GAP turlarını organize edenler neyazık ki çok iyi tur programı hazırlayamıyorlar.
Eğer ben bu turu yapmış olsaydım nisan mayıs- eylül-ekim aylarında tur düzenlerdim ve bu turuda aşağıdaki şekilde organize ederdim.
(Kasım-Mart sonuna kadar tur düzenlemezdim, isterse bayram olsun, sadece kar görmek isteyenler için kısaltılmış bir tur yapabilirim.:-)).
Önemli Not: Bayramlarda GA turu olmaz çünkü heryer kapalı, insanlar bir yer göremiyor ve aç kalmaları da cabası.:-)
Diğer bir not: Bu turda fotoğraf molalaı bulunmaktadır. Ayrıca dileyenlere sabah 5:00- 6:00 arası gün doğumu fotoğrafı çekimleri yapılmaktadır. (mevsime ve güneşin doğuş saatine göre)
Başka bir not: Gezimize katılacaklara özel bir kondisyon testi uygulnacaktır:-)
A CUP OF CAFFEINE TUR'a hoşgeldiniz. :-)
1.GÜN
Sabah 6,20 uçağıyala İstanbul’dan Gaziantep’e hareket.
08:00-13:00 Gaziantep panoramik şehir turu, (Kale, mozaik müzesi, sedefçiler çarşısı, vs.)
13:00-14:00 Kebap molası (İmam Çağdaş, Safran, Şirvan, vs)
14:00 Birecik hareket – 60,7 km ( yaklaşık 50 dk yol)
14:50-15:15 Birecik kelaynak görüş, bilgi alma.
15:15 Halfeti’ ye hareket – (39,4 km yaklaşık 44 dk yol)
16:00-17:00 Halfeti tekne turu
17:00-17:30 Halfeti dolaşma
17:30 Urfa’ya Hareket – (112 km- yaklaşık 1 saat 42dk sürüyor)
19:30 Urfa’ya varış. Otele yerleşme (Urfa Dedeman veya benzeri bir otel olabilir), Sıra gecesi (Narlı Han veya geleneksel bir Urfa evinde düzenlenebilir. (beni çok açmıyor ama tur bu eksik kalmasın)
2.GÜN
8:00-10:00 Urfa panoramik şehir turu (balıklı göl, kale, vs).
10:00-Harran’a hareket (45,4 km yaklaşık 51 dk)
11:00 Harran varış. Fotoğraf, yemek, çay, gezi molası
12:30 Mardin’e hareket (202 km yaklaşık 3 saat 50 dk)
16:30 Mardin varış. (Panoramik şehir turu, Mardin gece görüntüsü vs)
16:30-17:30 PTT binası, kırklar kilesi ve birkaç yer
18:00 Konaklama: Yerel otellerden biri, eski şehir merkezinde
3.GÜN
7:00-9:00 sokaklarda gezi fotoğraf çekme (kahvaltı, vs)
09:00-10:30 Deyrulzafran Manastırı (çay molası ve gezdirmek için sıra ile alıyorlar)
10:30-11:00 Kasimiye Medresesi
11:00- 15:30 (yemek molası ve serbest zaman )
15:30- Midyat’a hareket (66,4 km- yaklaşık 1 saat)
16:30 Midyat varış ((Panoramik şehir turu, telkari alışveriş vs. ).
(Konaklama : Midyat Hükümet Konağı veya benzeri)
4.GÜN
7:00-12:00 Midyat görülecek yerler (Mor yakup kilisesi, .......manastırı, vs)
12:00- 13:00 yemek molası
13:00 Hasankeyf’e hareket (43,2 km yaklaşık 45 dk)
13:45- 15:00 Hasankeyf
15: 17:00 Diyarbakır’a hareket (134 km yaklaşık 2 saat , yolda Malabadi köprüsü görüleceği için 3saat)
20:00 Diyarbakır’a varış. (Dedeman da konaklama)
5.GÜN
08:00- 12:00 (Diyarbakır panoramik şehir turu (ulu cami, surlar vb)
12:00- 13:00 yemek molası
13:00 Adıyaman’a hareket (3 saat 58 dk)
17:00 Adıyaman’a varış
17:00 Kahtaya hareket (35 km yaklaşık 38 dk)
18:00 Kahtay’a varış (konaklama otelimizde (zeus otel veya benzeri)
(Not. Diyarbakır – Adıyaman arası feribotla yapılabilir daha kısa yarım saat-1 saat gibi, ama güvenli olmadığı söyleniyor? Duruma göre feribot kullanılabilir)
03:00 Nemrut dağına hareket
04:00 Nemrut dağı varış (güneş doğuş seyrediş)
07:00 (aşağıya hareket) 10:00 kahvaltı 12:00 Uçağın saatine göre (Kahta’da baraj kıyısındaki Neşet’in Yeri’nde, patlıcan, soğan, dövme buğday, yoğurt ve zeytinyağı ile yapılan Balcanidev yemeyi unutmayın. Kevenk sarması, yarpuzlu köfte gibi bölgesel yemekleri tadılacak).
………saatte İstanbul’a hareket. Bir sonraki tur da görüşmek üzere. :-)
Bu tur tam ters yönde de yapılabilir.
skip to main |
skip to sidebar
Kahta’dan başlayan Büyük Tur’un ilk molası Karakuş Tümülüsü’nde verilir. Sütunlardan birindeki kitabeden anlaşıldığı gibi Karakuş Tümülüsü, II. Mithridates tarafından yaptırılmıştır. Tümülüs, Kommageneler’in aile mezarlığı gibidir. Kitabede, kimlerin tümülüste gömülü oldukları yazılıdır. Roma – Pers savaşında II. Mithridates’in kız kardeşleri Laodikeia, Antiochis ve yeğeni Aka ölünce, aslında yalnızca II. Mithridates’in annesi İsias için yaptırılmış olan tümülüste, onlar için de yer ayrılmış. 21 metre yüksekliğindeki anıt mezar yapılırken dere yatağından ve yakın çevreden granit, porfir, bazalt, kuarsit, kireç ve dolomit taşları getirilmiş. Tümülüs, daha dayanıklı olması için katlar halinde inşa edilmiş. Tazyikli havayla yapılan sondajlarda, 13 metre derinlikten sonra sert dolomit taşlarına, 20 metreden sonra da kumlu ve milli bir malzemeye rastlanmış. Sondajlarda, mil ve kumla kaplı mezar odasına ulaşılmış. Ancak güney tarafından dehliz açan soyguncuların mezarı daha önceden yağmaladıkları anlaşılmış.
Karakuş Tümülüsü’nün dolomit taşlarının da talan edilmiş olduğu görülmüş. Bu kadar zor bir işi de ancak o dönemde Samosata’da üslenmiş olan 16. Roma Lejyonu’nun yapabileceği anlaşılmış. Romalı mühendisler, tümülüsten bin bir güçlükle çıkardıkları kesme dolomit taşları Cendere Köprüsü’nün inşaatında kullanmışlar.
Tümülüsün üç yanına dikilmiş sütunlar vardı. Arkalarında Yunanca kitabeler bulunan sütunların üzerlerinde heykeller bulunuyordu. Güneye bakan cephede, taş bir tabana oturan 7.18 metre yüksekliğindeki sütunun üzerinde 2.54 metre boyunda anıtsal bir kartal figürü vardır. Kartal, göklerin kralı ve tanrıların habercisi olarak saygı görürdü. Bu sütun Antiochis ve Aka için dikilmiştir. Doğuya bakan cephedeki iki sütundan birinde boğa, diğerinde aslan figürleri vardı. Boğa figürlü sütunun İsias için olduğu düşünülüyor. Boğa heykelinin kafası kayıptır. Aslan heykelinin zamana direnen parçaları Adıyaman Müzesi’nde sergilenmektedir. Kuzey terasında ise 3 sütun vardı. İki yandaki aslan heykellerinin ortasındaki sütunu süsleyen kabartmada Herakles’le el sıkışan Kral II. Mithridates canlandırılmıştı. Bu sütun ise Laodikeia için dikilmiş.
Bu sütunlardan geriye yalnızca üzerinde kartal figürü olanı kalmıştır. Bu figürden dolayı da tümülüs, Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Tümülüsün 75 metre olan orijinal yüksekliği zamanın içinde 35 metreye inmiştir.
CENDERE KÖPRÜSÜ
Karakuş Tümülüsü’ne 10 kilometre uzaklıkta, Roma döneminin en güzel eserlerinden biri olan Cendere Köprüsü vardır. Köprünün altından da eski adıyla Chabinas, bugünkü ismiyle Cendere Suyu akar. Bu noktada İmparator Vespasianus tarafından yaptırılmış olan ilk köprü M.Ö. 69 yılında bilinemeyen bir nedenden dolayı yıkılmış. İmparator Septimus Severus döneminde M.S. 198 – 200 yılları arasında, 16.Roma Lejyonu tarafından Partlara karşı yürütülen harekatının ilerleyebilmesi için gereksinim duyulduğundan yeni bir köprü inşa edilmiş. Partlara karşı savaşın kazanılabilmesi için yolların, köprülerin sağlam olması ve lojistiğin düzenli tutulması Septimus Severus’un izlediği politikayla bağlantılıdır. Bu döneme ait yol tamiratlarından söz eden çok sayıda mil taşı vardır. 7 metre genişliğinde ve 120 metre uzunluğunda olan Cendere Köprüsü gerçek bir mühendislik harikasıdır. Köprünün inşaatında Karakuş Tümülüsü’nden çıkarılmış dolomit taşları da kullanılmıştır. Bir zamanlar üzerinden tankların, kamyonların geçebildiği köprüden artık, sadece küçük araçların geçişine izin veriliyor.
Köprünün güneybatı yönündeki iki sütunun üzerinde İmparator Septimus Severus ve askerler tarafından çok sevilen eşi Julia Donma adına yazılmış şeref kitabeleri vardı. Köprünün diğer yanında da üzerinde Septimus Severus’un oğulları Caracalla ve Geta adına kitabeler bulunan iki sütun dikilmişti. Ancak babasından sonra tahta çıkan ve çok kıskandığı kardeşi Geta’yı ölüme mahkum ettiren Caracalla, bu sütunlardan birini yıktırttığı gibi kardeşinin adını da imparatorluğun diğer köşelerindeki kitabelerden tamamen sildirtmişti.
Chabinas Köprüsü’nün yapım giderlerini de başta Samosata olmak üzere, Kommagene şehirleri karşılamışlardı.
YENİ KALE
Cendere Köprüsü’nden birkaç kilometre sonra karşınızda kalan tepenin üzerinde Yeni Kale vardır. Restorasyon çalışmalarının sürdürüldüğü tepede, Kommagene dönemine ait hiçbir iz bulunmadığından kaleye Yeni Kale ismi verilmiş. Yalçın kayaların, antik ismiyle Nymphae Çayı’na veya bugünkü Kahta Çayı’na dik inen güney yamacında Memluk Sultanları, müthiş bir teknikle bu kaleyi inşa etmişler. Kalenin hala iyi durumda olmasının nedeni vadiden yukarıya kolay ulaşılamamasıdır. Ben bu kaleye baktıkça Katharlar’ın Fransa’nın Languedoc Bölgesi’ndeki ünlü Montsegur Şatosu’nu anımsarım. Kaleden, basamaklı, kısmen üstü kapalı ve dönemeçli bir yolla nehir kıyısına inilebiliyormuş. Kale, kuşatılsa bile su gereksinimi böylece güven altına alınmıştı. Bu geçit, bilinen en eski yeraltı geçididir ve kuşatma halinde kaleye gizlice girip çıkabilmek için kullanılırdı. 12. yüzyıldan itibaren Artuklular, Selçuklular, Memluklar ve Osmanlılar yönetimine geçmiş olan kalede, cami, hamam, sarnıçlar ve odalar vardı.
Kalede bir de güvercinlik bölümü vardı. Güvercinlikte, tüneme yerleri yapılmış ve kuşların kolayca girip çıkabilmeleri için ayrı delikler açılmıştı. Memluklar, topraklarında güvercinlerle temin ettikleri mükemmel bir haberleşme ağı kurmuşlardı. Bu sistemin işleyebilmesi için ülke sistemli bir şekilde bölgelere ayrılmıştı. Kahire Şam hattında, aralarında 100 kilometre mesafe olan 12 istasyon kurulmuştu.
Kaynak:http://www.bdemirdurak.com
Pages
Monday, November 29, 2010
Sunday, November 28, 2010
Acupofcaffeine- ev tasarım-2
Buda benim mavi evim. Fırsat buldukça çeşitli dergilerden aldığım fotoğraflarla hayal evler yapıyorum. Çok yakında sade-sarı ev olacak.
Saturday, November 27, 2010
Yolculuk Notlarım
Bu turda aklımda kalanlar:
1. Abbaralar, Mardinde evlerin altındaki geçit, üst katında dükkan, yada ev oluyor altında geçit. (üst taraf özel, al taraf kamu). İstanbul büyükşehir belediyesi bir iki tanesi restore etmiş!! Bilin bakalım ne yapmış. Taştan yapılı tavanı betonla sıvamış. Tam tarihi dokuya uygun olarak! Geleneksel İstanbul görüntüsünü Mardin'ede taşıyalım değil mi, beton seçeneğimizden kimseler mahrum kalmasın.
2. Evlerdeki pencere ve kapılar maviye boyanıyor. Neden mi, çünkü bölgede çok akrep ve yılan var. Akrepler mavi rengi kırmızı olarak görüyorlar ve düşman olarak algılıyorlar ve kendi kendilerine harakiri yapıyorlar.
3. Kaptan bizi Adıyamandan -Halfeti’ye kestirmeden götürdüğünü söyledi. Otobandan gitseydik 2:30 dk. gidecektik. Ama biz 3:30 dk. gittik. Neden kestirme olduğu için:-) Ama burada bir parantez açıyorum. Eğer bu yoldan gitmeseydik aşağıdakileri görmemiş olacaktık.
a. Yaylak girişinden sonraki güzel köyleri
b. Yukarı Göklü köyündeki güzel insanları.
c. Sıcak ekmek yapımı ve ekmek yeme olayı (elleri ile açtıkları ekmekleri sıcak sıcak ikram ettiler).
d. Gülmekten öldüm. (fotoğrafları sizin köye göndereyim, muhtar size ulaştırır dedim, abla ne uğraşıyorsun o kadar facebook'a koy yeter dediler).
4. Midyat. Telkari. Kendime o kadar çeşit arasından bir takı beğenip alamadım içimde kaldı.
5. Mardin de 1.cadde üzerinde yediğim enfes lahmacun.
6. Urfa’da sokakta yediğim en pis ama en lezzetli ciğer. Süper pisti. Fotoğrafta ciğercinin ellerine baktım tüm tırnaklarının içi siyahtı. Ama tadı hala damağımda. Birde sofrada soğan kırıyorsun, tam oluyor. (Not, İstanbul da böyle bir yerin yanından bile geçmem:-))
7. Yerel rehberler işlerini çok gönüllü olarak yapıyorlar. Ellerinden geldiğince illerini tanıtmaya, anlatmaya, sevdirmeye çalışıyorlar.
8. Çocukların birçoğunun elinde oyuncak silah, sapan vardı. Oyun zannediyorlardı. Keşke daha farklı olsa. Top oynasalar, ip atlasalar.
9. Karşılıklı önyargıların biraz biraz kırıldığını gördüm.
10. Sonbaharda fıstık ağaçlarının renkleri çok güzel. Kızıllar, sarılar, kimisi yeni yeşermişdi, kimisi de kurmuştu bile.
11. Lena (turdan bir bayan) hayatında ilk defa pamuk görüyormuş. Ona bir dal pamuk verdik. Dünyanın en mutlu insanı oldu, orkide taşır gibi onu İstanbul'a kadar taşıdı. (müzik öğretmeniydi, Kalinka'yı enfes yorumladı, dinlemenizi isterdim).
Harranda fazla sulama yüzünden toprak tuzlanmış. Artık pek birşey ekemiyorlar. Darı ekiyorlar.
Harran 4000 yıllık geçmişe sahip. Dünyanın ilk üniversitesi haranda kurulmuş.
Urfa, ceylanların cirit açtığı bir yermiş. Burası ağaç doluymuş. Şimdi ise maşallah dümdüz bir tane ağaç bırakmamışız.
12. Güney Anadolu Turu'na asla bilmediğin bir turla gitme. (Bu seçtiğin tur büyük tur firmalarından bir olmasın bence hepsinin eksileri var). Bunun yerine bu turu kendi başınıza yapmanızı öneririm ama illa da bir tur istiyorsanız bu konuda uzman bir tur seçin (Çünkü kültür turlarında herkesin kültür beklentileri farklı olabiliyor) yada bir sonraki bölümde vereceğim Acupofcaffein Turuna katılabilirsiniz. (mesela yani :-)???)
13.Tur da ilk gün herkes pek bir layLAY lomdu. Nezaman ki olay Nemrut da günbatımı seyretmeye dayandı herkes pek bir birleşti. Aynı kararlar verildi. Dersine son dk. çalışan tembel öğrenciler gibiydik, yolda tüm turları geçtik vallahi. Neymiş; "AYNI AMAÇ UĞRUNA HAREKET EDEN İNSANLARIN BAŞARISI KAÇINILMAZ OLUYOR VE BİRLİKTELİLİKLERİ BOZULMAZ".
14. Bazı yerleri çok fazla görmedik, ama otobüste şarkılar söylendi, halaylar çekildi, şiirler okundu, bilgiler paylaşıldı, mikrofonu alan bir düşüncesini, fıkrasını paylaştı.
15. Tur da gruplar oldu. Bizim grup çalışkan grupdu (8 yetişkin 2 çocuk). Tam dk. ilk hazır olan, kimseleri bekletmeyen. (Bu turla giden gezilerde çok önemli)
16.İsimler takıldı , mesela Aliusla bana National Geographic Çifti diyorlardı. Eeee, tabiki benimde takma isim verdiklerim vardı, mesela genius'lar (zekiyeler), sushico'cular (adıyamanda suşi yemek istedilerde!!!).
17. Birkaç yeni şair ve yazar tanıdım.
18. Diyarbakır da, gavur mahallesinin sokaklarında yürüyemedim, içimde kaldı.
19. Antep dolması yiyemedim içimde kaldı.
20.Herşey güzel insanlarla daha da güzel bunu bir kez daha gördüm.
1. Abbaralar, Mardinde evlerin altındaki geçit, üst katında dükkan, yada ev oluyor altında geçit. (üst taraf özel, al taraf kamu). İstanbul büyükşehir belediyesi bir iki tanesi restore etmiş!! Bilin bakalım ne yapmış. Taştan yapılı tavanı betonla sıvamış. Tam tarihi dokuya uygun olarak! Geleneksel İstanbul görüntüsünü Mardin'ede taşıyalım değil mi, beton seçeneğimizden kimseler mahrum kalmasın.
2. Evlerdeki pencere ve kapılar maviye boyanıyor. Neden mi, çünkü bölgede çok akrep ve yılan var. Akrepler mavi rengi kırmızı olarak görüyorlar ve düşman olarak algılıyorlar ve kendi kendilerine harakiri yapıyorlar.
3. Kaptan bizi Adıyamandan -Halfeti’ye kestirmeden götürdüğünü söyledi. Otobandan gitseydik 2:30 dk. gidecektik. Ama biz 3:30 dk. gittik. Neden kestirme olduğu için:-) Ama burada bir parantez açıyorum. Eğer bu yoldan gitmeseydik aşağıdakileri görmemiş olacaktık.
a. Yaylak girişinden sonraki güzel köyleri
b. Yukarı Göklü köyündeki güzel insanları.
c. Sıcak ekmek yapımı ve ekmek yeme olayı (elleri ile açtıkları ekmekleri sıcak sıcak ikram ettiler).
d. Gülmekten öldüm. (fotoğrafları sizin köye göndereyim, muhtar size ulaştırır dedim, abla ne uğraşıyorsun o kadar facebook'a koy yeter dediler).
4. Midyat. Telkari. Kendime o kadar çeşit arasından bir takı beğenip alamadım içimde kaldı.
5. Mardin de 1.cadde üzerinde yediğim enfes lahmacun.
6. Urfa’da sokakta yediğim en pis ama en lezzetli ciğer. Süper pisti. Fotoğrafta ciğercinin ellerine baktım tüm tırnaklarının içi siyahtı. Ama tadı hala damağımda. Birde sofrada soğan kırıyorsun, tam oluyor. (Not, İstanbul da böyle bir yerin yanından bile geçmem:-))
7. Yerel rehberler işlerini çok gönüllü olarak yapıyorlar. Ellerinden geldiğince illerini tanıtmaya, anlatmaya, sevdirmeye çalışıyorlar.
8. Çocukların birçoğunun elinde oyuncak silah, sapan vardı. Oyun zannediyorlardı. Keşke daha farklı olsa. Top oynasalar, ip atlasalar.
9. Karşılıklı önyargıların biraz biraz kırıldığını gördüm.
10. Sonbaharda fıstık ağaçlarının renkleri çok güzel. Kızıllar, sarılar, kimisi yeni yeşermişdi, kimisi de kurmuştu bile.
11. Lena (turdan bir bayan) hayatında ilk defa pamuk görüyormuş. Ona bir dal pamuk verdik. Dünyanın en mutlu insanı oldu, orkide taşır gibi onu İstanbul'a kadar taşıdı. (müzik öğretmeniydi, Kalinka'yı enfes yorumladı, dinlemenizi isterdim).
Harranda fazla sulama yüzünden toprak tuzlanmış. Artık pek birşey ekemiyorlar. Darı ekiyorlar.
Harran 4000 yıllık geçmişe sahip. Dünyanın ilk üniversitesi haranda kurulmuş.
Urfa, ceylanların cirit açtığı bir yermiş. Burası ağaç doluymuş. Şimdi ise maşallah dümdüz bir tane ağaç bırakmamışız.
12. Güney Anadolu Turu'na asla bilmediğin bir turla gitme. (Bu seçtiğin tur büyük tur firmalarından bir olmasın bence hepsinin eksileri var). Bunun yerine bu turu kendi başınıza yapmanızı öneririm ama illa da bir tur istiyorsanız bu konuda uzman bir tur seçin (Çünkü kültür turlarında herkesin kültür beklentileri farklı olabiliyor) yada bir sonraki bölümde vereceğim Acupofcaffein Turuna katılabilirsiniz. (mesela yani :-)???)
13.Tur da ilk gün herkes pek bir layLAY lomdu. Nezaman ki olay Nemrut da günbatımı seyretmeye dayandı herkes pek bir birleşti. Aynı kararlar verildi. Dersine son dk. çalışan tembel öğrenciler gibiydik, yolda tüm turları geçtik vallahi. Neymiş; "AYNI AMAÇ UĞRUNA HAREKET EDEN İNSANLARIN BAŞARISI KAÇINILMAZ OLUYOR VE BİRLİKTELİLİKLERİ BOZULMAZ".
14. Bazı yerleri çok fazla görmedik, ama otobüste şarkılar söylendi, halaylar çekildi, şiirler okundu, bilgiler paylaşıldı, mikrofonu alan bir düşüncesini, fıkrasını paylaştı.
15. Tur da gruplar oldu. Bizim grup çalışkan grupdu (8 yetişkin 2 çocuk). Tam dk. ilk hazır olan, kimseleri bekletmeyen. (Bu turla giden gezilerde çok önemli)
16.İsimler takıldı , mesela Aliusla bana National Geographic Çifti diyorlardı. Eeee, tabiki benimde takma isim verdiklerim vardı, mesela genius'lar (zekiyeler), sushico'cular (adıyamanda suşi yemek istedilerde!!!).
17. Birkaç yeni şair ve yazar tanıdım.
18. Diyarbakır da, gavur mahallesinin sokaklarında yürüyemedim, içimde kaldı.
19. Antep dolması yiyemedim içimde kaldı.
20.Herşey güzel insanlarla daha da güzel bunu bir kez daha gördüm.
Friday, November 26, 2010
Urfa
Urfa merkezini bukadar gördük.
Benim için çarşının ordaki ciğercilerden ciğer yiyin, masada soğan kırın.:-)
Yiyebileceğiniz en pis ama bir okadarda en lezziz ciğer olacağından emin olabilirsiniz.:-)
Benim için çarşının ordaki ciğercilerden ciğer yiyin, masada soğan kırın.:-)
Yiyebileceğiniz en pis ama bir okadarda en lezziz ciğer olacağından emin olabilirsiniz.:-)
Halfeti
Halfetiyi yaklaşık bir yıldır görmek istiyordum. Siyah gülleri ve hikayesini okuyunca dayanamamış turları araştırmıştım , kısmet bu geziyemiş.
Sadece bu bölgede yetişen siyah gül var. Evleri su altında kalınca güllerini de götürmüşler ama başka yerde açmamış.
Halfetide unutamayacağım güzellikte bir saatlik tekne turu yaptık. Sular çok çekildiği için caminin minaresi ve evlerin bir ksımı su yüzüne çıkmıştı.
Kaptanımız çok komik bir adamdı. Olayı anlatayım: Kaymakamın sürat motoru var. Adamlar çok hızlı kullanıyor bu yüzden dalga oluşuyor ve gezi tekneleri sallanıyor, bizim kaptan elinde mikrofon açık açık bu rahatsızlığını anons etti "işte buda kaymakamın teknesi, bizi çok rahatsız ediyor, buradan duysun...." :-)
Bu arada eskiden insanlar fıstık ağaçlarının ve güllerinin olduğu bahçeli evlerde yaşıyorlarmış. Tabiki çok gerekli olan baraj yüzünden bu evleri su altında kalmış ama üzülmeyin bu evleri için 15 milyar pay biçilmiş.Bunun yanında onlara daha güzel TOKİ evleri inşa edilmiş. Değeri 55 milyar olan ufacık camları ve birbirinin içinde, bahçesi olmayan komşu TOKİ evin duvarını gören, tepenin üzerinde sıralı beton yığını. Şahane!!
(Azıcık borçlanmışlar, bahçeleri olmadığı için ekemiyorlar, toprakları olmadığı için hayvancılık yapamıyorlar ama olsun borç yiğidin kamçısı öderler elbet!)
Halfeti de hayvancılık ve tarım öldüğü için insanlar turizm'e yönelmişler. Paraları olan tekne almış ve tur düzenliyorlar.
Son olarak, bizim kaptan yerel türküleri çalmaya başladı, herkes pek bir havaya girdi, halay olayı başladı mı, vallahi bir kaç türküden sonra ben bile havaya girip halay çekicektim ki 1 saatlik gezinin sonuna geldik.:-))
M.Ö. 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal'a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal'at-ül Rum adı takılmıştır. II. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır.
1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalandı. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edildi. Ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre Kal'at-ül Müslimin adı verildi.Ardından Selçuklu Türkleri tarafından yönetilmiş Anadolu Türk beylikleri egemen olmuş özellikle Dulkadiroğulları beyliği Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.
Sadece bu bölgede yetişen siyah gül var. Evleri su altında kalınca güllerini de götürmüşler ama başka yerde açmamış.
Halfetide unutamayacağım güzellikte bir saatlik tekne turu yaptık. Sular çok çekildiği için caminin minaresi ve evlerin bir ksımı su yüzüne çıkmıştı.
Kaptanımız çok komik bir adamdı. Olayı anlatayım: Kaymakamın sürat motoru var. Adamlar çok hızlı kullanıyor bu yüzden dalga oluşuyor ve gezi tekneleri sallanıyor, bizim kaptan elinde mikrofon açık açık bu rahatsızlığını anons etti "işte buda kaymakamın teknesi, bizi çok rahatsız ediyor, buradan duysun...." :-)
Bu arada eskiden insanlar fıstık ağaçlarının ve güllerinin olduğu bahçeli evlerde yaşıyorlarmış. Tabiki çok gerekli olan baraj yüzünden bu evleri su altında kalmış ama üzülmeyin bu evleri için 15 milyar pay biçilmiş.Bunun yanında onlara daha güzel TOKİ evleri inşa edilmiş. Değeri 55 milyar olan ufacık camları ve birbirinin içinde, bahçesi olmayan komşu TOKİ evin duvarını gören, tepenin üzerinde sıralı beton yığını. Şahane!!
(Azıcık borçlanmışlar, bahçeleri olmadığı için ekemiyorlar, toprakları olmadığı için hayvancılık yapamıyorlar ama olsun borç yiğidin kamçısı öderler elbet!)
Halfeti de hayvancılık ve tarım öldüğü için insanlar turizm'e yönelmişler. Paraları olan tekne almış ve tur düzenliyorlar.
Son olarak, bizim kaptan yerel türküleri çalmaya başladı, herkes pek bir havaya girdi, halay olayı başladı mı, vallahi bir kaç türküden sonra ben bile havaya girip halay çekicektim ki 1 saatlik gezinin sonuna geldik.:-))
M.Ö. 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Yunanlılar bunu değiştirerek Urima adını vermişlerdir. Süryaniler ise Kal'a Rhomeyta ve Hesna the Romaye adlarını kullanmışlardır. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal'at-ül Rum adı takılmıştır. II. yüzyılda Bizanslıların eline geçince bu kez Romaion Koyla adını almıştır.
1280 yılında Beysari komutasındaki Memluk ordusu tarafından kuşatılmış, sonuç alınamayınca şehirdeki Hıristiyan mahalleleri beş gün süreyle yağmalandı. 1290 yılında bu kez Memluk Sultanı Eşref tarafından feth edildi. Ve son kez Memlükler tarafından tamir edilen şehre Kal'at-ül Müslimin adı verildi.Ardından Selçuklu Türkleri tarafından yönetilmiş Anadolu Türk beylikleri egemen olmuş özellikle Dulkadiroğulları beyliği Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlılara geçen şehir, zamanımızda da kullanılan Urumgala ve Rumkale adlarını alarak 1954 yılında ilçe haline getirilmiştir.
Thursday, November 25, 2010
Nemrut
Biz Kahta da Zeus Otelde konakladık. Zaten çok fazla da seçenek yok. Oteller Nemrut dağına çıkışı ayarlıyorlar. Bizi tur güneş batışına götürdü, bizde dedik ki hazır geldik birde gün doğumunu izleyelim. Dağda birşeyler alırken denk geldi. Onlarda tur yapıyorlarmış. Fiyatı otelin verdiğinden çok makul. Eğer bir gün tek başınıza gitmeye kalkarsanız aklınızda bulunsun.
Bu arada Nemrut'a çıkarken bir uzun tur var birde kısa tur. Uzun tur 2,5 saat sürüyor (karakuş, cendere köprüsü,...) Kısa tur bir saat.(yukarı çıkıp sonra aşağıya inme).
Minübüsler belli bir noktaya kadar götürüyor ondan sonra yarım saat tırmanmanız gerekli yada katırlarla da çıkabilirsiniz. Biz gençliğimize laf söyletmedik tırmandık.:-)) Size tavsiyem aşağıdaki oklardan batı terası yönünü seçerek tırmanmanız çünkü daha rahat.
Biz dönüşte doğu tarafından indik kısa ama ayaklar taşlardan dolayı çok kayıyor.
NEMRUT DAĞI VE TÜMÜLÜSÜ
Kommagene Krallığı’nın en parlak dönemimin M.Ö. 69 – 8 yılları arasında olduğu biliniyor. Kral I.Antiochos M.Ö. 69 – 36 arasında iktidardadır. Çok akıllı bir politikayla küçücük ülkesinin tarihte politik olarak saygın bir yer edinmesini sağlamıştır. Onun döneminde tümülüs hazırlanmış, zirvedeki heykeller yerleştirilmiş, Arsameia ve Yeni Kale kurulmuştur. M.Ö. 64 yılında, Seleukosların yok olduğu dönemde bütün Anadolu’yu ele geçirmiş olan Roma İmparatoru Pompeius bile Kommageneler’e dokunmamış ve hatta Seleukos topraklarının bir kısmının Kommagenelere verilmesine razı olmuş. I.Antiochos, sonrasında beliren Part tehlikesini de kızını Part kralının oğluyla evlendirerek çözmüş. Kısacası I.Antiochos, küçük ülkesini politik kargaşaların içinden başarıyla geçirerek geriye zengin bir hazine bile bırakmayı başarmış. Ancak I.Antiochos’un ölümünden sonra yaklaşık 200 yıldır var olan olan krallık bitecek ve M.S. 72 yılında Romalılara karşı kaybedilen Kommagene Savaşı’ndan sonra ülke Roma İmparatorluğu’nun Suriye Eyaleti’nin parçası haline gelecektir. Krallığın başkenti bugün Samsat olarak geçen Samosata idi. Samosata, yarım daire olarak Fırat Nehri’ne dayanırken 2 kilometrelik bir sahil şehri olarak uzanırdı.
Nemrut Dağı tümülüsü alanı, M.Ö. 60 yılında, Kommagene Kralı I.Antiochos tarafından denizden 2.150 metre yükseklikteki zirvede inşa edilmiştir. Nemrut Dağı zirvesi, Doğu, Batı ve Kuzey teraslarından oluşur. Doğu ve Batı teraslarında dev heykeller bulunurken, Kuzey terasında bulunmuş olan elliden fazla dikilmemiş taş stel, bu terasın depolama alanı veya kralın halefleri için ayrılan alan veya düzenlenmesine fırsat kalmayan teras olduğunu düşündürmektedir.
Aralarındaki uzaklık yaklaşık 150 metre olan Doğu ve Batı terasları, arazinin yumurta şeklindeki kesiti üzerinde tamamlanmış ve çıkan yumruk büyüklüğündeki taşlar da, ortadaki çekirdeği yükseltip tümülüs haline getirmek için kullanılmış. Kommagene Krallığı’nda bu tür tesisler için ‘’ Hierothesion ‘’ deniliyordu. Hierothesion, içinde kutsal bir şey saklanan yer anlamına gelirdi. Burada varlığı tanrı katına yüceltilmiş Kral Antiochos’un dünyevi varlığının saklandığı yerin kastedildiği düşünülüyor. Ancak, henüz mezarın içine girilemediğinden bu sav kanıtlanamamış bir tez olarak durmaktadır.
290.000 metrekarelik bir alanı kaplayan tümülüsün hacmi 264.750 metreküp, çapı 150 metre ve ortalama yüksekliği 45 metredir. Tümülüsün çekirdeğinde masif bir kaya bulunmaktadır. Doğu ve Batı teraslarındaki heykellerin sırtlarında 237 satırlık bir yazı vardır. Her iki terasta da metinler aynıdır. Persleri ve Helenleri kendi soyunun ‘’ mutluluk veren kökleri ‘’ veya ‘’ mutluluk veren ataları ‘’ olarak tanımlayan I.Antiochos bu metinde, atalarına ve kendi kişiliğine yakışanı bu dağın zirvesinde ebedileştirdiğini anlatır. İran’ın, Makedonya’nın ve kendi vatanı Kommagene’nin, insanlarına, çocuklarına, torunlarına lütufkar olmaya devam edeceği konusunda umutlarını dile getirir. Metnin okunmasıyla da dağın sırrı çözülür. Burayı kuranın, sülalesini Pers ve Makedonyalı atalarına bağlayan bir Kommagene kralı yani I.Antiochos olduğu anlaşılır.
DOĞU TERASI
Batı terasından 10 metre daha yüksektedir. Burada ayrıca bir de batı terasında bulunmayan 13,5 x 13,5 metre ebatlarında bir sunak vardır. Kralın doğum günü olarak verilen Ocak ayının 16. günü ve kralın tahta çıkış günü olan Ağustos ayının 10. günü kutlamalar yapılırdı. Ancak kralın doğum günü olarak verilen 16 Audnaios, Makedonya takvimine göre Ocak ayına denk gelir. Kısacası Temmuz ayının kralın doğduğu değil, ana rahmine düştüğü ay olduğu anlaşılır. Başka önemli bir detay da M.Ö. 97 yılında I.Antiochos’un 7 aylık bir bebek olarak dünyaya gelmiş olduğudur.
Bu özel günlerde ziyaretçiler, 2.150 metre yüksekliğindeki belirlenmiş yollardan ayin düzeninde Hierothesion’a çıkıyorlardı. Bu törenlerin giderlerini karşılayabilmek için, kraliyet ailesine ait özel mülkler Hierothesion’a tahsis edilmişti ve gelirleri de tapınağın kasasına giriyordu. Kralın ve atalarının kültü için görevlendirilmiş rahipler vardı. Törenleri de Pers kıyafetleri giymiş olan bu rahipler yönetirdi. Kutlamaların başlangıcında rahipler, önce sunaklardaki günlük odunlarını ve güzel kokulu otları tutuştururlardı. Arkasından konuşmalar yapılır, kurbanlar kesilirdi. Sonra tümülüsün önündeki teraslara kurulan masalardaki yiyecekler yenir, su eklenmiş şaraplar içilirdi. Yemekten sonra da erkek ve kadın müzisyenler eğlenceyi başlatırlardı. Müzisyenler profesyoneldi ve bu mesleğin da babadan oğla geçmesi için yasal düzenleme yapılmıştı. Törenlere ülkenin bütün yaşayanları ve kutlamalar esnasında ülkede bulunan herkes davetliydi. Misafirlerden ziyafet sırasında kullandıkları yemek tabaklarını ve kadehleri yanlarında götürmemeleri istenirdi. I.Antiochos’un kutsal kitabesinde, Kommagene ülkesi sınırları içinde başka kutsal yerlerden de konu edilir.
Doğu terasının tanrı heykelleriyle sunak arasındaki kısmında da iki yanı heykellerle çevrili bir alan bulunurdu. Kumtaşından yapılmış heykeller taştan oyukların içine yerleştirilmişti. Heykellerin arka yüzlerinde kitabeler vardı. Tanrı heykellerinden sunağa bakarken sağ tarafınızda kalan Güney kaidelerinde I.Antiochos’un baba tarafından akrabaları olan Pers kralları I.Dareios, Xerxes, Artaxerxes’in yanı sıra Samos, Arsames, Mithridates Kalinikos gibi Kommagene krallarının da heykelleri bulunuyordu. Solunuzda kalan Kuzey kaidelerinde de Büyük İskender’le başlayan ana tarafından önemli akrabalarının heykelleri görülüyordu. Ancak gerek zorlu iklim şartlarından, gerekse asırlar boyunca çevreye zarar vermiş insanlardan dolayı maalesef bu heykeller kayıptır. Zirveye çıkan ziyaretçiler, yeşile çalan kum taşından yapılmış ve cilalanmış oldukları için güneş ışınları altında pırıl pırıl parlayan bu kabartmalardan çok etkilenmiş olmalıydılar.
Sırtını tümülüse vermiş 5 dev boyutlu tanrı heykelini iki köşedeki aslan ve kartal heykelleri tamamlar. 9 – 10 metre boylarındaki tanrı heykellerinin ağırlıkları da 9 -10 ton civarındadır. Kommagene heykelinden hariç diğer heykellerin tamamı tiera denilen İran kasketleri taşır. Soldan sağa ilk heykel I.Antiochos’a aittir. İkinci heykel ismine Kommagene ülkesinin adının da eklendiği, bolluk ve bereket simgesi Tysche veya Fortuna’dır. Kommagene’nin tacındaki buğday tanesi, üzüm, kiraz, nar ve incir meyveleri bolluğu, üretkenliği simgelerler. Bereketli Kommagene topraklarının simgesi tanrıça Kommagene, zirvedeki tek kadın heykelidir.
Üçüncü heykel Zeus Oromasdes’e aittir. Oromasdes, Zerdüşt dininin efendisi Ahura Mazda’nın Yunanca adıdır. Zeus Oromasdes, Tanrı heykellerinin en uzun boylu olanıdır. Zeus’un göğsünde kıvrımlar oluşturarak sırtına atılmış olan pelerinini sol omzundaki iğne tutar. Dördüncü heykel Güneş ve Işık Tanrısı Apollon Helios Mithras’a aittir. Apollon, süslü bir başlık taşımaktadır. Kommageneler’in sona ermesinden sonra, Zeus ve Herakles’in taşıdığı kıyafetler de değişecektir. Roma egemenliğinde bu tanrıları Nemrut Dağı heykellerinde gördüğümüz Pers kıyafetlerinden çok farklı giysi ve başlıklarla görürüz. Ancak Apollon Helios Mithras, Roma devrinde de önem kazanmayı sürdürecek ve kafasında bir Frigya başlığıyla Roma lejyonlarının en çok saygı gösterdiği tanrı olacaktır. Mithras, sonrasında da genç Hıristiyan dini için hem düşman hem de ilham verici bir unsura dönüşecektir.
Beşinci heykel Savaş Tanrısı Herakles Artagnes Ares’e aittir. Sol elinde silah gibi kullandığı bir değnek tutar. Diğer heykeller gibi kafasında tacı ve kaba bir sakalı vardır.
BATI TERASI
Batı terasında heykeller dizisinden önce siyah kum taşı üzerine yapılmış kabartmalar görülür. Bu el sıkma sahneleri Perslerin dini törenlerinin bir parçasıdır. Her iki kenarda da bir aslan ve bir kartal heykelleri koruyucu gibi yerleştirilmişlerdir.
İlk kabartmada I.Antiochos tanrıça Kommagene ile el sıkışır. İkinci kabartmada bu defa de kral Apollon Mithras ile el sıkışmaktadır. Kral, ata binerken kolaylık olması için bacaklarının arasından iple bağlanmış bir merasim kostümü giymiştir. Hançerinin kılıfı yine 5 aslan başıyla süslüdür. Apollon da kral gibi giyinmiştir. Sol elinde bir kama tutan Apollon’un başlığı bir ışık demetiyle süslüdür.
Üçüncü kabartmada I.Antiochos bu defa Zeus Oromasdes’le el sıkışmaktadır. Zeus’un oturduğu tahtın iki yanında aslan kafaları vardır. Dördüncü kabartmada da yine I.Antiochos, değneği ve sırtında aslan postuyla canlandırılan Herakles Artagnes ile el sıkışır.
Kabartmaların en önemli sahnesi aslan horoskopudur. 1.75 x 2.40 ölçülerindeki bu levhanın orijinali Berlin Müzesi’ndedir. Bu kabartmanın dünyanın bilinen en eski horoskopu olduğu kabul edilir. Sağ tarafa doğru yürüyen aslan, 19 yıldızla bezenmiştir ve boynunda da bir hilal vardır. Aslanın hemen arkasındaki 3 büyük yıldız, Jüpiter ile Zeus Oromasdes’i, Merkür ile Apollon Mithras’ı, Mars ile de Herakles Artagnes’i simgelerler. Aslanın boynundaki ay Kommagene ülkesini, aslan da aslan burcunu sembolize eder. Kısacası aslan burcu zamanında ana rahmine düşen I. Antiochos, Zeus, Apollon ve Herakles’i simgeleyen gezegenler ile aslan burcunda buluşmuştur.
Eski Yunan inanışına göre, seçkin ve kusursuz ölümlüler tanrılar arasına kabul edilirlerdi. Sonra da takım yıldızı olarak insanlara ışık saçarlardı. I.Antiochos da büyük gezegenlerin yakın komşusu Regulus yıldızını, kral yıldızı ve kendi kişiliğinin sureti olarak seçmişti. Yıldız falının canlandırıldığı bu kabartmada Kral-Yıldız Antiochos, tanrısal takım yıldızları içine alınmıştır, yani Antiochos artık Tanrı kimliği almıştır.
Batı terasındaki tanrı heykelleri de Kral I.Antiochos’la başlar, Perslerin Anahita’sı ile özdeşleştirilen Kommagene, Zeus Oromasdes, Apollon Helios Mithras ve Herakles Artagnes heykelleri ile devam eder.
Batı terasında sunak yoktur. I. Antiochos’un atalarının kabartmaları da, vadiye bakarken solunuzda kalan tepenin eteğine ve heykellerin hemen karşısına yerleştirilmiştir. Bu kabartmalardan ancak birkaç tanesi günümüze ulaşmıştır.
Yemek sevenlere not:
Kahta’da baraj kıyısındaki Neşet’in Yeri’nde, patlıcan, soğan, dövme buğday, yoğurt ve zeytinyağı ile yapılan Balcanidev yemeyi unutmayın. Kevenk sarması, yarpuzlu köfte gibi bölgesel yemekleri de mutlaka tadın.
Bu arada Nemrut'a çıkarken bir uzun tur var birde kısa tur. Uzun tur 2,5 saat sürüyor (karakuş, cendere köprüsü,...) Kısa tur bir saat.(yukarı çıkıp sonra aşağıya inme).
Minübüsler belli bir noktaya kadar götürüyor ondan sonra yarım saat tırmanmanız gerekli yada katırlarla da çıkabilirsiniz. Biz gençliğimize laf söyletmedik tırmandık.:-)) Size tavsiyem aşağıdaki oklardan batı terası yönünü seçerek tırmanmanız çünkü daha rahat.
Biz dönüşte doğu tarafından indik kısa ama ayaklar taşlardan dolayı çok kayıyor.
NEMRUT DAĞI VE TÜMÜLÜSÜ
Kommagene Krallığı’nın en parlak dönemimin M.Ö. 69 – 8 yılları arasında olduğu biliniyor. Kral I.Antiochos M.Ö. 69 – 36 arasında iktidardadır. Çok akıllı bir politikayla küçücük ülkesinin tarihte politik olarak saygın bir yer edinmesini sağlamıştır. Onun döneminde tümülüs hazırlanmış, zirvedeki heykeller yerleştirilmiş, Arsameia ve Yeni Kale kurulmuştur. M.Ö. 64 yılında, Seleukosların yok olduğu dönemde bütün Anadolu’yu ele geçirmiş olan Roma İmparatoru Pompeius bile Kommageneler’e dokunmamış ve hatta Seleukos topraklarının bir kısmının Kommagenelere verilmesine razı olmuş. I.Antiochos, sonrasında beliren Part tehlikesini de kızını Part kralının oğluyla evlendirerek çözmüş. Kısacası I.Antiochos, küçük ülkesini politik kargaşaların içinden başarıyla geçirerek geriye zengin bir hazine bile bırakmayı başarmış. Ancak I.Antiochos’un ölümünden sonra yaklaşık 200 yıldır var olan olan krallık bitecek ve M.S. 72 yılında Romalılara karşı kaybedilen Kommagene Savaşı’ndan sonra ülke Roma İmparatorluğu’nun Suriye Eyaleti’nin parçası haline gelecektir. Krallığın başkenti bugün Samsat olarak geçen Samosata idi. Samosata, yarım daire olarak Fırat Nehri’ne dayanırken 2 kilometrelik bir sahil şehri olarak uzanırdı.
Nemrut Dağı tümülüsü alanı, M.Ö. 60 yılında, Kommagene Kralı I.Antiochos tarafından denizden 2.150 metre yükseklikteki zirvede inşa edilmiştir. Nemrut Dağı zirvesi, Doğu, Batı ve Kuzey teraslarından oluşur. Doğu ve Batı teraslarında dev heykeller bulunurken, Kuzey terasında bulunmuş olan elliden fazla dikilmemiş taş stel, bu terasın depolama alanı veya kralın halefleri için ayrılan alan veya düzenlenmesine fırsat kalmayan teras olduğunu düşündürmektedir.
Aralarındaki uzaklık yaklaşık 150 metre olan Doğu ve Batı terasları, arazinin yumurta şeklindeki kesiti üzerinde tamamlanmış ve çıkan yumruk büyüklüğündeki taşlar da, ortadaki çekirdeği yükseltip tümülüs haline getirmek için kullanılmış. Kommagene Krallığı’nda bu tür tesisler için ‘’ Hierothesion ‘’ deniliyordu. Hierothesion, içinde kutsal bir şey saklanan yer anlamına gelirdi. Burada varlığı tanrı katına yüceltilmiş Kral Antiochos’un dünyevi varlığının saklandığı yerin kastedildiği düşünülüyor. Ancak, henüz mezarın içine girilemediğinden bu sav kanıtlanamamış bir tez olarak durmaktadır.
290.000 metrekarelik bir alanı kaplayan tümülüsün hacmi 264.750 metreküp, çapı 150 metre ve ortalama yüksekliği 45 metredir. Tümülüsün çekirdeğinde masif bir kaya bulunmaktadır. Doğu ve Batı teraslarındaki heykellerin sırtlarında 237 satırlık bir yazı vardır. Her iki terasta da metinler aynıdır. Persleri ve Helenleri kendi soyunun ‘’ mutluluk veren kökleri ‘’ veya ‘’ mutluluk veren ataları ‘’ olarak tanımlayan I.Antiochos bu metinde, atalarına ve kendi kişiliğine yakışanı bu dağın zirvesinde ebedileştirdiğini anlatır. İran’ın, Makedonya’nın ve kendi vatanı Kommagene’nin, insanlarına, çocuklarına, torunlarına lütufkar olmaya devam edeceği konusunda umutlarını dile getirir. Metnin okunmasıyla da dağın sırrı çözülür. Burayı kuranın, sülalesini Pers ve Makedonyalı atalarına bağlayan bir Kommagene kralı yani I.Antiochos olduğu anlaşılır.
DOĞU TERASI
Batı terasından 10 metre daha yüksektedir. Burada ayrıca bir de batı terasında bulunmayan 13,5 x 13,5 metre ebatlarında bir sunak vardır. Kralın doğum günü olarak verilen Ocak ayının 16. günü ve kralın tahta çıkış günü olan Ağustos ayının 10. günü kutlamalar yapılırdı. Ancak kralın doğum günü olarak verilen 16 Audnaios, Makedonya takvimine göre Ocak ayına denk gelir. Kısacası Temmuz ayının kralın doğduğu değil, ana rahmine düştüğü ay olduğu anlaşılır. Başka önemli bir detay da M.Ö. 97 yılında I.Antiochos’un 7 aylık bir bebek olarak dünyaya gelmiş olduğudur.
Bu özel günlerde ziyaretçiler, 2.150 metre yüksekliğindeki belirlenmiş yollardan ayin düzeninde Hierothesion’a çıkıyorlardı. Bu törenlerin giderlerini karşılayabilmek için, kraliyet ailesine ait özel mülkler Hierothesion’a tahsis edilmişti ve gelirleri de tapınağın kasasına giriyordu. Kralın ve atalarının kültü için görevlendirilmiş rahipler vardı. Törenleri de Pers kıyafetleri giymiş olan bu rahipler yönetirdi. Kutlamaların başlangıcında rahipler, önce sunaklardaki günlük odunlarını ve güzel kokulu otları tutuştururlardı. Arkasından konuşmalar yapılır, kurbanlar kesilirdi. Sonra tümülüsün önündeki teraslara kurulan masalardaki yiyecekler yenir, su eklenmiş şaraplar içilirdi. Yemekten sonra da erkek ve kadın müzisyenler eğlenceyi başlatırlardı. Müzisyenler profesyoneldi ve bu mesleğin da babadan oğla geçmesi için yasal düzenleme yapılmıştı. Törenlere ülkenin bütün yaşayanları ve kutlamalar esnasında ülkede bulunan herkes davetliydi. Misafirlerden ziyafet sırasında kullandıkları yemek tabaklarını ve kadehleri yanlarında götürmemeleri istenirdi. I.Antiochos’un kutsal kitabesinde, Kommagene ülkesi sınırları içinde başka kutsal yerlerden de konu edilir.
Doğu terasının tanrı heykelleriyle sunak arasındaki kısmında da iki yanı heykellerle çevrili bir alan bulunurdu. Kumtaşından yapılmış heykeller taştan oyukların içine yerleştirilmişti. Heykellerin arka yüzlerinde kitabeler vardı. Tanrı heykellerinden sunağa bakarken sağ tarafınızda kalan Güney kaidelerinde I.Antiochos’un baba tarafından akrabaları olan Pers kralları I.Dareios, Xerxes, Artaxerxes’in yanı sıra Samos, Arsames, Mithridates Kalinikos gibi Kommagene krallarının da heykelleri bulunuyordu. Solunuzda kalan Kuzey kaidelerinde de Büyük İskender’le başlayan ana tarafından önemli akrabalarının heykelleri görülüyordu. Ancak gerek zorlu iklim şartlarından, gerekse asırlar boyunca çevreye zarar vermiş insanlardan dolayı maalesef bu heykeller kayıptır. Zirveye çıkan ziyaretçiler, yeşile çalan kum taşından yapılmış ve cilalanmış oldukları için güneş ışınları altında pırıl pırıl parlayan bu kabartmalardan çok etkilenmiş olmalıydılar.
Sırtını tümülüse vermiş 5 dev boyutlu tanrı heykelini iki köşedeki aslan ve kartal heykelleri tamamlar. 9 – 10 metre boylarındaki tanrı heykellerinin ağırlıkları da 9 -10 ton civarındadır. Kommagene heykelinden hariç diğer heykellerin tamamı tiera denilen İran kasketleri taşır. Soldan sağa ilk heykel I.Antiochos’a aittir. İkinci heykel ismine Kommagene ülkesinin adının da eklendiği, bolluk ve bereket simgesi Tysche veya Fortuna’dır. Kommagene’nin tacındaki buğday tanesi, üzüm, kiraz, nar ve incir meyveleri bolluğu, üretkenliği simgelerler. Bereketli Kommagene topraklarının simgesi tanrıça Kommagene, zirvedeki tek kadın heykelidir.
Üçüncü heykel Zeus Oromasdes’e aittir. Oromasdes, Zerdüşt dininin efendisi Ahura Mazda’nın Yunanca adıdır. Zeus Oromasdes, Tanrı heykellerinin en uzun boylu olanıdır. Zeus’un göğsünde kıvrımlar oluşturarak sırtına atılmış olan pelerinini sol omzundaki iğne tutar. Dördüncü heykel Güneş ve Işık Tanrısı Apollon Helios Mithras’a aittir. Apollon, süslü bir başlık taşımaktadır. Kommageneler’in sona ermesinden sonra, Zeus ve Herakles’in taşıdığı kıyafetler de değişecektir. Roma egemenliğinde bu tanrıları Nemrut Dağı heykellerinde gördüğümüz Pers kıyafetlerinden çok farklı giysi ve başlıklarla görürüz. Ancak Apollon Helios Mithras, Roma devrinde de önem kazanmayı sürdürecek ve kafasında bir Frigya başlığıyla Roma lejyonlarının en çok saygı gösterdiği tanrı olacaktır. Mithras, sonrasında da genç Hıristiyan dini için hem düşman hem de ilham verici bir unsura dönüşecektir.
Beşinci heykel Savaş Tanrısı Herakles Artagnes Ares’e aittir. Sol elinde silah gibi kullandığı bir değnek tutar. Diğer heykeller gibi kafasında tacı ve kaba bir sakalı vardır.
BATI TERASI
Batı terasında heykeller dizisinden önce siyah kum taşı üzerine yapılmış kabartmalar görülür. Bu el sıkma sahneleri Perslerin dini törenlerinin bir parçasıdır. Her iki kenarda da bir aslan ve bir kartal heykelleri koruyucu gibi yerleştirilmişlerdir.
İlk kabartmada I.Antiochos tanrıça Kommagene ile el sıkışır. İkinci kabartmada bu defa de kral Apollon Mithras ile el sıkışmaktadır. Kral, ata binerken kolaylık olması için bacaklarının arasından iple bağlanmış bir merasim kostümü giymiştir. Hançerinin kılıfı yine 5 aslan başıyla süslüdür. Apollon da kral gibi giyinmiştir. Sol elinde bir kama tutan Apollon’un başlığı bir ışık demetiyle süslüdür.
Üçüncü kabartmada I.Antiochos bu defa Zeus Oromasdes’le el sıkışmaktadır. Zeus’un oturduğu tahtın iki yanında aslan kafaları vardır. Dördüncü kabartmada da yine I.Antiochos, değneği ve sırtında aslan postuyla canlandırılan Herakles Artagnes ile el sıkışır.
Kabartmaların en önemli sahnesi aslan horoskopudur. 1.75 x 2.40 ölçülerindeki bu levhanın orijinali Berlin Müzesi’ndedir. Bu kabartmanın dünyanın bilinen en eski horoskopu olduğu kabul edilir. Sağ tarafa doğru yürüyen aslan, 19 yıldızla bezenmiştir ve boynunda da bir hilal vardır. Aslanın hemen arkasındaki 3 büyük yıldız, Jüpiter ile Zeus Oromasdes’i, Merkür ile Apollon Mithras’ı, Mars ile de Herakles Artagnes’i simgelerler. Aslanın boynundaki ay Kommagene ülkesini, aslan da aslan burcunu sembolize eder. Kısacası aslan burcu zamanında ana rahmine düşen I. Antiochos, Zeus, Apollon ve Herakles’i simgeleyen gezegenler ile aslan burcunda buluşmuştur.
Eski Yunan inanışına göre, seçkin ve kusursuz ölümlüler tanrılar arasına kabul edilirlerdi. Sonra da takım yıldızı olarak insanlara ışık saçarlardı. I.Antiochos da büyük gezegenlerin yakın komşusu Regulus yıldızını, kral yıldızı ve kendi kişiliğinin sureti olarak seçmişti. Yıldız falının canlandırıldığı bu kabartmada Kral-Yıldız Antiochos, tanrısal takım yıldızları içine alınmıştır, yani Antiochos artık Tanrı kimliği almıştır.
Batı terasındaki tanrı heykelleri de Kral I.Antiochos’la başlar, Perslerin Anahita’sı ile özdeşleştirilen Kommagene, Zeus Oromasdes, Apollon Helios Mithras ve Herakles Artagnes heykelleri ile devam eder.
Batı terasında sunak yoktur. I. Antiochos’un atalarının kabartmaları da, vadiye bakarken solunuzda kalan tepenin eteğine ve heykellerin hemen karşısına yerleştirilmiştir. Bu kabartmalardan ancak birkaç tanesi günümüze ulaşmıştır.
Yemek sevenlere not:
Kahta’da baraj kıyısındaki Neşet’in Yeri’nde, patlıcan, soğan, dövme buğday, yoğurt ve zeytinyağı ile yapılan Balcanidev yemeyi unutmayın. Kevenk sarması, yarpuzlu köfte gibi bölgesel yemekleri de mutlaka tadın.
Wednesday, November 24, 2010
Nemrut Yolu
Kahta’dan başlayan Büyük Tur’un ilk molası Karakuş Tümülüsü’nde verilir. Sütunlardan birindeki kitabeden anlaşıldığı gibi Karakuş Tümülüsü, II. Mithridates tarafından yaptırılmıştır. Tümülüs, Kommageneler’in aile mezarlığı gibidir. Kitabede, kimlerin tümülüste gömülü oldukları yazılıdır. Roma – Pers savaşında II. Mithridates’in kız kardeşleri Laodikeia, Antiochis ve yeğeni Aka ölünce, aslında yalnızca II. Mithridates’in annesi İsias için yaptırılmış olan tümülüste, onlar için de yer ayrılmış. 21 metre yüksekliğindeki anıt mezar yapılırken dere yatağından ve yakın çevreden granit, porfir, bazalt, kuarsit, kireç ve dolomit taşları getirilmiş. Tümülüs, daha dayanıklı olması için katlar halinde inşa edilmiş. Tazyikli havayla yapılan sondajlarda, 13 metre derinlikten sonra sert dolomit taşlarına, 20 metreden sonra da kumlu ve milli bir malzemeye rastlanmış. Sondajlarda, mil ve kumla kaplı mezar odasına ulaşılmış. Ancak güney tarafından dehliz açan soyguncuların mezarı daha önceden yağmaladıkları anlaşılmış.
Karakuş Tümülüsü’nün dolomit taşlarının da talan edilmiş olduğu görülmüş. Bu kadar zor bir işi de ancak o dönemde Samosata’da üslenmiş olan 16. Roma Lejyonu’nun yapabileceği anlaşılmış. Romalı mühendisler, tümülüsten bin bir güçlükle çıkardıkları kesme dolomit taşları Cendere Köprüsü’nün inşaatında kullanmışlar.
Tümülüsün üç yanına dikilmiş sütunlar vardı. Arkalarında Yunanca kitabeler bulunan sütunların üzerlerinde heykeller bulunuyordu. Güneye bakan cephede, taş bir tabana oturan 7.18 metre yüksekliğindeki sütunun üzerinde 2.54 metre boyunda anıtsal bir kartal figürü vardır. Kartal, göklerin kralı ve tanrıların habercisi olarak saygı görürdü. Bu sütun Antiochis ve Aka için dikilmiştir. Doğuya bakan cephedeki iki sütundan birinde boğa, diğerinde aslan figürleri vardı. Boğa figürlü sütunun İsias için olduğu düşünülüyor. Boğa heykelinin kafası kayıptır. Aslan heykelinin zamana direnen parçaları Adıyaman Müzesi’nde sergilenmektedir. Kuzey terasında ise 3 sütun vardı. İki yandaki aslan heykellerinin ortasındaki sütunu süsleyen kabartmada Herakles’le el sıkışan Kral II. Mithridates canlandırılmıştı. Bu sütun ise Laodikeia için dikilmiş.
Bu sütunlardan geriye yalnızca üzerinde kartal figürü olanı kalmıştır. Bu figürden dolayı da tümülüs, Karakuş Tümülüsü olarak anılmaktadır. Tümülüsün 75 metre olan orijinal yüksekliği zamanın içinde 35 metreye inmiştir.
CENDERE KÖPRÜSÜ
Karakuş Tümülüsü’ne 10 kilometre uzaklıkta, Roma döneminin en güzel eserlerinden biri olan Cendere Köprüsü vardır. Köprünün altından da eski adıyla Chabinas, bugünkü ismiyle Cendere Suyu akar. Bu noktada İmparator Vespasianus tarafından yaptırılmış olan ilk köprü M.Ö. 69 yılında bilinemeyen bir nedenden dolayı yıkılmış. İmparator Septimus Severus döneminde M.S. 198 – 200 yılları arasında, 16.Roma Lejyonu tarafından Partlara karşı yürütülen harekatının ilerleyebilmesi için gereksinim duyulduğundan yeni bir köprü inşa edilmiş. Partlara karşı savaşın kazanılabilmesi için yolların, köprülerin sağlam olması ve lojistiğin düzenli tutulması Septimus Severus’un izlediği politikayla bağlantılıdır. Bu döneme ait yol tamiratlarından söz eden çok sayıda mil taşı vardır. 7 metre genişliğinde ve 120 metre uzunluğunda olan Cendere Köprüsü gerçek bir mühendislik harikasıdır. Köprünün inşaatında Karakuş Tümülüsü’nden çıkarılmış dolomit taşları da kullanılmıştır. Bir zamanlar üzerinden tankların, kamyonların geçebildiği köprüden artık, sadece küçük araçların geçişine izin veriliyor.
Köprünün güneybatı yönündeki iki sütunun üzerinde İmparator Septimus Severus ve askerler tarafından çok sevilen eşi Julia Donma adına yazılmış şeref kitabeleri vardı. Köprünün diğer yanında da üzerinde Septimus Severus’un oğulları Caracalla ve Geta adına kitabeler bulunan iki sütun dikilmişti. Ancak babasından sonra tahta çıkan ve çok kıskandığı kardeşi Geta’yı ölüme mahkum ettiren Caracalla, bu sütunlardan birini yıktırttığı gibi kardeşinin adını da imparatorluğun diğer köşelerindeki kitabelerden tamamen sildirtmişti.
Chabinas Köprüsü’nün yapım giderlerini de başta Samosata olmak üzere, Kommagene şehirleri karşılamışlardı.
YENİ KALE
Cendere Köprüsü’nden birkaç kilometre sonra karşınızda kalan tepenin üzerinde Yeni Kale vardır. Restorasyon çalışmalarının sürdürüldüğü tepede, Kommagene dönemine ait hiçbir iz bulunmadığından kaleye Yeni Kale ismi verilmiş. Yalçın kayaların, antik ismiyle Nymphae Çayı’na veya bugünkü Kahta Çayı’na dik inen güney yamacında Memluk Sultanları, müthiş bir teknikle bu kaleyi inşa etmişler. Kalenin hala iyi durumda olmasının nedeni vadiden yukarıya kolay ulaşılamamasıdır. Ben bu kaleye baktıkça Katharlar’ın Fransa’nın Languedoc Bölgesi’ndeki ünlü Montsegur Şatosu’nu anımsarım. Kaleden, basamaklı, kısmen üstü kapalı ve dönemeçli bir yolla nehir kıyısına inilebiliyormuş. Kale, kuşatılsa bile su gereksinimi böylece güven altına alınmıştı. Bu geçit, bilinen en eski yeraltı geçididir ve kuşatma halinde kaleye gizlice girip çıkabilmek için kullanılırdı. 12. yüzyıldan itibaren Artuklular, Selçuklular, Memluklar ve Osmanlılar yönetimine geçmiş olan kalede, cami, hamam, sarnıçlar ve odalar vardı.
Kalede bir de güvercinlik bölümü vardı. Güvercinlikte, tüneme yerleri yapılmış ve kuşların kolayca girip çıkabilmeleri için ayrı delikler açılmıştı. Memluklar, topraklarında güvercinlerle temin ettikleri mükemmel bir haberleşme ağı kurmuşlardı. Bu sistemin işleyebilmesi için ülke sistemli bir şekilde bölgelere ayrılmıştı. Kahire Şam hattında, aralarında 100 kilometre mesafe olan 12 istasyon kurulmuştu.
Kaynak:http://www.bdemirdurak.com
About
.
Search This Blog
About Me
Translate
Popular Posts
-
Kız kulesi ve haakkındaki efsaneler: Kızkulesi'nin ulaşılmazlığı nedeniyle, insanlar onun içinde yaşanılanlar hakkında çok fazla bil...
-
Bugün, sizlere iş yerimin bulunduğu Kurtuluş semtini anlatmak istiyorum. Aralık ayının başından itibaren caddeyi gören odamınkarşısındaki ...
-
Dün biraz bahs ettmiştim... Atrium yolunda çektiğim fotoğraflardan... Bugün Zeynep'in sayfasında bahar dalı fotoğrafı gördüm...Çok güze...
-
19 Mayıs tatil olunca bizede uzun haftasonu tatili yapmak kaldı. Hemen plan yapıldı. Bozcaada da bir bağevi ayarlandı, dönüş yolunda ...
-
Istanbulda yarim santim kar yagdi herkes felegini sasirdi... Eski kayitlarima baktim 2006' 2010 yillarinda kar yagmis...Allahtan cok sey...
-
Bektaşağa göleti bir mesire yeri. Araya Sinop hapishanesini ekledim ama öncesinde Bektaşağa göletinde nefis bir kahvaltı yaptık. Göletin et...
-
Kapı, pencere çekmeyi pek seviyorum. Bozcaada da bunun için çok uygundu. Eski Rum mahallesinde kendimi pek bir kaybettim Japon turistler gib...
-
Düğün törenim tam istediğim gibiydi. Ailem, dostlarım ve arkadaşlarımla tam planladığım gibi gerçekleşti. Ahmet Altan geçen günkü bir yazısn...
-
Dünkü gezi sırasında çok değişik kuşlar gördük. Ama ibibik kuşunu görür görmez neden daha güzel bir fotoğraf makinam yok ki dedim.Yerden h...
Yasal Uyarı
Fotoğrafların korunması konusu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) m.84′de düzenlenmiştir. "Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir.
Fotoğrafların telif hakkı acupofcaffeine aittir. İzinsiz kullanımı durumunda her türlü yasal yola başvurulacaktır.
Blog Archive
-
▼
2010
(179)
-
▼
November
(27)
- Güney Anadolu Turu- (A Cup of Caffeine Tur'la :-))
- Acupofcaffeine- ev tasarım-2
- Yolculuk Notlarım
- Urfa
- Halfeti
- Nemrut
- Nemrut Yolu
- Atatürk Barajı
- Harran Ovası
- Mardin
- Mor Behnam (Kırklar)Kilisesi
- Kasimiye Medresesi
- Deyrulzafaran Manastırı
- Midyat
- Hasankeyf
- Malabadi Köprüsü
- Diyarbakır
- Doğa
- Kurban Bayramı
- Sultanahmet
- 10 Kasım 2010
- Acupofcaffeine- ev tasarım-1
- İstanbul Mahalleleri
- Yaprakları Boyamak
- İstanbu'da Kasım
- İlya Cafe
- Kanlıca
-
▼
November
(27)
geziyorum
Labels
- adalar (34)
- adana (1)
- akyaka (1)
- alaçatı (7)
- almanya (2)
- Amsterdam-Belçika (3)
- ankara (3)
- antakya (1)
- Antalya (10)
- assos (1)
- avusturya (9)
- ayvalık (4)
- baden baden (1)
- bafa gölü (2)
- batum (2)
- bodrum (1)
- bolu (2)
- bozcaada (3)
- bulgaristan (1)
- bursa (12)
- çatalca (7)
- çeşme (2)
- chios (4)
- Çıralı (5)
- colmar (1)
- cumalıkızık (1)
- cunda (5)
- dalyan (1)
- datça (7)
- doğu karadeniz (4)
- efes (1)
- eqisheim (1)
- fethiye (4)
- foça (3)
- Fransa (21)
- geziyorum (486)
- göcek (2)
- Gökçeada (6)
- gölyazı (2)
- greece (4)
- hiç. (1)
- iğneada (4)
- ispanya (11)
- ist (1)
- İstanbul (152)
- İstek-hikaye (2)
- italya (22)
- izmir (2)
- iznik (4)
- kapadokya (12)
- karadeniz (6)
- karagöl (1)
- kıbrıs (6)
- ku (1)
- kutlama (1)
- lavanta (1)
- likya yolu (5)
- linklerim (2)
- manyas (1)
- manyas kus cenneti (4)
- marmaris (1)
- okuyalım öğrenelim (27)
- ondan bundan birazda benden (351)
- pamukkale (1)
- polonezköy (3)
- Prag (3)
- romanya (1)
- safranbolu (3)
- sanatsal etkinliklerim (51)
- sapanca (1)
- Semtler (58)
- side (4)
- sinop (6)
- şirince (1)
- sofya (1)
- taraklı (2)
- tasarım (3)
- türkiye (181)
- uçmakdere (1)
- Ukrayna (9)
- urla (1)
- yalova (1)
- yaşam (14)
- yeme içme (1)
- yemeklerim (13)
- yunanistan (10)
sevdiklerim
mutfaktan nefis kokular geliyor
Yeni Eklenenler
Search this blog
Followers
Powered by Blogger.
Copyright (c) 2010 A CUP OF CAFFEINE. Design by WPThemes Expert
Blogger Templates, Grocery Coupons and Daily Fantasy Sports.