Saturday, April 29, 2006

Paella-Galata-Sultanahmet-Topkapı (3.bölüm)

Topkapı Sarayından aklımda kalanlar:
Manzara bölümündeyiz, Ankara’lı arkadaşlarıma, Haydarpaşayı, kızkulesini ve boğaziçi köprüsünü gösteriyorum, geçen günlerde bir yağmur sonrası iki tane gökkuşağının çıktığını ,Anadolu yakasını içine aldığını ve manzaranın nefes kesici güzellikte olduğunu heycanla anlatıyorum, hoş yerlere atılmış plastik kaplar, bira kutuları, sevişken çiftler, küfürlü gürültü ve çıtlatılan çekirdek sesleri içersinde bu pek bir zor oluyor ama bu standartlarda yaşamaya alıştığımız için “boşveriyoruz”.
Tam o sırada bir kız yanımıza yaklaşıyor gayet kaba bir uslupla “resmimi çekermisin, çektikten sonrada bu düğmeyi çevirceksin” diyor ve poz vermek için ilerliyor. Poz vermek istediği yerde birisi olduğu için yine aynı kabalıkla , hatta biraz daha arttırarak şöyle diyor… “ÇÇÇÇÇÇÇÇEEEEEEKKKKİİİİİİİİİİLLLLLLLL DDDDDDDDİİİYYYOOORUUMMMM , çekiiiiiiiiilllll………” gülsek mi, sinirlensekmi, ne yapsak bilemiyoruz ve başlıyoruz gezimize…!!!
Iki bilet gişesi açık ama sadece birisi bilet satıyor… Neyse biletlerimizi alıyoruz, çok kalabalık, 23 nisan olmasından dolayı öğrenciler, 8 euroya konaklama sağladığımız için (avrupadaki bir kahvaltı ücretinden bile daha ucuz) bir sürü turist ve yerli ziyaretçi var. O hengamede aslında turnikeli girişi olan bir yere neden bir görevli verilipde biletlerin turnikeden geçirtirildiğini anlamadan!!! Sarayın içine giriyoruz.
Sarayın gezi planı veya haritası var mı diyoruz. Ama ne arar!!1 gerek yok!!! hem zaten para ile satıyorlarmış, vs..vs… peki diyoruz…
Yabancı ülkelerin tamamında müze girişinde, içeride her katta broşür, harita, tanıtıcı bilgi var, NEDEN ACABA..!!!
PEKİ ve BOŞVER diye diye ilerliyoruz…
Hazine , 60-80 kişinin aynı anda küçücük hazine odalarından birini izlemeye çalıştığını hayal edin. Sıra kavramı olmadığı için herkes birbirinin üstünde, sıraya giren biz zavallılar üzerinden kafasını uzatarak ve ittirerek görmeye eser görülmeye çalışıyor…Şok edici…!!
“Ay dayanamayacağım artık şeklinde dışarı fırlıyorum…”
Düşünüyorum her Odanın önünde bir görevli var, acaba bu kişi içeriye insanları 20 şer kişilik gruplar halinde alsa ve onlar çıkınca diğer 20 kişilik grubu sırayla olmaz mı….
Eserlerin önünde 30 cmlik mesafe bırakılarak kordonlarla geçiş engellense ve eserler korunsa…..
Daha çok gördüğüm ve yaşadığım şey var bir günlük Topkapı Sarayında, şimdilik bukadar diyorum.
Sizleri İnternet’den aldığım Topkapı Sarayı bilgileri ile başbaşa bırakıyorum….
Sarayburnu’nda Topkapı Sarayı’nın bulunduğu bölge, Bizans döneminde, o civarda bulunan mabede izafeten “Aya Varbara” (St. Barbe) olarak anılırmış. 18. yy, sahilde, Sultan I. Mahmud tarafından, “Topkapısı” adını taşıyan kapının üstünde ve Sarayburnu’nu tamamen kaplayacak genişlikte büyük ahşap bir saray yaptırılmış. “Topkapı Sarayı” adı, evvela buraya verilmiş. Fakat, bu ahşap saray bir yangın ile silinip gitmiş.
Sonradan her padişah yeni birşeyler ekleyerek bugünkü Topkapı Sarayını oluşturmuş.
Akağalar Kapısı
Sarayın üçüncü avlusuna girişi sağlayan kapının her iki yanı dinlenmek, mola vermek, anı fotoğrafı çekmek için uygun. Kapı girişinden geçenleri 22 sütunlu, geniş saçaklı, çini ve mermer korkuluklarla çevrili, dış cephesinde ki çeşmesiyle Arz Odası karşılıyor. Biz sağ tarafı takip ederek kaftanların, padişah portelerinin, kitap sanatının, silahların, mücevherlerin hatta değerli taşlarla bezenmiş birçok saray eşyasının sergilendiği hazine dairesine doğru geliyoruz. Dünyanın en değerli taşlarıyla süslü 16.y.y yapımı zırhlar, miğferler, kabzası zümrüt taşlı, saatli hançerler, ok torbaları, kalkanlar, tüfekler hayranlık uyandırıyor. Şok edici zenginlik ve ince işleme sanatının etkisi henüz geçmeden, bu defa sarayın Hazine Dairesini gezmeye başlıyoruz.
Hazine Dairesi
Mücevherlerin ve değerli taşların kullanıldığı her türlü saray eşyası bu bölümde yer alıyor. Altın şamdanlar, tombaklar, tahtlar, fincan zarfları, yazı takımları, beşik, mücevher kutuları, saatler….Bu bölümün en vurucu, en dudak uçuklatan vitrini ise üç kalın cam arkasında hareketli bir platformda sergilenip güvenlik nedeniyle 24 saat kamera gözetimindeki ünlü Kaşıkçı Elması oluyor. Üzerine düşen ışığı bir sağa bir sola dönerek etrafa saçan 70x60 mm lik ve 86 carats lık elmas. Yolumuza devam ederken sağımızdaki tünel, bizi boğazın göze sığmayan panoramasını seyredebileceğimiz, fotoğraf çekebileceğimiz teraslı Mecidiye Köşküne getiriyor.
Mecidiye Köşkü
Bu bölümde "Konyalı" tarafından işletilen ve saraydaki tek yemek yenecek yer olan restoran bulunuyor.
Genellikle Mecidiye Köşkünün orada zarif bir süs havuzu bulunuyor. Sekizgen planlı, renkli camlarla süslü, Revan köşkü yanından geçerek birkaç basamakla çıkılan büyük havuzlu bölümün sağında Topkapı Sarayının en estetik yapısı olan sedef, çini, ayetlerle bezenmiş Bağdat Köşkü yer alırken, tam karşımızda sarı süslü kubbesi ile adeta Topkapı Sarayı anı platformu ile karşılaşıyoruz.
Ziyaretçilerin, Fotoğraf çekip, çektirip, altın Boynuz Haliç'in Marmara'ya açılışını uzun süre seyrettikleri bu bölümü dönerken fıskiyeli havuza günümüzde dilek amaçlı para atanlara da tanık oluyoruz.
Çini panolarla süslü Sünnet Köşkü. Dış çinilerde uygulanan hayvan motifleri, mavi nebati desenler.
Sarayın III. Avlusu. Çiçeklerle süslü ağaçlı geniş bölümde bir de güneş saati bulunuyor. Bu bölümde kutsal emanetlerin sergilendiği Hırka-i Saadet Dairesi geziliyor.

Harem
Girilmesi yasak olan yer anlamına gelen Harem'e tarihte bile hekim dışında giren olmadığı, kadınları tam olarak kimsenin göremediği anlatılıyor. 16. yy da kurularak genişleyen Harem Dairesi pencereleri tümüyle Haliç'e bakıyor.
Karaağalar Bölümü, Kadınlar Bölümü, Padişah Bölümü olmak üzere üç ana bölümden oluşan Haremde yaklaşık 400 oda bulunuyor. Revaklarla çevrili taşlıklara açılan üniteler arasında hastane, mutfak, hamamlar, helâlar yer alıyor. Sarayın kontrol kulesi günümüzde ziyarete kapalı olmasına rağmen ilginç mimarisi ile ilgi çekiyor
Haremde bulunan hamamın bir ilginç tarafı da padişah banyo sırasında başı sabunluyken bir saldırı veya suikasta hedef olmaması için demir kafesli kapıların içten kilitlenebilir olması. Duvarlarda pano halinde bulunup yukardan aşağı akan süslü çeşmeler ise akarken çıkan su sesi ile konuşulanların duyulmazlığı sağlanırmış.
Harem bölümünün en büyük odası ise Valide Sultan'a ayrılmış. Duvarları meyve resimleri ile süslü Yemiş Odası ilgi çeken bir başka mekân. Kubbeler, renkli camlarla kaplı ışığı süzen pencereler, çiniler, motifler, saray eşyaları Harem Dairesinin geçmişine ışık tutuyor.

0 comments:

About

.
 
google-site-verification: google6264df489a134469.html