarı çiçek




Monday, August 23, 2010

Among the individuals, as well as among nations, respecting the other people's rights leads to peace.
(Entre los individuos, como entre las naciones, el respeto al derecho ajeno es la Paz.)
Benito Juarez Garcia, Former (late 1800's) President of Mexico.

Sunday, August 22, 2010

Sultanahmet- siyah, beyaz



Marmara Üniversitesi Cumhuriyet Müzesi ve Sanat Galerisi

Sultanahmet Meydanın hemen arkdasındaki bu binanın mimarisi çok güzel. Eskilerin simetri anlayışı beni her zaman büyülüyor.
"let's stick together"- birlikte düşleyip üretelim, İhap Hulusi Görey, ve marmara ünv. hocalarına ve öğrencilerine ait gravürler vardı.
Bastonların bazıları çok ilginçti. Bende sergiden bir kaçtane örneği sizinle paylaşayım dedim.

Marmara Üniversitesinin Sultanahmet'teki şimdiki rektörlük binası 1867 de Meslek sanat yüksek okulu olarak kurulmuş daha sonra 1894 büyük istanbul depremini takiben o zamanki saray mimarı Raimondo D'aronco tarafından restore edilip Tarım Bakanlığının hizmetine girmiştir.Italyancada neo-ottomano yani yeni osmanlı tabir edilen stildedir.
Yanındaki çatısı dalgalı bina ise 1894-1900 arası yine Raimondo D'aronco tarafından yapılan Yeniçeri müzesidir ve osmanlığı baroğunun rokokoyla enteresan hibrid bir örneğidir.
Eda Karadağ
Kaynak: Diana Barillari-RAIMONDO D'ARONCO- Editori Laterza


Saturday, August 21, 2010

Sultanahmet

Bugün Sultanahmet civarını dolaştık. Hava şeker gibiydi, bu yüzden yürümek keyifli oldu. Tesadüfen bir arkadaşımı, Alev hanımı gördük. Nerden nereye Ankara-istanbul çok küçük demek ki...:-). Çok mutlu oldum.
Kapalıçarşıya gittik. Eski bir gramafon ustası var onu görmek istiyordum. Geçen gittiğimde kapalıydı neyse bu sefer oradaydı.

Çarşının içinde daha önce girmediğimiz bir iki ufak han bulduk. Çok güzellerdi.

Tam İstanbulda gezmediğimiz yer kalmadı derken yeni bir müze gezdik fotoğraflar yarın.











Friday, August 20, 2010

Kirpiler

Bu iki sevimli kirpinin üzerine güneşin doğmasını istiyorum.

Life can only be understood backwards; but it must be lived forwards.
Soren Kierkegaard

Murat Germen- Hüseyin Çağlayan - İstanbul Modern

İstanbul Modern de iki sergi gezme fırsatı buldum. Bunlardan bir tanesi Murat Germen'e ait "YOL" isimli fotoğraf sergisiydi. Diğeride Hüseyin Çağlayana ait “Hüseyin Çağlayan: 1994-2010” isimli sergiydi.
Murat Germenin fotoğrafları benim hoşlandığım bir tarz değildi.
Ancak Hüseyin Çağlayan muhteşemdi. Eğer gitme fırsatı elde ederseniz mutlaka videoyuda izleyin derim.
Sanıyorum J bölmesiydi. Mutlaka girin derim. :-)
Sergi güzeldi ve kıyafetler çok güzel tasarlanmıştı. Yaratıcılık ancak bu kadar olur diyorum...:-)

Hüseyin Çağlayan: 1994-2010”

Çağdaş sanatın ve modanın önde gelen temsilcilerinden Hüseyin Çağlayan’ın Türkiye’deki en kapsamlı sergisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti programı kapsamında İstanbul Modern’de açılıyor.

Tasarımcının son 16 yılda ürettiği çalışmalarının bir seçkisi niteliğini taşıyan “Hüseyin Çağlayan: 1994-2010” başlıklı sergi, 15 Temmuz-24 Ekim tarihleri arasında İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri’nin (İTKİB) organizasyonu ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla, İstanbul Fashion Week 2010, İstanbul Moda Akademisi (IMA), İstanbul Modern ile Londra Tasarım Müzesi işbirliğiyle gerçekleşiyor.

Daha önce Londra Tasarım Müzesi ve Tokyo Çağdaş Sanat Müzesi’nde sergilenen, küratörlüğünü Donna Loveday’in yaptığı sergide, Hüseyin Çağlayan’ın 1994 ile 2010 yılları arasında ürettiği moda koleksiyonları, enstalasyonları ve filmleri bir araya geliyor.

Sergi, mimari, felsefe, bilim, tarih, antropoloji, biyoloji ve teknolojiden esinlenen Hüseyin Çağlayan’ın genetik, teknolojik ilerleme, yer değiştirme, göçmenlik ve kültürel kimlik gibi çeşitli alanlardaki düşüncelerini yansıtıyor.

Çağlayan giyimi, konseptleri ifade etmek ve daha geniş izleyici kitlesinin erişimine açmak için bir keşif alanı olarak kullanıyor. Yeni malzeme ve tekniklerle deneylere girişiyor, tasarladığı giysiler, ardında yatan düşünce süreçlerini yansıtıyor.

Modayı bir keşif alanı ve kavramların ifade bulduğu bir yer olarak sunan Hüseyin Çağlayan, giyimin ne anlama geldiğine dair önkabullere meydan okuyor.

Modayla doğrudan doğruya ilişki kurulması güç disiplinlerden ilham alan Hüseyin Çağlayan, günümüz dünyasının politik, ekonomik ve sosyal gerçeklerinden yola çıkarak, felsefi bir konumlandırmayla, kavramsal fikirler sunan tasarımlar gerçekleştiriyor.




C.A.M Galeri sanatçısı Murat Germen " Yol " serisi fotoğraflarını 25 Mayıs - 19 Eylül 2010 tarihleri arasında İstanbul Modern'de sergiliyor.

Yolda olmayı severim; özgürleştirdiği, sevdiğiniz bir işi yapıyor olsanız bile günlük hayatın rutininden kopardığı, önyargılarınızı kıracak bilgilere ulaştırdığı, olaylara bakış açınızı “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyebilecek kadar nesnelleştirebilmenize yardımcı olduğu, küresel bir bakışa sahip olarak egemen kültürlerin dünyaya yaymaya çalıştıkları küresel yaşam biçimine tepki geliştirmenize olduğu, kendi coğrafyanızdaki bitmek bilmeyen kısır didişmelerden uzak tuttuğu için... Yol bir süreç ve şahsen son üründen çok, son ürün ortaya çıkana dek içinden geçilen sürece önem veriyorum. Varılacak yer kadar, varışa uzanan yol da önemli. Yolda yaşananlar, edinilen tecrübeler varılan noktadaki hayatınızı şekillendiriyor; dolayısı ile yolu ciddiye almak, yolda sabırlı olmak, yolu sadece geçici bir mecra olarak görmemek gerekiyor.

Şimdiye kadarki yaşamımda beni en çok rahatsız eden konulardan biri; insanın her daim mevcut konumunu, yaşam biçimini, politik görüşünü, ait olduğu çeşitli grupları bir makam ve tahakküm aracı olarak kullanması oldu. Azınlık konumunda olanların bile, haklı bir mücadele sonrasında gücü ellerine geçirdiklerinde, mağrur ve bağımsız azınlıklar olarak kalmayı tercih etmek yerine, ellerindeki güçle yetinmeyip çoğunluk olmayı arzuladıklarını gördüm sıklıkla; insanların sistemleri yıkmak istemelerinin tek nedeninin kendi sistemlerini inşa etmek olduğunu gördüm hayal kırıklığı ile. Neredeyse herkesin var olabilmek için bir gruba bağımlı olmayı ve bu grubu, yanlışlarını görmezden gelerek, yüceltmeyi tercih ettiklerini gözlemledim. İnsanların her daim taraf olmak istediklerini, daha zor olan arafta kalmayı beceremediklerini hissettim. Bağımsız kalmayı tercih eden bireylerin ise asilikle, aksilikle, dik başlılıkla suçlandığını, bağımsızlık isteğinin sanki belli bir gruba saldırı gibi algılandığını tecrübe ettim. Sizi bağımsız bir birey gibi göremeyenlerin ise, verdiğiniz sözlü veya yazılı beyanlar sonrası sizi her seferinde ille ya bir gruba ya da diğerine dahil ettiklerini şaşırarak izledim. Yolda olmak beni bu yükten, sıkıntıdan, cendereden, sınıflandırmadan kurtarır; bağımsız hissetmenin en etkin, heyecan verici, keyifli, devingen yoludur yolda olmak…
Kaynak: bugunbugece.com

Sunday, August 8, 2010

Beylerbeyi, Kuzguncuk, Kayla Ela

Beylerbeyinde kahvaltı yaptıktan sonra, Kuzguncuğa uğradık. Kahve keyfinden sonra biraz dolaştık ama sıcak çok fazla izin vermedi. haberlerde hissedilen sıcaklık 53 filan diyor bilmiyorum ne kadar doğru ama çok sıcak bu bir gerçek...
Kayla Ela bir arkadaşımın kızı. 5 Ağustosta doğdu. Çok sevimli bir minik kuş. İnanılmaz derecede tatlı bir prenses. Maşallah ve anneli babalı büyüsün güzel bir şansı olsun.







About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html